Normalleşme Rüzgarları Yerini Neden Fırtınaya Bıraktı?
CHP lideri Özgür Özel'den iktidara meydan okuyan sert sözler! Normalleşme süreci nasıl sabotaja uğradı ve ana muhalefet partisine yönelik suçlamaların arkasındaki "kent uzlaşısı" gerçeği ne? Ahmet Özer'in tutukluluğu ve meclis üyeleri hakkındaki iddialar,
Türk siyaseti, son yerel seçimlerin ardından esen "normalleşme" rüzgarlarıyla yeni bir döneme girmiş gibi görünürken, bu rüzgarların aniden sert bir fırtınaya dönüşmesi gözleri ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) çevirdi. Özgür Özel liderliğindeki CHP'nin, 47 yıl sonra yerel seçimlerde birinci parti konumuna yükselmesiyle başlayan bu karmaşık süreçte, partiye yöneltilen "terörle iltisaklı" olduğu iddiaları ve belediye yönetimlerindeki Kürt kökenli isimlerin hedef alınması, gerilimi doruk noktasına taşıdı. Bu gelişmelerin perde arkasındaki çarpıcı detaylar ve siyasi mücadelenin tüm yönleri, bu makalenin ilerleyen bölümlerinde sizleri bekliyor. www.avazturk.com olarak bu derinlemesine araştırmanın tüm boyutlarını okuyucularımıza sunmaya devam edeceğiz.
CHP lideri Özgür Özel, yakın zamanda yaptığı bir açıklamada, partisinin ana muhalefet konumu ve yerel seçimlerdeki başarısının ardından iktidarla bir diyalog zemini oluşturma çabasını detaylandırdı. Özel, "seçimden sonra birinci parti olmanın şeyiyle gidip kendisine senin yaptığın gibi yapmayacağız biz birinci parti olduk bir diyalog zemini oluşsun türkiye'yi kavgasız yönetelim birbirimize hakaret etmeyelim ben eee neredeyse bir yıl süreyle ne Erdoğan bana ne ben ona hakaret davası açmadık çünkü hakaret etmedik ona bana ne yapıyorsunuz dedi normali bu demiştim normalleşme dediler erdoğan yumuşama falan dedi" ifadeleriyle, siyasi nezaket ve diyaloğa verdiği önemi vurguladı. Hatta Şeyh Edebalı'nın "kızdırmak bize kızmamak sana" öğüdüne atıfta bulunarak, "birinci parti olmuşum bugüne kadar siz yapmadınız bana düşer dedim gittim ziyarette bulundum çaylarını içtim gelmek istediler buyur ettik davet ettik en iyi şekilde ağırladık" sözleriyle, diyaloğu başlatan tarafın kendisi olduğunu ve misafirperverlik gösterdiklerini belirtti. Özel, bu dönemde Türkiye Belediyeler Birliği'ni kazandıklarını ve iktidar partisine mensup belediyeleri bile kaynaklardan güçleri nispetinde yararlandırdıklarını, oysa kendilerine 20 yıldır toplu iğne bile verilmediğini dile getirdi.
Ancak bu "normalleşme" veya "yumuşama" süreci, Özgür Özel'e göre iktidar tarafından bilerek ve isteyerek bozuldu. Özel, iktidarın "bu normalleşme CHP'ye yarıyor bu diyalog zemini yani siyaseti siyasete yakışır biçimde yapmak CHP'ye yarıyor bunu bozalım" şeklinde düşündüğünü iddia etti. Bu kopuşun ilk işaretleri, "teğmenlerle" başladığı belirtilen olaylarla ve ardından "akınleyi atayarak savaş ilan ettiler bize" sözleriyle ortaya konuldu. Ancak asıl gerilimin fitilini ateşleyen ve güncel tartışmaların merkezine oturan konu, CHP'nin "İstanbul ittifakı" veya "kent uzlaşısı" olarak adlandırdığı işbirliği oldu.
Özgür Özel, DEM Parti ile yapıldığı iddia edilen işbirliğinin gerçek mahiyetini açıklayarak, "dem bir karar vermiş bir tanımlama yapmış seçim kazanacağım yerde kazanırım kazanamayacağım yerde AK Parti'ye kaybettiririm demeyeceğim bu sene diyor adaylara bakacağım kente karşı suç işlemeyecek rüşvet yemeyecek temiz yönetecek bana ayrımcılık yapmayacak adaylar gösterilirse o adayı desteklerim diyor" şeklinde DEM Parti'nin kendi kriterlerini belirlediğini ifade etti. Bu kapsamda, özellikle Esenyurt örneğini veren Özel, kendi adayları Ahmet Özer'in Kürt kökenli olduğunu ve en büyük "kusurunun" AK Parti'ye karşı Esenyurt'u kazanmak olduğunu dile getirdi. Özel, "dem de bakmış ben demiş kent uzlaşısına uygun oy veririm demiş bir tane de belediye meclis üyesi eski Demli veya Demli bile değil herhalde oradaki bazı yerde önceden Dem üyeliği olanlar Kürt siyasi hareketinden destek alabilecek Kürt seçmenin itibar edebileceği isimler bulmuşum koymuşum ilçelere birer tane onları yönetime dahil etmişim bunu suç diye yazıyor" sözleriyle, meseleyi "suç" olarak gösterme çabasının absürtlüğünü vurguladı.
Bu noktada Özgür Özel, iktidarın çifte standardına dikkat çekti. "Kürtlerin diyor batıda belediye kazanamayacakken belediye meclislerine yazılarak yönetime söz sahibi yapılmaya çalışılması suçu yani suçumuz bu öbür tarafta Devlet Abdullah Öcalan'la görüşüyor orada bir şey yok ama bu tarafta belediye meclisinde bir Kürt kondu diye kent uzlaşısı dem diyor biz İstanbul ittifakı diyoruz esenyurt ittifakı" diyerek, Devletin aylardır Abdullah Öcalan ile görüştüğünü, ancak CHP'nin belediye meclisine Kürt kökenli bir ismi almasının "suç" olarak gösterilmesinin çelişkili olduğunu gözler önüne serdi. Bu iddiaların somut bir sonucu olarak, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in 251 gündür tutuklu olduğunu ve "kent uzlaşısından" 10 belediye meclis üyesinin de tutuklandığını veya yargılandığını belirtti. Özel, İzmir Ağır Ceza Mahkemesi'nin istinafta onaylanıp kesinleşmiş kararlarında, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) için "terör örgütü değildir hdk kongredir kimseye zararı yoktur" denilmesine rağmen, kendi parti üyelerinin HDK'ya katıldıkları gerekçesiyle içeride tutulmasını "bizimkiler içeride yatacak öbür taraftan halen daha işte bir süreç süreci yürüyecek gidecek" sözleriyle eleştirdi.
Özgür Özel'in bu açıklamaları, siyaset sahnesindeki gerilimin boyutlarını bir kez daha ortaya koyarken, hükümetin ana muhalefet partisine yönelik takındığı tavrın bedelini ödeyeceği mesajını verdi. Özel, "bu fezlekelerle alakalı yani dokunulmazlığınızın kaldırılmasını göze alır mı iktidar sizce böyle bir girişimi olabilir mi bu bu başka bir faz yani her şey beklenir göz alırsa göze alır demektir bedeline katlanır bunun da bir maliyeti olur ama pek çok maliyete katlanıyorlar bu maliyete de katlanmayı göze alabilirler bütün dünyanın gözünün önünde ana muhalefet partisini son seçimlerde yerel seçimleri kazanmış 47 yıl sonra 1inci parti olmuş partiyi hem de seçimden sonra 1inci parti olmanın şeyiyle gidip kendisine senin yaptığın gibi yapmayacağız biz birinci parti olduk bir diyalog zemini oluşsun türkiye'yi kavgasız yönetelim birbirimize hakaret etmeyelim" ifadeleriyle, olası bir dokunulmazlık kaldırma girişiminin de tüm dünyanın gözü önünde, bedeli olacak bir adım olacağını net bir şekilde belirtti. Bu durum, Türkiye'nin son yerel seçimlerde birinci parti olan ana muhalefet partisine yönelik siyasi baskının ve hedef göstermenin, aslında normalleşme adı altında başlayan bir sürecin nasıl bilinçli olarak sabote edildiğinin ve iktidarın kendi belirlediği "kırmızı çizgileri" bile çiğneyerek siyasi kazanımlarını koruma çabasının en net göstergesi olarak okunmalıdır. Özellikle "kent uzlaşısı" adı altında Kürt seçmenlerin temsilini sağlamaya çalışan CHP'li isimlerin tutuklanması, devletin terörle mücadele söylemi ile siyasi manevraları arasındaki çelişkileri gözler önüne sermektedir. Bu siyasi gerilimin önümüzdeki dönemde nasıl bir şekil alacağı ve CHP'nin bu baskılar karşısında nasıl bir yol izleyeceği merakla beklenirken, www.avazturk.com olarak bu önemli gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.