Piyasalarda Kritik Viraj: Türkiye Ekonomisi Nereye Gidiyor? Dolar, Altın, Borsa ve Konutta Son Durum
Paramedya TV'de Remzi Özdemir ve Soner Gökten, Türkiye ekonomisindeki kritik virajı, enflasyon, sıkılaşma, rezervler, dolar, altın ve borsa beklentilerini konuşuyor. Link haber içeriğinde verimiştir.
Elbette, talebinize uygun olarak verdiğiniz kaynakta yer alan bilgilere dayanarak bir yanıt oluşturuyorum. Bu yanıt, kaynaktaki temel konuları ve tartışmaları özetleyecek ve doğrudan alıntılarla destekleyecektir.
Sağladığınız kaynak, Paramedya TV'de Remzi Özdemir ve Soner Gökten arasında geçen pazar yayınını içermektedir. Yayın, Remzi Özdemir'in yurt dışı seyahati sonrası yapılmış ve klasikleşen pazar yayınlarından biridir. Yayının ana gündemi, Türkiye ekonomisindeki güncel durum ve kritik piyasalardır.
Kaynakta ele alınan başlıca konular ve bu konularla ilgili detaylar şunlardır:
- Türkiye Ekonomisinin Mevcut Durumu: Türkiye ekonomisinin yaklaşık 4-5 yıldır krizde olduğu ve özellikle "NAS ekonomisi" politikasıyla birlikte "ağır hasta" bir görünüme sahip olduğu belirtiliyor. Verilerde bir süre iyileşme görüntüsü sergilense de, bilançoları kâr artışı gösteren büyük şirketlerin hisse fiyatlarının bugün geriye düştüğü ve zarar ettiği ifade ediliyor. Bu durumun, krizin önümüzdeki dönemde şiddetini artıracağını gösterdiği ve büyük bir belirsizlik yaşandığı vurgulanıyor. Bir banka yöneticisinin ifadesine göre, Türkiye adeta "çöl gibi" olmuş, hiçbir şey "yeşermiyor".
- Erken Seçim Tartışmaları: Türkiye'nin kaderinin erken seçimde olduğu ve erken seçimin ülkeye "rahat bir nefes" getireceği dile getiriliyor. Şu anda dünyada erken seçimin tarihi değil, Türkiye'de "yeniden sandık kurulup kurulmayacağı" tartışmasının ekonomiyi kısır döngüye soktuğu belirtiliyor. Özgür Özel'in 3 ay içinde erken seçim yapılması gerektiği yönündeki demeci aktarılıyor. Seçim satım haline girildiğine dair önceki ifadeler hatırlatılıyor. Sanal bir iyileşmenin kısa sürede yaratılamayacağı ve şu an gündemde anayasa değişikliği olduğu, Erdoğan ve AKP'nin zamana ihtiyacı olduğu düşünülüyor. Anayasa değişikliği olursa ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı yolu yeniden açılırsa, seçimin bu değişiklikten sonra yapılabileceği öne sürülüyor. Erdoğan'ın "seçim kazanma makinesi" olduğu ve son dakikada doğru adımı attığı, ancak son olayların onu yıprattığı ifade ediliyor. Türk insanının hafızasının kısa olduğu (~50 gün) ve son 50 günde ne verildiğinin önemli olduğu belirtiliyor. Olası bir seçimde para musluklarının açılacağı beklentisinin yanlış olduğu, zira "saçılacak bir para olmadığı" ve bireysel borçlanmanın kişi başına 100.000 TL'ye ulaşarak zirve yaptığı vurgulanıyor.
- Merkez Bankası Politikaları ve Rezervler: Merkez Bankası'nın son faiz artışı kararının iş dünyasından (İSO, İTO, Müsiad) ciddi tepki çektiği, kararın aceleci ve piyasaya zarar verdiği düşünüldüğü belirtiliyor. Remzi Özdemir, önceki faiz indiriminin/pas geçmenin hata olduğunu ve bu artışın kaçınılmaz hale geldiğini savunuyor. Temmuz/Ağustos ayları için yeniden faiz indirimi tartışmalarının olduğu, Hakan Aran'ın %4-6 bandına hızla dönülmesi gerektiği açıklaması hatırlatılıyor. %46 gibi faizlerin piyasayı durduran "korkunç" rakamlar olduğu söyleniyor. Merkez Bankası'nın rezervlerinin ciddi olarak azaldığı ve son artışın yurt dışından gelen yatırımdan değil, yerli bankalardan ve ihracatçıların parasına el konularak geldiği ifade ediliyor.
- Döviz Kurları (Dolar/Euro) Beklentisi: Merkez Bankası'nın "değerli TL" politikasını sürdürdüğü ancak "kontrollü yükseliş" stratejisine geçtiği belirtiliyor. Doların Türkiye'deki en ucuz varlık konumunda olduğu ve yıl sonu beklentisinin 42-44 TL bandında olduğu dile getiriliyor. %42'nin altı olmaz, %44'ün üstüne izin verilmez deniliyor. Değerli TL politikasının ithalatın patlamasına ve turizmde "tersine göçe" neden olduğu, bunun riskli bir politika olduğu vurgulanıyor. Çin'in devalüasyon politikasının aksine Türkiye'nin bu yola giremediği belirtiliyor.
- Turizmdeki Durum: Aşırı değerli TL nedeniyle turizmin sorunlu olduğu. Doluluk oranlarının hızla düştüğü, Avrupa ve Rusya'dan yeterli turist gelmediği, rezervasyonların az olduğu ifade ediliyor. Türkiye'nin Mısır, Yunanistan, Güney İtalya ve Bulgaristan gibi destinasyonlara müşteri kaptırdığı. Mısır'ın daha uygun fiyatlı olduğu, Türk turistlerin de Mısır'ı tercih etmeye başladığı belirtiliyor. Otellerin faaliyet karlılıklarının (%EBITDA) %40'tan %20'ye düştüğü. İç piyasa maliyetlerinin (gıda, personel, asgari ücret, SGK) TL olarak artarken, Euro/Dolar bazındaki gelirlerin değer kazanmaması nedeniyle zorluk yaşandığı anlatılıyor. Tekstil sektöründe de maliyetler nedeniyle Mısır'a üretim kaydığı örneği veriliyor. Turizmde yaşanan durumun "tersine göç" olarak nitelendiriliyor. Açıklanan turizm gelirlerinin "PR" olduğu, içinin boş olduğu ve gerçek durumu yansıtmadığı iddia ediliyor. Halkın kısa sürede sunulan bilgilere inanması nedeniyle gerçeklerin göz ardı edildiği söyleniyor.
https://www.youtube.com/watch?v=SfPdcacMIjI
- Altın Beklentisi: Altının bir yatırım aracı değil, "güvence" olduğu ve profesyonel olmayanların günlük takip etmemesi gerektiği vurgulanıyor. Altındaki yükselişin asıl nedeninin, güncel olaylardan ziyade, uluslararası rezerv para savaşları (başta Çin ve Amerika arasındaki) olduğu belirtiliyor. BRICS ülkelerinin altına dayalı dijital para projesi sürdükçe yüksek fiyatların görülebileceği ifade ediliyor. Altınla ilgili beklentinin aynı olduğu, ani düşüşlerin yanıltıcı olabileceği belirtiliyor.
- Borsa Beklentisi: Borsada şu aşamada önemli bir hareket beklenmediği. Kamu ağırlıklı Bireysel Emeklilik Fonları, Varlık Fonları ve şirket geri alımlarıyla "Endeks mühendisliği" yapıldığı, endeksin belirli seviyede tutulmaya çalışıldığı ifade ediliyor. Ciddi bir para girişi olmadan gerçek bir yükselişin zor olduğu, faizin %50 olduğu bir ortamda (yıllık %50'yi geçen getiri potansiyeli olan tahviller/fonlar varken) paranın borsaya girmediği dile getiriliyor. Her yükselişin kar satışı fırsatı olarak görüldüğü ve "asansör operasyonları" (aşağıdan alıp yukarıdan satma) yapıldığı anlatılıyor.
- Ankara Kulisi Dedikoduları: Trump ile anlaşıldığı ve yazın 100 milyar dolar geleceği yönündeki söylentiler "saçma sapan", "deli saçması" ve "fantastik bir hikaye" olarak değerlendiriliyor. Bu tür iddiaların gazetecilik hayatında defalarca duyulduğu ve gerçekçi olmadığı, eğer gerçek olsaydı Amerikalı fonların şimdiden Türkiye'ye yatırım yapacağı belirtiliyor. Geçmişte (1999-2000 krizi) ABD'nin Türkiye'ye doğrudan para (17 milyar dolar) yollayarak müdahale ettiği ancak o dönemin farklı olduğu (yağma dönemi, özelleştirmeler), şimdi böyle bir "yağma" dönemi için bir devalüasyon gerekeceği ancak bunun da beklenmediği ifade ediliyor. Mısır ve Çin örneklerinin Türkiye'den farklı olduğu söyleniyor. Mehmet Şimşek veya Hafize Gaye Erkan'ın para bulacağı dedikodularının da ciddiye alınmadığı ekleniyor.
- Konut Piyasası: Konut rakamlarının medya ve inşaat şirketlerinin PR çalışmasıyla "balon gibi şişirildiği" ve "rekor" satış iddialarının anlam ifade etmediği belirtiliyor. Satışların büyük çoğunluğunun (%80'e yakını) ikinci el ve 5 milyon TL altı konutlar olduğu, birinci el satışların zorlu ve iskontolu olduğu ifade ediliyor. Bazı ekonomi kanallarının inşaat şirketlerini para karşılığı ekrana çıkardığı iddiası dile getiriliyor. İnşaat sektöründe ciddi konkordato ve iflaslar yaşandığı, bunun tekstilden sonra ikinci sırada olduğu vurgulanıyor. Bu durumun kentsel dönüşüme rağmen yaşandığı belirtiliyor. %50 faizin olduğu bir ülkede konut satılamayacağı, piyasanın en az 10 yıl sıkışık kalmasının beklendiği ifade ediliyor.
Konut Piyasasında Peşin Satışlar ve Gelir Adaletsizliği: Konut satışlarının %75'inin peşin yapıldığı belirtiliyor. Peşin satışların bir kısmının Türkiye'nin bazı ülkeler için bir kara para aklama merkezi olmasıyla ilgili olabileceği, devletin dolara ihtiyacı nedeniyle bu konuda yasal önlem almadığı iddia ediliyor. Diğer peşin satışların ise, özellikle İstanbul'da kentsel dönüşüm umuduyla yıkılmak üzere olan evlerin ucuza (3-4 milyon TL) alınıp, ileride değer kazanacağı beklentisiyle yapıldığı, hatta bunun için %3 gibi yüksek faizli krediler kullanıldığı anlatılıyor. NAS döneminin "ahlaksızlaştırdığı", insanların sadece paranın değer kaybetmemesine odaklandığı ancak bu dönemin bittiği belirtiliyor.
- Nüfus ve Konut Piyasası: Türkiye'nin nüfusunun hızla azaldığı, gençlerin evlenmediği ve çocuk yapmadığı, iş bulamayan ("ev gençleri" - 5 milyon kişi) kesimin evlenme/yuva kurma gücünün olmadığı, bu durumun konut piyasasını olumsuz etkilediği ekleniyor.
- "Konforsuz Yaşam": Soner Gökten tarafından ortaya atılan bu kavram, ülkedeki sıkılaşma politikaları, yüksek vergiler, kamuda tasarruf yapılmaması, pahalı yaşam ve düşük kaliteli ürünlere mahkumiyetin yarattığı durumu ifade ediyor. Yurt dışında ucuz olan ürünlerin Türkiye'de çok pahalıya satılması örnekleri (otomobil, cep telefonu) veriliyor. Çin'in eski, kanser riski taşıyan telefonlarının "yerli/milli" diye satılması eleştiriliyor. Halkın düşük kaliteli yaşama mahkum edildiği belirtiliyor. Bu durumun, halkın sandıkta yaptığı tercihlerden kaynaklandığı ("kader sandıktır") öne sürülüyor. Ülkedeki gelir adaletsizliğinin boyutları (%1'lik kesimin banka mevduatının %78'ine sahip olması) ve servet vergisi getirilememesi ele alınıyor. Bu "konforsuz yaşamın" bir süre daha devam etmesi bekleniyor.