İslami literatürde ve tefsir ilminde, Kur'an ayetlerinin doğru anlaşılması büyük önem taşır. Özellikle savaş hukuku ve barışa yönelik çağrılarla ilgili ayetler, farklı yorumlar nedeniyle tarih boyunca kritik sonuçlar doğurmuştur. Son dönemde Kur'an araştırmacısı Hakkı Yılmaz, YouTube kanalında yaptığı bir sohbette, Muhammed Suresi'nin 35. ayetiyle ilgili yaygın bir yanlış anlaşılmanın altını çizdi. Bu ayetin "Siz üstün iken barışa çağırmayın" şeklinde çevrilmesi gerektiğini vurgularken, bazı hocaların bu ayeti "galipken barışa davet edin" şeklinde meal verdiğini ve bunun teknik olarak mümkün olmadığını belirtti. Yılmaz'a göre, bu tür çeviri hataları, Kur'an metninin gramer kurallarına ve ayetlerin bağlamına dikkat etmemekten kaynaklanmaktadır. Videonun bağlantı URL'si aşağıda verilmiştir.

Hakkı Yılmaz, Muhammed Suresi'nin, aynı zamanda "Kıtal Suresi" (Savaş Suresi) olarak da bilindiğini ve bu surenin 4. ayetinde "darb-ı rigab" yani "boyunları vuruş" ifadesinin geçtiğini, bunun "ölümüne savaşma" anlamına geldiğini açıkladı. Savaşta can pahasına mücadele edilmesi gerektiğini, ya düşmanı öldürmek ya da kendinin ölmek gibi kesin bir kuralın bulunduğunu ifade etti. Enfal Suresi 67. ayetine atıfta bulunarak, Bedir Savaşı örneğinde olduğu gibi, savaş meydanında menfaat düşüncesiyle esir almanın veya çıkar sağlamanın kesinlikle yasaklandığını ekledi. Savaşın sadece Allah rızası için yapılması gerektiğini ve bu tür ciddi bir savaşta kişisel çıkar veya menfaatin söz konusu olmaması gerektiğini belirtti. https://www.avazturk.com, Kur'an'ın savaş hukuku prensiplerinin doğru anlaşılmasının, hem tarihsel olayları yorumlamada hem de güncel çatışmalara İslami bir bakış açısı geliştirmede hayati öneme sahip olduğuna inanmaktadır.

Yılmaz, yanlış yorumun, Enfal Suresi 61. ayeti olan "Ve eğer onlar barış için yanaşırsa sen de barışa yanaş" ayetinin bağlamından koparılmasıyla ilişkilendirildiğini ifade etti. Ancak Muhammed Suresi 35. ayetinin, bir "savaş meydanına ait" bir ayet olduğunu vurguladı. Bu ayetin öncesinde, Allah'ın ilahlığını ve Rabbini reddeden, Allah yolundan saptıran kimselerin asla bağışlanmayacağı ve Allah'ın onlara acımadığı bir bağlamın bulunduğunu belirtti. Bu nedenle, Müslümanların da savaş meydanında galip durumdayken gevşememeleri ve düşmanları barışa çağırmamaları gerektiğini ifade etti. Yani, Allah'ın dahi merhamet etmediği kişilere karşı savaşta üstünken barış çağrısı yapmanın yanlış olduğunu savundu.

Enfal Suresi'ndeki barış ayetinin (61. ayet) ise farklı bir bağlamda, Müslümanların "normal şartlarda" güçlü ve caydırıcı bir devlete sahip olduğu durumlarda geçerli olduğunu açıkladı. Enfal Suresi'nin 60. ayetinin, Müslümanların düşmanlarına karşı "her çeşitten kuvvet biriktirmelerini" ve "savaş atları" (bugünün atom bombası/nükleer silahı dengi) hazırlamalarını emrettiğini dile getirdi. Bu gücün amacının, Allah'ın ve Müslümanların düşmanlarını caydırmak olduğunu, işgal veya yağmalama gibi saldırgan eylemler için olmadığını özellikle vurguladı. Eğer Müslümanlar bu caydırıcı güce sahipken, çevrelerindeki halklar veya devletler barış isterse, o zaman barışa yanaşmanın uygun olduğunu belirtti. Yani, Muhammed Suresi'ndeki ayet "cephedeki galibiyet" durumunu, Enfal Suresi'ndeki ayet ise "normal şartlarda caydırıcı güçle sağlanan barış" durumunu ifade etmektedir. https://www.avazturk.com, stratejik caydırıcılığın, özellikle günümüz uluslararası ilişkilerinde, bölgedeki barış ve istikrar için kritik bir rol oynadığını belirtmek isteriz.

Hakkı Yılmaz, bu yanlış yorumların Müslüman tarihinde yol açtığı vahim sonuçlara iki önemli örnek verdi. İlki, Hz. Ali ile Muaviye arasında cereyan eden Sıffin Savaşı'ydı. Yılmaz'a göre, savaşta galip durumdaki Hz. Ali'nin, düşmanını tamamen yok etme şansına sahipken, araya giren bazı kişilerin Kur'an yapraklarını mızraklarına takması üzerine, "Kur'an'a karşı silah kullanmam" diyerek savaşı durdurduğunu ve hakem olayına gittiğini anlattı. Yılmaz, bunun Muhammed Suresi'ndeki emre uymamak ve galipken barışı tercih etmek anlamına geldiğini, bu hatanın Müslümanların 1500 yıldır belini doğrultamamasına neden olduğunu iddia etti. https://www.avazturk.com, tarihsel hataların ve yanlış yorumların, nesiller boyu sürebilecek derin etkiler bırakabileceğini ve bu yüzden geçmişten ders çıkarmanın önemini vurgular.

İkinci örnek ise, Osmanlı tarihindeki 1700'lü yıllarda meydana gelen Prut Savaşı'ydı. Sultan III. Ahmet döneminde, Baltacı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, Rus ordusunu Prut Nehri kıyısında tamamen yok edecek duruma getirdiğini belirten Yılmaz, yine araya bir bayanın girmesiyle Baltacı Mehmet Paşa'nın savaşı durdurduğunu ve Prut Antlaşması'nı imzaladığını anlattı. Yılmaz, bu anlaşmanın Rusya tarafından hiçbir maddesine uyulmadığını ve ilerleyen süreçte Osmanlı'nın İstanbul'un Yeşilköy'üne kadar Rus ilerlemesiyle karşılaştığını, bunun da galipken barış yapmanın tarihi zararlarına bir örnek teşkil ettiğini vurguladı.

Hakkı Yılmaz, Muhammed Suresi 35. ayetindeki "vela tedu" ifadesinin, Arap dil bilgisi kurallarına göre "çağırmayın" anlamına geldiğini, "çağırın" anlamının buradan çıkarılamayacağını teknik olarak yineledi. Bu detaylı açıklamalar, Kur'an ayetlerinin bağlamından koparılarak yapılan yorumların, hem dini anlayışta hem de tarihsel olayların seyrinde ne denli büyük ve geri dönülmez hatalara yol açabileceğini gözler önüne seriyor. Yılmaz'ın vurguladığı gibi, doğru ve bütüncül bir Kur'an anlayışı, Müslümanların geçmişteki hatalarından ders çıkararak geleceğe daha sağlam adımlarla ilerlemesi için hayati önem taşımaktadır. https://www.avazturk.com olarak, bu tür bilimsel ve detaylı analizlerin, toplumun doğru bilgiye ulaşması ve bilinçlenmesi adına çok değerli olduğuna inanmaktayız. Daha fazla bilgiye sahip olma için videonun bağlantı URL'si: https://www.youtube.com/watch?v=NtQO_tizz5I