Piyasada Şaşırtan Hareketlilik: Yabancı 'Sattı' Dediler Ama Asıl Gerçek Başkaydı!

Piyasada Şaşırtan Hareketlilik: Yabancı 'Sattı' Dediler Ama Asıl Gerçek Başkaydı!

Haftanın piyasa kapanışı Tacirler Yatırım'da Mehmet Aşçıoğlu'nun yorumlarıyla masaya yatırıldı. Yabancı satışları doğru muydu? Trump'ın tarifeleri piyasayı nasıl etkiledi? Enflasyonda düşüşün bedeli işsizlik mi olacak? Şirketlerin borçluluğu ve ekonominin

Geçtiğimiz haftanın piyasa hareketleri, alışılagelmişin dışında bir görünüm sergiledi. Özellikle yabancı yatırımcıların pozisyonlarına yönelik çelişkili haberler ve küresel arenadaki siyasi hamleler, piyasaları meşgul etti. Tacirler Yatırım Yönetim Kurulu Danışmanı Mehmet Aşçıoğlu, haftanın kapanış programında yaptığı değerlendirmelerle, yaşanan paradoksları, ekonominin gidişatını ve şirketleri bekleyen riskleri masaya yatırdı. Aşçıoğlu'nun analizleri, görünenin ardındaki gerçekleri ve geleceğe yönelik kritik uyarıları içeriyor.

Yabancı Sattı mı, Aldı mı? Bank of America Rakamlarının Ardındaki Gerçek

Hafta boyunca en çok konuşulan konulardan biri, yabancı yatırımcıların satışlarıydı. Özellikle Bank of America'nın (BoFA) günlük işlem hacminde dikkat çeken satışları, "yabancı kaçıyor" yorumlarına neden oldu. Ancak Mehmet Aşçıoğlu, bu durumun daha karmaşık olduğunu belirtti. Haftalık yabancı verileri açıklandığında, borsa ve bono tarafında yabancıların mal sattığı değil, aksine bir miktar mal aldığı görüldü.

Aşçıoğlu'na göre, bu durum tek bir yabancı kurumun (BoFA gibi) işlem hareketlerinin yanıltıcı olabileceğini gösteriyor. Aynı bizim piyasamızda "mal satış" olarak görünen, ancak bir kurumdaki pozisyonu satarken, başka bir kurumdan alım yaparak net pozisyonu değiştirmeme durumu gibi, yabancı yatırımcılar arasında da benzer geçişler olabileceğini ifade etti. Dolayısıyla, Bank of America'nın satışları görünse de, genel yabancı pozisyonunda net bir satış yerine, alım yaşandı.

Endeks Neden Düştü? Trump'ın Tarifeleri ve Küresel Ticaretin Geleceği

Yabancı alımına rağmen endeksin neredeyse %3'ten fazla değer kaybetmesinin ardında yatan en önemli nedenlerden biri olarak Mehmet Aşçıoğlu, ABD Başkanı Trump'ın Avrupa'ya yönelik %50 tarife uygulama tehdidini işaret etti. Trump'ın "Eğer bir üretim söz konusuysa, bir satış durumu varsa, burada mal satmak isteyen gelip üretimini burada yapacak" mesajı, küresel şirketleri doğrudan etkiliyor. Samsung ve Apple gibi devlere bile "Hindistan'da üretim yapsanız da tarifeden kurtulamazsınız, ABD'de üretin" mesajı verildiğini belirten Aşçıoğlu, Trump'ın geri adım atmaması halinde, ABD'de mal satmak isteyen şirketlerin üretimlerini oraya taşıması gerekeceğini vurguladı.

Bu durumun şirketler için ciddi bir maliyet unsuru getireceğini söyleyen Aşçıoğlu, ABD'deki fiyatı artırıp dünyanın geri kalanında daha ucuz satan şirketlerin, ABD'deki tüketicilerin tepkisiyle karşılaşabileceğini ve Trump'ın bu kez de fiyatlara müdahale edebileceğini, bunun da şirketler için zarar anlamına geleceğini dile getirdi. Hiçbir tüccarın zarar edeceği işe girmek istemeyeceğini belirten Aşçıoğlu, bu denklemin hiçbir tarafında kar garantisinin olmamasının durumu daha da karmaşık hale getirdiğini söyledi. ABD'nin dünyanın en büyük tüketicisi olsa da, dünya tüketiminin sadece 1/4'ünü oluşturduğunu ve dünyanın geri kalan pazarının daha büyük olduğunu hatırlatarak, şirketlerin hesaplarını buna göre yapmak zorunda kalacaklarını vurguladı.

Endeksin düşüşünde siyasi söylentilerin de rol oynadığını belirten Aşçıoğlu, bu belirsizliğin piyasalar üzerindeki baskısının devam ettiğini ifade etti.

Enflasyonda Düşüş Trendi ve Talep Daralmasının Bedeli

Ekonomi yönetiminin açıkladığı Enflasyon Beklentisi Raporu'na da değinen Mehmet Aşçıoğlu, Merkez Bankası'nın beklentilerini değiştirmemiş olmasını yersiz bulmadığını söyledi. Kendisi de enflasyonda düşüş trendinin devam edeceğini düşünüyor. Enflasyondaki düşüşün temel sebebinin yapısal önlemlerden ziyade, talepteki daralma olacağını net bir şekilde ifade etti.

Market alışverişlerinden örnekler veren Aşçıoğlu, özellikle gıda tarafında fiyatlarda belirgin bir ileri gidiş olmadığını, hatta bazı ürünlerde (mevsim etkisiyle yaş sebze ve meyve gibi) geri çekilmeler yaşandığını gözlemlediğini aktardı. Barınma (kira) tarafında da artış oranlarının daha makul seviyelerde olduğunu ekledi.

Ancak bu düşüşün, fiyatların düşmesi anlamına gelmediğini, sadece artış hızının yavaşlaması olduğunu hatırlatan Aşçıoğlu, yıl sonu enflasyon hedeflerine ulaşma şansı olduğunu, ancak bunun koşulunun siyasi gelişmelerin istikrarı bozmaması olduğunu vurguladı.

Şirketlerin Borçluluğu ve İstihdam Riski: Tehlike Çanları Çalıyor mu?

Piyasanın bilançolar bitmesine rağmen gidememesini, bilançolardan çok, genel kötümser beklentilere bağlayan Aşçıoğlu, bilançolardaki en dikkat çekici sorunun şirketlerin borçluluğu olduğunu belirtti. Türkiye'deki şirketlerin çok az bir kısmının (belki %10 bile değil) borçlu olmadığını, neredeyse %80'inin borç çevirme konusunda ciddi faiz yüküyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Son bir buçuk yıldır uygulanan değişen para politikasının, özellikle kredi kullanmak zorunda olan işletmelerin yapısında ciddi bozulmalara yol açtığını anlatan Aşçıoğlu, belirli bir kar marjıyla çalışan firmaların, işin içine yüksek faiz girdiğinde zarara dönme riskine girdiğini ve bunun 3 aylık bilançolarda belirgin bir şekilde görüldüğünü ifade etti.

Para politikasında beklenen yumuşamanın, Mart ayı süreci ve rezerv kaybı nedeniyle ertelendiğini ve faizin tekrar artırıldığını hatırlatan Aşçıoğlu, bu gecikmenin 2-3 aylık bir erteleme gibi görünse de, bu sürede ödenen faiz yükünün işletmeler için çok ağır olduğunu ve bazı şirketler için tehlike çanlarının çalmasına neden olduğunu dile getirdi.

Maliyet kontrolü ihtiyacının, istihdamda azaltma yoluna gidilmesine yol açabileceği uyarısını tekrarlayan Aşçıoğlu, Vestel grubundan gelen haberlerin de buna işaret ettiğini belirtti. İşletme karları düşerse, maliyetleri kontrol etmek için istihdamın azaltılmasının kaçınılmaz hale gelebileceğini, bunun da potansiyel bir istihdam sorunu yaratabileceğini söyledi. Aşçıoğlu, bu olasılığı güçlü gördüğünü ve yıl sonuna kadar başka firmalarda da benzer haberlerin duyulabileceğini öngördü. KGF gibi desteklerin bazı firmalar için yetersiz kalabileceğini, çünkü bankacılık sisteminin işletmelerden olan alacağının açıklanan destek miktarının katbekat üzerinde olduğunu ekledi.

Merkez Bankası Rezervleri ve Faiz İndirimi İhtimali

Merkez Bankası'nın rezerv artırma çabalarına da değinen Mehmet Aşçıoğlu, son haftalarda rezervlerde belirgin bir artış görüldüğünü doğruladı. Bu artışta, hisse senedi alımından farklı olarak, ciddi bir bono alımının etkili olduğunu vurguladı. Daha önce yüksek zararlarla bonolarını satıp giden yabancıların, düşen faiz beklentisi netleşirse tekrar gelmelerinin hızlanabileceğini ve bunun da rezerv birikimini artırabileceğini belirtti.

Aşçıoğlu, Türkiye'nin ilgilendiği rakamların (35-40 milyar dolar gibi) küresel trilyonlarla karşılaştırıldığında komik kaldığını ancak bu rakamların Türkiye gibi bir ülkeye yara sarmakta yetebildiğini söyledi. Geçmişte 65 milyar dolar eksi rezervden artıya geçildiğini hatırlatan Aşçıoğlu, bu toparlamanın doğru adımlarla mucize olmadığını, ancak yanlış bir şey yapılmaması gerektiğini vurguladı.

Rezerv birikiminin devam etmesi halinde, Haziran ya da Temmuz ayında başlayacak olası bir faiz indirimi sürecinin büyük bir risk taşımayacağını düşündüğünü ifade etti. Ancak burada da risk faktörünün yine siyasi tarafta olduğunu, buradan gelecek bir olumsuz dürtünün durumu değiştirebileceğini ekledi. Ekonomi yönetiminin mevcut adımlarla yıl sonu hedeflerini yakalayabileceği potansiyeli olduğunu belirtti.

Vatandaşların riskten kaçınma eğilimine de değinen Aşçıoğlu, geçmiş 50 yıllık TL varlıkların aşınması deneyimi nedeniyle insanların kazançlarını korumak için altın, döviz veya toprak gibi varlıklara yöneldiğini, bu durumun da içeride döviz talebini artırdığını ve döviz tevdiat hesaplarındaki artıştan bunun görüldüğünü söyledi. Ancak pozisyon alanın büyük ölçüde aldığını, bu nedenle ilave talebin eskisi kadar güçlü gelmeyeceğini düşündüğünü ekledi.

Borsa Değerlendirmesi: Fiyat/Kazanç ve Piyasa Değeri/Defter Değeri Çelişkisi

İzleyicilerden gelen bir soru üzerine, bir şirketin Fiyat/Kazanç (F/K) oranının yüksek, ancak Piyasa Değeri/Defter Değeri (PD/DD) oranının düşük (0.5 altında) olmasının, o şirketi "ucuz" yapıp yapmayacağını değerlendiren Aşçıoğlu, tek başına bu durumun ucuzluk göstergesi olmadığını net bir şekilde belirtti. PD/DD'nin varlık bazında şirketi ucuz gösterdiğini ancak F/K'nın çok yüksek olması ve fiyatın kısa sürede çok hızlı artmasının, sığ piyasalarda görülen manipülasyon veya spekülasyon işaretçisi olabileceğini söyledi.

Böyle durumlarda, "dur ben koşayım alayım" demenin riskli olduğunu, geri çekilmeleri beklemenin daha doğru olacağını, zira hızlı yükselen hisselerde malın son sahibi olma riskinin bulunduğunu vurguladı. Türkiye'deki sığ piyasalarda en masum spekülasyonun bile manipülasyona dönüşebildiğini, hatta en büyük şirketlerde bile manipülasyon araştırmaları yapıldığını hatırlattı.

"Oyun Listesi" ve Küresel Manipülasyon Gerçeği

Piyasada "oyun listesi" olarak adlandırılan, rasyoları (özellikle F/K) çok pahalı olmasına rağmen yükselmeye devam eden hisselere de değinen Aşçıoğlu, bu hisselerde inanılmaz bir oyun oynandığını ve oyunun sürekli devam ettiğini söyledi. Bu durumun piyasa yapıcısının gücüyle doğru orantılı olduğunu, günü geldiğinde birilerine fena bir zarar yazdırılmasının muhtemel olduğunu ancak risk almayı göze alan insanların bu tip hisselerde belirli miktarlarla pozisyon aldığını ve alıcı bulabildiğini belirtti. Bazen bir gün tavan yapan hissenin ertesi gün taban olabildiği enteresan hareketlerin yaşandığını anlattı.

Bu durumun sadece Türkiye'ye özgü olmadığını, ABD'de de manipülasyonun en kralının yaşandığını, Trump'ın kripto piyasalarında yaptıkları ve borsa hakkında söyledikleriyle buna örnek teşkil ettiğini dile getirdi. Avrupa'da resesyon varken Almanya endeksinin coşturulması, Tesla veya Meta (Facebook) gibi şirketlerin yıllarca kar etmeden yüksek piyasa değerlerine ulaşması da bu hikaye yatırımının ve manipülasyonun küresel örnekleri olarak sunuldu.

Türkiye'den de örnek veren Aşçıoğlu, altın fiyatı tarihi zirvelere çıkmasına rağmen, Koza Altın gibi şirketlerin beklendiği kadar yüksek kar açıklamamasıyla, veya "janjanlı paket" olarak sunulan projelerin (loop projesi örneği) bilançolara yansımayan zarar yazmaya devam etmesiyle, piyasa beklentilerinin her zaman gerçekleşmediğini anlattı. Türkiye'de sermaye yapılarının daha küçük olduğunu ve beklentilerin genellikle borsa koşarken yatırımcı akını olduğunda gerçekleşebildiğini, piyasa yataya bağladığında bu tür beklentilerin çalışmadığını ifade etti. 2020-2024 arasındaki "ne alsan para kazandığın" dönemin istisnai olduğunu, bu tür trendlerin inişli çıkışlı olduğunu ve halka arzların bile eskisi gibi garantili kazanç kapısı olmadığını ekledi. Yatırım yaparken, alınan varlığın fiyatının nerede olduğuna ve genel konjonktüre dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.

Mehmet Aşçıoğlu'nun bu kapsamlı analizleri, sadece geçmiş haftanın piyasa özetini sunmakla kalmıyor, aynı zamanda küresel dinamiklerin, yerel ekonomik zorlukların ve yatırımcı davranışlarının karmaşık ilişkisini ortaya koyarak, önümüzdeki dönem için hem fırsatları hem de riskleri gözler önüne seriyor.