Tarihi Yenilginin İntikamı mı, Yeni Bir Zaferin Şafağı mı? Siyasetteki Hain Kumpaslar İşi Tersine Çeviriyor!

Tarihi Yenilginin İntikamı mı, Yeni Bir Zaferin Şafağı mı? Siyasetteki Hain Kumpaslar İşi Tersine Çeviriyor!

AK Parti'nin siyaset makinesi durdu! Ekrem İmamoğlu'na yönelik akıl almaz hamleler, tarihin en büyük siyasi misillemesine dönüşüyor. Halkın tepkisi ve geçmişin dersleri, Erdoğan iktidarını derinden sarsacak büyük bir değişimin habercisi mi?

Türk siyaseti, 23 Haziran 2019'da İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesiyle kayıtlara geçen tarihi bir dönüm noktasının yıldönümünde, yeniden gerilimli ve belirsiz bir sürece tanıklık ediyor. O gün, Ekrem İmamoğlu, %54'lük oy oranı ve 806.000 oy farkıyla tarihin en yüksek oyuyla seçilen İBB başkanı olmuştu. Ancak bu zafer, iktidar cenahında derin bir travma yaratmış olacak ki, o günden bu yana siyaset sahnesindeki 'hesaplaşma' hiç dinmedi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel'in aktardığı bilgilere göre, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) bir zamanlar işleyen "siyaset makinesi" artık durmuş durumda; halkın sorunlarına çözüm üretemiyor, pozitif bir gündem yaratamıyor ve insanlara umut verme yeteneğini kaybetmiş durumda. Özgür Özel, partinin kötü yönetim, liyakatsizlik ve hatta yola çıktığı 33 kurucudan sadece ikisinin yanında kalması gibi faktörlerin bu durulmada etkili olduğunu belirtiyor. Bu tablo, tek adam rejiminin sadece ülke için değil, partinin kendi iç dinamikleri için de ne denli zararlı olduğunu açıkça gösteriyor; zira parti içinde siyaset üretebilecek kimse dinlenmiyor ve diskalifiye ediliyor.

Siyaset üretemeyenlerin kumpas ürettiği, iftiraya ve çelmeye çalıştığı bir döneme girildiği iddia ediliyor. AK Parti, sandıkta kazanamadığı her durumda seçimi iptal ettirmeye kalkışıyor, Ekrem İmamoğlu'nu yenemedikleri için hapse attırmaya çalışıyor ve hatta karşısına seçimi kazanacak bir aday bulamadıklarında İmamoğlu'nun adaylığına mani olmaya çalışıyorlar. Özgür Özel, bu tür hareketlerin "bu milletten döner" diyerek, tarihin bu tür haksızlıklara her zaman bir karşılık verdiğini vurguluyor. 1960 darbesinin, 12 Mart Muhtırası'nın (ki bu Ecevit'i doğurdu), 12 Eylül darbesinin (ki bu Özal'ı doğurdu, Kenan Evren'in istediği kişiyi değil) ve hatta Tayyip Erdoğan'ın siyasi yükselişinin 28 Şubat süreci ve haksız yere hapse atılmasıyla tetiklendiğini hatırlatıyor. Özel, o dönemde de Erdoğan'ın hapse atılmasının haksız olduğunu söylediğini, bugün de Ekrem İmamoğlu'nun hapse atılmasının aynı derecede haksız olduğunu savunuyor.

Ancak Özgür Özel, Tayyip Erdoğan'ın yargılanma süreciyle Ekrem İmamoğlu'nun karşılaştığı durumu kıyaslarken önemli bir farka dikkat çekiyor: "Tayyip Bey yargılanırken evine hiç polis gitmedi, Tayyip Bey'i alıp da gözaltına almadılar, nezarette tutmadılar, bir gün tutuklu yargılamadılar. Cezası kesinleşince telefonla Pınarhisar cezaevine çağırdılar, davulla zurnayla halayla otobüsün üstünden konuşma yaparak Saraçhaneden uğurlandı.". Manisalı Bülent Arınç'ın da bu durumu doğruladığını ekliyor. Buna karşılık, Ekrem İmamoğlu'nun çoluğuyla çocuğuyla, arkadaşlarıyla, yaşlı babası ve annesine kadar huzur verilmeyen bir süreçten geçtiğini, kendisi görevdeyken gözaltı, görevdeyken tutukluluk ve daha iddianame yokken gazeteler üzerinden "haysiyet cellatlıkları" ile yıpratılmaya çalışıldığını ifade ediyor. Böyle bir adaletsizliğin millet tarafından asla affedilmeyeceği net bir şekilde vurgulanıyor. Siyasetin ve hukukun bu denli iç içe geçtiği, etik değerlerin göz ardı edildiği bu dönemde güncel siyasi analizler ve haberler için https://www.avazturk.com gibi güvenilir platformların takip edilmesi büyük önem taşımaktadır.

Özgür Özel, bu haksızlıklar silsilesinin milletin vicdanında derin yaralar açtığını ve AK Parti'nin önemli isimlerinin dahi bu dosyayı savunmaktan kaçındığını belirtiyor. Cemil Çiçek, Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik gibi AK Parti'nin köşe taşlarının bu dosyayı savunamayacağını, çünkü ortada savunulabilecek bir tezin olmadığını dile getiriyor. Özel'e göre, bu yaşananlar "bir muhterisin" yaptığı ve yaptırdığı işler olup, sandıktan kaçmanın siyaseten kendini inkar etmek anlamına geldiğini, ancak milletin sandığı asla vermeyeceğini ifade ediyor. Geçtiğimiz hafta cezaevinden çıkan Profesör Ümit Özdağ da Özgür Özel'e teşekkür ederek, CHP'nin tarihte benzeri görülmemiş bir baskı altında olduğunu, çünkü "tarihin akışını değiştirecek adımlar attıklarını" belirtmiş. Özdağ'ın ifadesiyle, "Erdoğan'ı yenecek adayımız var, Erdoğan'ı yenecek enerjimiz var, gücümüz var" ve Erdoğan iktidarını "olmazsa olmaz gören bir ekosistem", devletin bütün imkanlarını, haklı haksız, meşru gayrimeşru her şeyi CHP'ye karşı kullanıyor. Özdağ, "Tarihin en büyük saldırısı, en büyük iftirası, en büyük işkencesi altındayız" diyerek durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Özel ayrıca, İyi Parti lideri Müsavat Dervişoğlu ile de taziyeye gelmesi beklenen bir görüşme gerçekleştirdiğini belirtiyor.

Peki, iktidarın bu akıl almaz ve tarihi derslere rağmen devam eden baskı ve "kumpas" stratejileri, beklenen sonucun tam tersini mi doğuracak? Bu kadar pervasızca atılan her adım, aslında kurbanını güçlendirip, zulmedeni zayıflatma potansiyelini mi taşıyor? İşte tam da bu noktada, Özgür Özel'in geleceğe yönelik çarpıcı öngörüleri, siyaset sahnesindeki asıl depremin nerede yaşanacağını gözler önüne seriyor. Özel, kendi adaylığını açıklayarak "acayip popüler" olabileceğini ve bunun iktidar medyasının da işine geleceğini, kendisini Tayyip Bey ile kıyaslayıp bazen övüp bazen yererek "çok kolay iş" olacağını kabul ediyor. Ancak, böyle bir durumda Tayyip Bey'den bir farkı kalmayacağını ve "yola çıktığı arkadaşını arkada bırakmış" olacağını vurguluyor. Özel, "Biz yola çıktığımızı geride bırakmayız, biz yolda gelene alan açarız, gelir yanımızda herkese yer var ama kimseyi geride bırakmayız hele hele bir arkadaşım benim bir arkadaşım bugün hapisteyse ona sırtı her hafta gidiyorum ben" diyerek, partisinin ve kendisinin adalete olan sarsılmaz bağlılığını sergiliyor. Cumhuriyet tarihinde hiçbir genel başkanın tutuklu milletvekilini her hafta cezaevinde ziyaret etmediğini belirten Özel, bu eyleminin ne denli sıra dışı ve kararlı olduğunu gözler önüne seriyor. İşte tam da bu "kumpaslar" ve "haysiyet cellatlıkları"nın vardığı nokta, siyaset arenasındaki en büyük sürprizi fısıldıyor: Özgür Özel'in ifadesiyle, "Ekrem İmamoğlu normalde cumhurbaşkanı seçilirdi, CHP'de birinci parti olurdu..." ancak "biz belki 200-210-215 milletvekiliyle başka partilerle falan bu yaptıklarından sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ni 300'ün üzerinde milletvekiline taşıyorlar, Ekrem İmamoğlu'nu da birinci turda seçime alacak bir noktaya getirdiler. Bu kadar net söylüyorum.". Yani iktidarın İmamoğlu'na yönelik her baskı hamlesi, halkın vicdanında büyüyen bir tepkiye dönüşerek, hem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığını hem de CHP'nin Meclis'te ezici bir çoğunlukla iktidara gelişini hızlandırıyor; adeta kendi sonlarını kendi elleriyle hazırlıyorlar!