Saklı Gerçekler ve Geleceğe Dair Sarsıcı Tahminler Gün Yüzüne Çıktı!

Saklı Gerçekler ve Geleceğe Dair Sarsıcı Tahminler Gün Yüzüne Çıktı!

Uzman ekonomistler Murat Muratoğlu ve Remzi Özdemir, Türkiye ekonomisinin perde arkasını aralıyor. Yargı kararlarından döviz rezervlerine, konut piyasasından altın ve borsaya kadar tüm detaylar, ülkenin neden para çekemediğini gözler önüne seriyor...

Türkiye ekonomisinin kalbindeki derin sorunlar, ekranların deneyimli isimleri Murat Muratoğlu ve Remzi Özdemir'in çarpıcı analizleriyle bir kez daha gün yüzüne çıktı. Adıyaman'dan yapılan canlı yayında yaşanan internet sorunları dahi (Remzi Özdemir'in ifadesiyle Türkiye'nin "rezil" internet altyapısı ve Adıyaman'daki radyo baz istasyonlarının sağlıklı çalışamaması nedeniyle zorluklar yaşanması) ülkenin genel durumunun bir yansıması olarak değerlendirilirken, uzmanlar hukukun üstünlüğünden sermaye hareketlerine, borsadan konut piyasasına kadar birçok kritik alanda yaşanan tehlikelere dikkat çekti. Bu haber makalesinin devamında, Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu büyük resmin tüm detayları ve geleceğe dair sarsıcı öngörüler sizleri bekliyor.

Programın en sıcak başlıklarından biri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) hakkında verilen "görevsizlik" kararıydı. Murat Muratoğlu, mahkemenin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararları hakkında karar verebilmesinin bir "hukuki sorun" teşkil ettiğini, zira bunun YSK kararlarının önemini ortadan kaldırdığı ve her türlü davanın (diploma davasından referandum davasına kadar) geçerli sayılabileceği anlamına geldiğini belirtti. Ancak Remzi Özdemir, bu davanın sonucundan çok, "davanın açılmasının" esas önemli olduğunu vurguladı. Ona göre, "dünyanın hiçbir yerinde bir fon yöneticisi ya da para sahibi, yüksek seçim kararlarının yok sayıldığı ya da insanların diplomalarının havalarda uçuşup iptal edildiği bir ülkeye gelmez". Özdemir, Hollanda örneğini vererek, hukuk sisteminin dünya çapında tanınmış ve kabul edilmiş olmasının sermaye için "ana şart" olduğunu ifade etti. Bu tür keyfi mahkeme kararlarının ve sudan sebeplerle insanların yargı önüne çıkarılmasının ülkeye para gelmesini engellediğini, Fatih Altaylı gibi meslektaşların bile "cumhurbaşkanına fiilen saldırıya teşebbüs gibi" suçlamalarla keyfi tutuklanmasının (ki bunun bir "korku yaratılma" ve "sana da sıra gelir" mesajı olduğu iddia edildi) Türkiye'yi hukuki anlamda "çöl"e çevirdiğini sözlerine ekledi. Bu durum, Türkiye'nin para çekememesinin ve borsasına para girmemesinin temel nedenlerinden biri olarak gösterildi.

Ekonomik sıkıntılar sadece yargı kararlarıyla sınırlı kalmıyor; sermaye ülke dışına akıyor ve "tersine turizm" gibi yeni fenomenler baş gösteriyor. Remzi Özdemir, İmamoğlu olayı sonrası Türkiye'den 60 milyar dolarlık ciddi bir sermaye çıkışı yaşandığını ve bu paranın yüksek faizlere rağmen yerine konulamadığını belirtti. Ayrıca, son bir yılda Türklerin yurt dışından (İngiltere, Almanya, Yunanistan) 3 milyar doların üzerinde konut aldığına dikkat çekerek, bunun "Türkiye'den açıkça para kaçırma" amacı taşıdığını iddia etti. Mısır örneğinde ise, tekstil sektörüne yapılan yatırımların %50'sinin aslında para kaçırmak olduğunu dile getirdi. Hatta Nef gibi büyük Türk inşaat şirketlerinin bile Türkiye'yi bırakıp Almanya'da ev pazarlaması durumun vahametini gözler önüne serdi. Bunun yanı sıra, Türkiye'nin pahalı bir ülke haline gelmesi, mülteci sorunu ve sahte içki ölümlerinin artması nedeniyle turizmde düşüş yaşanmaya başladığı belirtildi. Murat Muratoğlu, Turizm Bakanı'nın dahi Yunanistan'a tatile gitmesini "bitti" olarak yorumladı. Tüm bu olumsuzluklar arasında, kaçak telefonların yaygınlaşması ve bunların bankacılık dolandırıcılıklarına davetiye çıkarması da ayrı bir tehlike olarak ele alındı. Bu ekonomik tablo, Türkiye'nin uluslararası arenadaki yalnızlaşmasını pekiştirirken, vatandaşlar da yurt dışına çıkışların önündeki vize engellerine rağmen tatillerini dahi başka ülkelerde geçirmeyi tercih ediyor. Konu hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak ve güncel ekonomik gelişmelerden haberdar olmak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Merkez Bankası'nın politikaları ve döviz rezervlerindeki durum da endişe verici bir tablo çiziyor. Remzi Özdemir, Merkez Bankası'nın en büyük korkusunun "enflasyon değil, döviz rezervi ve dolara olan talep" olduğunu vurguladı. Mevcut durumda Merkez Bankası'nın müdahale edebileceği rezervin sadece 23 milyar dolar olduğunu, ters bir hikaye çıksaydı bu paranın "3 günü yoktu" değerlendirmesini yaptı. Yüksek faiz oranlarına rağmen Türkiye'ye para gelmemesi eleştiri konusu oldu; zira Remzi Özdemir'in ifadesiyle %50 faize rağmen ülkeye para gelmiyorsa, bunun temelinde yargı kararları gibi yapısal sorunlar yatıyor. Murat Muratoğlu ise, Türkiye'de doların şu anda "en ucuz" varlık olduğunu ve bu ucuzluğun "eninde sonunda patlayacağını" belirtti. Murat Muratoğlu kendi kafasındaki dolar kurunun 55-57 TL bandında olması gerektiğini düşünürken, Remzi Özdemir için bu rakamın 65-70 TL arası olduğunu ifade etti.

Borsa piyasası ise "para yok" çığlıklarıyla yankılanıyor. Murat Muratoğlu, aylardır borsaya para girmediğini ve mevcut yükselişlerin "akıl dışı hareketler" olduğunu, sadece günü kurtarmaya yönelik "algıyla yönetildiğini" ve spekülatörler ile kamu bankalarının fonları arasında "top çevrilerek" yapıldığını dile getirdi. Yılbaşından bu yana dolar bazında %14 düşüşte olan borsanın, sağlıklı bir trende girebilmesi için ülkeye para girmesi gerektiğini söyledi. Aracı kurumların %90 faizle kredi kullandırarak "tefecilik" yaptığını ve hisse taşıma maliyetlerinin (kredi ve enflasyon) yatırımcıyı batırdığını ekledi. Remzi Özdemir, borsada "bedelli sermaye artırımlarının" ve "ortak satışlarının" yeni bir tehlike olduğunu belirtti. Bu ortamda, yatırımcılara kısa vadeli faizlere (%47-48) ve altın gibi "silah" olarak görülen, merkez bankaları tarafından rezervleri artırılan varlıklara yönelme tavsiyesi verildi. Bitcoin'in de altından daha fazla prim yapma potansiyeli taşıdığı, hedef fiyatın ise 100.000 doların altı olduğu ifade edildi.

Konut piyasasında da işlerin rengi değişiyor. OECD ülkeleri arasında yapılan bir çalışmada Türkiye'de konut fiyatlarında "balon" olduğu ortaya kondu. İktidarın bu tehlikeyi görmeye başladığı ve konutu manipüle etmemeye çalıştığı belirtildi. Remzi Özdemir, hükümetin "konut ağalığı" sistemiyle mücadele etmek için Avrupa'daki gibi TOKİ aracılığıyla konut yapıp kiraya verme projesini başlattığını, böylece kira sorununu çözmeyi hedeflediklerini açıkladı. Mehmet Şimşek ve ekibinin, 4'ten fazla evi olana yeni yaptırımlar, vergi ve gayrimenkul yatırım ortaklığı (GYO) olma zorunluluğu gibi projeler üzerinde çalıştığı bilgisi verildi. Konut almak isteyenler için ise Remzi Özdemir'den şoke edici bir tavsiye geldi: "Kredi almayın!". Kredi faizlerinin yüksekliği ve yapılandırma beklentisinin olmayışı nedeniyle krediyle konut almanın intihar olacağı belirtildi. Ancak nakit parası olanlar için müteahhitlerin sıkışık durumda olduğu, çantaya parayı koyup "8 milyonluk eve 5 milyon", "10 milyonluk eve 7 milyon" teklif ederek pazarlıkla konut alınabileceği vurgulandı. Yeni inşaat projelerinin olmaması ve inşaat şirketlerinin "kütür kütür" batması, ikinci el ve kentsel dönüşüme girecek evlere olan talebi artırıyor.

Tüm bu gelişmeler ışığında, Türkiye ekonomisinin çarkları dönmüyor ve reel ekonomi küçülüyor. Mehmet Şimşek'in bir finansçı olarak elinde faiz silahından başka bir şeyin olmadığını ve şu ana kadar yapısal hiçbir şeyin değişmediğini belirten uzmanlar, enflasyonun düşmesinin temel nedeninin ise insanların alım gücünün düşmesi ve harcama yapamaması olduğunu söyledi. Kirazın dahi kilosu 560 liraya çıktığı bir ortamda, ülkenin "dipsiz bir kuyuya" doğru gittiği ve "dibin dibini gördük" söyleminin yanıltıcı olabileceği ifade edildi, zira sürekli aşağı doğru giden bir ekonominin nereye kadar düşebileceği tam olarak bilinemiyor. Doların ve borsa endeksinin rakamlarına bakarak durumun iyi ya da kötü olduğunun anlaşılamayacağı, olayın çok yönlü olduğu ve Türkiye'nin çok hızla yalnızlaştığı vurgulandı. Murat Muratoğlu ve Remzi Özdemir'in programdaki bu detaylı analizleri, Türkiye'nin sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda temel hukuki ve toplumsal güven sorunlarıyla da boğuştuğunu ortaya koyuyor; bu durum, ülkenin yakın gelecekteki istikrarı ve refahı üzerinde büyük bir soru işareti bırakıyor.