Tansiyonunuz Yükseliyor mu? Bilmiyorsanız Büyük Tehlikedesiniz!

Tansiyonunuz Yükseliyor mu? Bilmiyorsanız Büyük Tehlikedesiniz!

Nüfusun neredeyse üçte birini etkileyen, ancak çoğu zaman belirti vermeyen yüksek tansiyonun tehlikeleri, doğru tanı yöntemleri, risk faktörleri ve tedavi seçenekleri, Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertan Ökmen'in Oksijen TV'deki çarpıcı açıklamalarıyla bu

Yüksek tansiyon, nam-ı diğer hipertansiyon, modern dünyanın en yaygın ve en tehlikeli sağlık sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Ancak işin en sinsi yanı, tansiyonun çoğu zaman sessizce yükselmesi ve belirgin işaretler vermemesi. Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ertan Ökmen, Oksijen TV'de yayımlanan "Doğrusunu Anlatalım" programında, nüfusun çok büyük bir bölümünü ilgilendiren bu kritik konuya açıklık getirdi. Programın başında, Oksijen TV Sunucusu'nun tansiyon konusunu gündeme getirmesi üzerine Prof. Dr. Ökmen, istatistiklerin ürkütücü boyutunu ortaya koydu: "Gerçekten nüfusun çok önemli bir kısmını etkiliyor... istatistiklere göre neredeyse üçte biri Türk nüfusunun yaklaşık 27-28 milyon kişi tansiyon hastası". Ancak bu devasa sayının çok azının durumundan haberdar olduğunu, çoğu kimsenin teşhis konulmadan günlük yaşamına devam ettiğini ve tansiyonun zararlı etkilerini sessizce yaşadığını vurguladı. Prof. Dr. Ökmen'e göre, tansiyon "kan basıncının yüksek olması demek", yani damarların içinde kanın dolaşırken normalin üzerinde bir basınçla hareket etmesi ve zamanla damarlara zarar vermesi anlamına geliyor.

Tansiyon Teşhisi O Kadar Da Kolay Değil: Neden Tek Ölçüm Yetersiz?

Yüksek tansiyonun yaygınlığına rağmen, teşhis süreci göründüğü kadar basit değil. Prof. Dr. Ertan Ökmen, "Bir kez ölçümle, iki kez ölçümle koymak 'sende tansiyon var ya da yok' demek çok doğru değil" diyerek, bu konudaki aceleciliğin yanlış olduğuna dikkat çekiyor. Muayene sırasında alınan tek bir ölçümün sadece bir fikir verdiğini belirten Ökmen, özellikle hastanede "beyaz önlük hipertansiyonu" yaşayan kişilerin tansiyonlarının heyecanla fırlayabildiğini ve bunun göz önüne alınması gerektiğini söylüyor. Bu nedenle, şüphelenilen durumlarda hemen tedavi başlamak yerine, 7 ila 10 gün kadar süren bir takip süreci istendiğini belirtiyor. Hızlı karar vermek gerektiğinde 24 saatlik tansiyon holteri gibi cihazların kullanıldığını, ancak bu kayıtların da o gün yaşanan stres veya keyifli bir gün gibi faktörlerden etkilenebildiği için, "günlere yayılmış seri ölçümlerin daha karar verdirici" olduğunu ifade ediyor. Tansiyon tanısı koymanın kolay olmadığını, çünkü bu tanının bir tedavi başlangıcı ve kişinin korunması anlamına geldiğini ekliyor. Ülkemizin sağlık gündemine dair bu tür önemli konular ve uzman görüşleri, https://www.avazturk.com gibi güvenilir haber kaynaklarında da yakından takip edilmelidir.

Doğru Tansiyon Ölçümü Hayati Önem Taşıyor: Bir Doktor Grubu Bile Bilemiyordu!

Prof. Dr. Ertan Ökmen, tansiyon ölçümünün doğruluğunun, tanı koyma ve tedaviyi belirleme sürecindeki kritik rolünü vurguluyor. Öyle ki, kendi meslektaşları arasında yaptığı bir sorgulamada bile ideal tansiyon ölçüm yöntemini bilen çok az kişi olduğunu belirtiyor: "Ben bir doktor grubuna nasıl tansiyon ölçüyorsunuz diye sorduğumda herkes farklı bir şey söyledi bana. Kimse ideal bir tansiyon ölçümü çıkartamadı. Bunların arasında kardiyologlar da vardı". Bu nedenle, doğru ölçümün püf noktalarını hem doktor olmayan insanlara anlattığını belirtiyor. Çünkü tansiyon hastası olup olmadığınıza "yüzünüze bakarak diyemem ama rakamları görerek tansiyon hastası derim" diyerek, doğru rakamın gelmesinin öneminin altını çiziyor. Doğru ölçüm için Prof. Dr. Ökmen'in sıraladığı kritik noktalar şunlar:

  • Oturma Pozisyonu: Dik oturulmalı, ayaklar 90 derece, sırt 90 derece olmalı, çaprazlama veya eğilme bükülme olmamalı.
  • Kol Pozisyonu: Dirsek tercihen bir masaya yaslanarak kol kalp seviyesinde tutulmalı.
  • Ortam ve Durum: Ortam ne çok sıcak ne çok soğuk olmalı. Ölçerken konuşulmamalı.
  • Zamanlama: Aç karnına ölçülmeli. Sabah kalktıktan sonra (kahvaltıdan önce) ve akşam (yemekten önce) günde iki defa ölçüm yapmak önerilir. Yemekten, çay veya kahve içtikten hemen sonra ölçülmemeli.
  • Dinlenme: Merdiven çıktıktan veya efor sarf ettikten sonra en az 5-10 dakika dinlenmek gerekir.
  • Cihaz Seçimi: Koldan ölçen elektronik cihazlar tercih edilmeli. Bilekten ölçen saat veya cihazların doğruluğu uluslararası cemiyetlerce henüz tam olarak kanıtlanmamıştır. Manşon (kılıf) çapı kiloya ve boya uygun olmalı, aksi takdirde yanlış (abartılı yüksek) sonuç verebilir.
  • Hangi Kol? İlk ölçümlerde her iki koldan da ölçülmeli ve yüksek çıkan koldan takibe devam edilmelidir.

Prof. Dr. Ökmen, tok karnına veya spor sonrası yapılan ölçümlerin ideal değerleri yansıtmayacağını ve yanlış yönlendirici olabileceğini ekliyor. Doğru ve güvenilir sağlık bilgilerine erişimde, https://www.avazturk.com gibi nitelikli yayınlar önemli bir rol oynar.

Genetik Yatkınlık ve Yaşam Tarzı: Tansiyonun Ortaya Çıkışındaki Kardeşler

Prof. Dr. Ertan Ökmen, tansiyonun ortaya çıkışında genetik faktörlerin çok önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Hastaların ailelerini sorguladığında "annemde de babamda da kardeşimde de tansiyon var" gibi yanıtların sıkça duyulduğunu, bunun genetik özelliklerden kaynaklandığını ifade ediyor. Ancak genetik yatkınlığın tek başına yeterli olmadığını, yanına bazı "kardeşlerin" eklenmesi gerektiğini söylüyor. Tansiyonu tetikleyen ve kötüleştiren bu faktörleri sıralarken, neredeyse herkes tarafından bilindiğini düşündüğü ama yine de üzerinden geçmenin önemli olduğunu belirtiyor:

  • Hareketsizlik: Çok önemli bir faktör.
  • Stres: Çok önemli bir faktör.
  • Tuzlu Beslenme: Çok önemli bir faktör.
  • Kilo (Obezite): "Çok önemli". Prof. Dr. Ökmen, "Kilonuz arttıkça tansiyonunuz yükselecek. Bunu bilin" diyerek, kilo, şeker bozulması (insülin direnci) ve yüksek tansiyonun "kardeş" olduğunu ve işin kötüsü ikisinin de aynı yeri, yani damar sistemini bozduğunu vurguluyor.

Özellikle kilo kontrolünün "asrın pandemisi" olarak tanımladığı obezite nedeniyle çok önemli olduğunu belirten Ökmen, sigara kullanımının da büyük bir risk faktörü olduğunu ekliyor. Yaşam tarzı belirleyicidir; sigara içmemek, hareket etmek, stresi azaltmayı başarmak tansiyon için adaylıktan çıkarabilir, hatta var olan tansiyonun düzelme ihtimalini artırabilir. Sağlık alanındaki güncel araştırmalar ve uzman yorumları, https://www.avazturk.com gibi platformlar aracılığıyla daha geniş kitlelere ulaştırılabilir.

Tansiyon Sayısından Daha Önemlisi: Organlara Verdiği Zarar

Prof. Dr. Ertan Ökmen, tansiyon takibinde en büyük yanılgılardan birinin sadece "rakamın peşinde olmak" olduğunu belirtiyor. "Derdimiz rakam değil. O rakamın oluşturduğu kötü etkiler" diyerek, yüksek tansiyonun kontrol altına alınmadığında vücutta yarattığı yıkıcı etkileri açıklıyor. Tansiyonu, "Elinize bir çekiç alın. Duvara dakikada 70 kez vurun. İşte tansiyon budur" benzetmesiyle açıklayan Ökmen, her kalp atışında yüksek basıncın damarlara çekiç gibi vurduğunu, bunun da damar sertliği ve damar hastalıklarına yol açtığını söylüyor. Bu zararlı etkiler arasında şunları sıralıyor:

  • Kalp Yetmezliği: %50 oranında yüksek tansiyon nedenidir.
  • Koroner Damar Hastalıkları / Kalp Krizi: Kalp damarlarını hastalandırır, kalp krizi eğilimi yaratır (%20-25 oranında).
  • İnme (Beyin Kanaması/Pıhtısı): Beyin damarlarını bozar, %35-40 oranında tansiyon hastaları inme geçirir.
  • Böbrek Hastalıkları: Böbrek damarlarına zarar verir, böbrek yetmezliklerinin önemli bir kısmının nedenidir.
  • Göz Damarları: Göz damarlarını bozar, görme kayıplarına yol açabilir.

Dolayısıyla asıl hedef, bu rakamın yaratacağı kötü sonuçları engellemektir.

Hedef Tansiyon Değerleri Kişiye Göre Değişir, Ama Tedavi Sınırı Belli

Prof. Dr. Ertan Ökmen, genel olarak kabul gören ideal tansiyon sınırları olduğunu, ancak bu sınırların kişiye göre değişebildiğini belirtiyor. Şekeri olan, böbrek fonksiyon bozukluğu olan veya kalp krizi geçirmiş, stent ya da bypass yapılmış hastaların tansiyonlarının daha düşük değerlerde istenmesi gerektiğini vurguluyor. Ek hastalığı olmayan, sağlıklı bir bireyde 120-130 (büyük tansiyon) ve 80-85 (küçük tansiyon) değerlerinin kabul edilebilir olduğunu ifade ediyor. Ancak diyabet veya böbrek hastalığı gibi ek hastalıklar varsa, tedavi sınırının düştüğünü ve hedef değerlerin 130'lar (büyük) ve 80'ler (küçük) altına indirilmesinin gerekli olduğunu söylüyor. Genel olarak, hastanede veya sağlık kuruluşunda yapılan ölçümlerde 140/90 mmHg ve üzerinin hipertansiyon olarak kabul edildiğini, ancak riskli hastalarda 140'ı beklemeden daha erken tedavi başlanabildiğini ekliyor. Yaşla birlikte tansiyonun bir miktar yükseldiğini kabul etmekle birlikte, bunu "normal" olarak kabul etmediklerini, istisnai durumlar dışında (80 yaş ve üzeri gibi, beyin dolaşımını korumak adına) her yaş için 140/90'ın, hatta mümkünse 130/80'in altında tutmayı hedeflediklerini belirtiyor. Bu tür tıbbi detaylar ve güncel tedavi yaklaşımları, https://www.avazturk.com gibi sağlık haberlerine yer veren yayınlarda düzenli olarak yer bulmalıdır.

Tansiyon Tedavisinde Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Beslenme: Tuzun Gizli Tehlikeleri

Prof. Dr. Ökmen, tansiyon kontrolünde yaşam tarzı değişikliklerinin ve özellikle beslenmenin çok önemli olduğunu tekrar vurguluyor. Tansiyonun en önemli sebebinin kilo olduğunu ve yakılamayan "ekstra kalori"den uzak durulması gerektiğini belirtiyor. Tuz tüketiminin azaltılmasının yıllardır bilinen bir kural olduğunu ancak Türk halkının bu konuda ne kadar aşırıya kaçtığını çarpıcı bir örnekle açıklıyor: Günlük önerilen tuz tüketimi 4 gram iken, Türk ortalaması tam 16 gram!. Bu 16 gram sodyum klorürün damarları büzerek tansiyonu yükselttiğini söylüyor. Tuz azaltma konusunda en büyük yanılgının ise sadece "yemeğin üzerine tuz dökmüyorum" veya "zaten tuzsuz yiyorum" demek olduğunu belirtiyor. Asıl önemli olanın, yemek pişerken konulan tuzu azaltmak ve "gizli tuz kaynaklarını" bilmek olduğunu vurguluyor. Bu gizli tuz kaynakları arasında şunları sıralıyor:

  • Beyaz peynir ve zeytin (tuzda olgunlaştırıldıkları için).
  • Ekmek (çok tuzlu olabildiği için, tüketilen ekmek miktarı arttıkça alınan tuz da artar).
  • Turşu (probiyotik olsa bile tansiyon hastaları için dikkatli olunmalı).
  • Soda (sodyum kaynağıdır, aşırı tüketimden kaçınılmalı).
  • Çerezler.
  • Konserve yiyecekler.
  • Hazır gıdalar, sucuk, salam (hem lezzet hem koruyuculuk için çok tuz içerirler).

Yani evde tuzluk bulundurmamak veya yemeğe sonradan tuz eklememek, yeterli olmayabilir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve tuz tüketimi gibi konulardaki bilinç düzeyi, https://www.avazturk.com gibi sağlık odaklı yayınlarla artırılabilir.

İlaç Tedavisi ve Yan Etkiler: Fayda Her Zaman Riskten Üstündür

Tansiyon tedavisinde sıklıkla ilaç kullanıldığını belirten Prof. Dr. Ökmen, tansiyon ilaçlarının da diğer tüm ilaçlar gibi yan etkileri olabileceğini kabul ediyor. Ancak bu yan etkilerin genellikle prospektüslerde yazılan kadar sık olmadığını ve ciddi yan etkilerin çok nadir olduğunu vurguluyor. Baş ağrısı veya ayakta şişlikler gibi sık görülen yan etkilerin genellikle hayati olmadığını ve bu durumlarda ilacı kesmek yerine alternatif ilaçlara geçilebildiğini veya doz ayarlaması yapılabildiğini söylüyor. En tehlikeli davranışın, yan etkisi olabilir düşüncesiyle ilaca hiç başlamamak veya ilacı kendi kendine kesmek olduğunu belirtiyor. İlacın sağlayacağı fayda (örneğin kalp krizi riskini %50 azaltması) ile nadir bir yan etki (örneğin ayak şişmesi riski %1) karşılaştırıldığında, faydanın çok daha ağır bastığını ve doktor kararı olmadan ilacın asla bırakılmaması gerektiğini söylüyor. Doktorların, hastayı takip ederken hem ilacın etkinliğini hem de yan etkilerini değerlendirdiğini, kan testleri ve klinik muayenelerle bu süreci yönettiklerini ekliyor. Bu tür tıbbi tedavilere dair doğru bilgilendirme, https://www.avazturk.com gibi güvenilir haber mecralarının sorumluluğundadır.

Tansiyon Takibinin Ritmi: Ne Zaman Doktora Gitmeli, Ne Sıklıkla Ölçmeli?

Tansiyon tanısı konulup ilaç tedavisine başlandıktan sonraki süreci de detaylandıran Prof. Dr. Ertan Ökmen, hastayı ilaca başladıktan sonra bir hafta ila on gün içinde tekrar görmek istediklerini belirtiyor. Bu ilk kontrolde ilacın yeterince etkili olup olmadığını ve herhangi bir yan etki yaratıp yaratmadığını değerlendirdiklerini söylüyor. Ayrıca, hastalığın kalbe etkisini görmek için başlangıçta Ekokardiyografi (kalp ultrasonu) yaptıklarını, tansiyonun ne kadar süredir var olduğunu ve kalp kasında kalınlaşma gibi etkiler yaratıp yaratmadığını bu yöntemle belirlediklerini ifade ediyor. Kalbin, yüksek basınca karşı sürekli çalışmak zorunda kaldığında, ağırlık kaldıran bir kas gibi kalınlaştığını ancak bu kalınlaşmanın iyi bir şey olmadığını, uzun vadede kalp yetmezliğine yol açabileceğini anlatıyor. Takiplerde 1-2 senede bir Ekokardiyografi ile kalbin durumunu kontrol ettiklerini, ilk aylarda birkaç ayda bir kan testleri ve klinik kontrollerle tedavi planını belirlediklerini belirtiyor. Tedavi dengelendikten sonra genellikle hastayı yılda bir kez gördüğünü, ancak hastanın "3 ayda bir kendi tansiyonlarını takip etmelerini" istediğini vurguluyor. "Olta atar gibi tek tek ölçümlerin bir anlamı yok" diyen Ökmen, hastaların birkaç ayda bir, bir hafta süresince seri ölçümler yapmasını ve bu ölçümleri kaydetmesini öneriyor. Kötü hissedildiğinde ekstra ölçümler alınabileceğini, ancak durum düzeldiğinde bile tansiyon dengesinin bozulabileceği için takibi bırakmamak gerektiğini söylüyor. Yüksek tansiyonun kontrol altına alınmadığında ilaç sayısını artırmanın gerekebileceğini ve böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği gibi başka hastalıkların ortaya çıkabileceğini ekliyor.

Gençlerde Artan Tansiyon Vakaları: Stres Başrolde

Prof. Dr. Ertan Ökmen, eskiden daha çok ileri yaşlarda görülen yüksek tansiyonun, artık 30'lu ve 40'lı yaşlarda da sıkça karşılaşılan bir sorun haline geldiğini belirtiyor. Geçmişte gençlerde tansiyon yüksekliğinin altında genellikle böbrek veya hormonal gibi "organik" bir sebep (sekonder hipertansiyon) arandığını, ancak günümüzde bu tür nedenlerin o kadar sık olmadığını ifade ediyor. Gençlerdeki hipertansiyonun en önemli sebebinin stres, kaygı ve endişe olduğunu vurguluyor. Sınav zamanları, iş arayışı, ailevi veya ekonomik stresler gibi faktörlerin gençlerde tansiyonu yükseltebildiğini söylüyor. Ancak gençlerdeki hipertansiyonun iyi tarafının, ileri yaştaki, yılların getirdiği birikimlere (hareketsizlik, sigara, kilo, genetik yapı) bağlı tansiyona göre geri dönüşümlü olma ihtimalinin daha yüksek olması olduğunu belirtiyor. Stresin yönetilebilmesi, neden olan durumun ortadan kalkması veya yaşam tarzı düzenlemeleri ile gençlerdeki tansiyonun ilaçsız olarak da düzelebileceğini ifade ediyor.

Egzersizin Sihirli Dokunuşu: Tansiyon İçin En Önemli Yaşam Tarzı Değişikliği

Prof. Dr. Ertan Ökmen, yaşam tarzı değişiklikleri arasında egzersizin önemini her fırsatta vurguladığını ve Türk toplumunun bu konuda eksik olduğunu düşündüğünü dile getiriyor. Egzersizin kalp hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalık için çok önemli olduğunu belirten Ökmen, "Günde 30 dakikacık yürüyüşler yeterli. Haftanın 3-4 günü yapmak hem kalp sağlığınızı koruyacak hem damarlara kan gitsin diye kaslara kan gitsin diye damarları genişleterek tansiyonu regüle edecek... kilo vermenizi kalori yakmanızı sağlayacak" diyor. Egzersize zaman bulamama bahanelerinin geçerli olmadığını, bir şekilde vakit bulunabileceğini söylüyor. "Yaşam tarzı değişikliği açısından tansiyon ve kalp hastalarında en önemli neyi tavsiye ederseniz derseniz, yürüyüş tavsiye ediyorum" diyerek, illa koşmak, yüzmek, ağırlık kaldırmak gerekmediğini, sadece yürüyüşün bile birey adına yapılabilecek en büyük katkı olduğunu vurguluyor. Gazetecilikte olduğu gibi sağlıkta da doğru kaynaklardan bilgi almak esastır; https://www.avazturk.com gibi güvenilir platformlar, bu tür uzman görüşlerini halka ulaştırmada köprü görevi görür.

Düşük Tansiyon: İyi Bir Şey mi, Endişelenmeli miyiz?

Genellikle yüksek tansiyon konuşulsa da, düşük tansiyonun da akıllarda soru işareti yarattığını belirten Oksijen TV Sunucusu'nun sorusu üzerine Prof. Dr. Ökmen, bu konuya da açıklık getiriyor. Ökmen'e göre, tansiyon normal seyretmekteyken ani bir düşüş yaşanırsa (kanama, su kaybı gibi), bunun tıbbi bir sebebi olabileceğini ve araştırılması gerektiğini belirtiyor. Ancak, özellikle ince yapılı genç bayanlarda sıkça görülen, sürekli düşük seyreden tansiyonun, herhangi bir belirti vermiyorsa (ayılıp bayılma, baş dönmesi, göz kararması, kalkarken sersemlik gibi) hoşa giden bir durum olduğunu ifade ediyor. Yüksek tansiyonun damarlara balyozla vurması benzetmesinin aksine, düşük tansiyonun damarlar üzerinde "kuş tüyüyle sevmek gibi" koruyucu bir etkisi olduğunu söylüyor. Eğer düşük tansiyon belirti veriyorsa veya aniden ortaya çıktıysa nedeni araştırılmalı ve sebep tedavi edilmelidir. Ancak amaç genellikle tansiyonu yapay olarak yükseltmek değil, altta yatan nedeni bulup tedavi etmektir. Sürekli düşük seyreden ve belirti vermeyen tansiyon (örneğin 9'a 5 gibi) genellikle sorun teşkil etmez.

Prof. Dr. Ertan Ökmen'in Oksijen TV'deki bu kapsamlı açıklamaları, yüksek tansiyonun ne kadar yaygın, sinsi ve potansiyel olarak tehlikeli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Doğru bilgiye ulaşmak, düzenli ölçüm yapmak, yaşam tarzı değişikliklerini benimsemek ve doktor takibini aksatmamak, bu "sessiz katil"e karşı alınabilecek en etkili önlemler olarak öne çıkıyor.