Tarihin En Büyük Altın Darbesi Mi Geliyor? O Teklif Savaşı Başlatır!

Tarihin En Büyük Altın Darbesi Mi Geliyor? O Teklif Savaşı Başlatır!

Türkiye, siyasi operasyonlardan şehit haberlerine, derinleşen ekonomik krizden artan enflasyona kadar birçok cephede zorlu bir mücadele verirken, şimdi de yastık altındaki milyarlarca dolarlık altına göz dikildi. Bankacılık sektöründen gelen "Altın Bank"

Türkiye, kritik bir dönemeçten geçiyor ve sessiz sedasız artan zamlar, peş peşe gelen acı haberler ve piyasalardaki belirsizlik, geleceğe dair endişeleri körüklüyor. Ülke ekonomisinin derin krizde olduğu ve siyasi gerilimin her geçen gün arttığı bu günlerde, kimsenin beklemediği, ancak potansiyel olarak büyük bir "savaş" çıkarabilecek bir teklif gündemi sarstı. www.avazturk.com olarak edindiğimiz bilgilere göre, bu teklif, yıllardır yastık altında duran ve Türkiye'nin en büyük servetlerinden biri olan altına odaklanıyor. Devamı için okumaya devam edin; ülke tam anlamıyla bir dönüm noktasında.

Turhan Bozkurt, 8 Temmuz 2025 Pazartesi günkü "Ekonomi Programı"nda, acı bir haberle programa başladığını belirtti: Irak'ın kuzeyindeki Pençe Kilit Harekat Bölgesi'nde 12 askerin şehit olduğunu bildirdi. Bozkurt, şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ve camiasına taziyelerini sundu. Ancak bu şehadetlerin "cevap bekleyen soruları" olduğunu vurguladı. İlk başta metan gazı sızıntısından 5 askerin şehit olduğu açıklanmışken, uzman ve erbaş rütbelerindeki askerlerin sayısının önce 8, sonra 9, en sonunda 12'ye yükseldiğini ifade etti. Toplamda 19 askerin metan gazından etkilendiğinin açıklandığını ve Milli Savunma Bakanlığı'nın idari bir tahkikat başlattığını da sözlerine ekledi. Bozkurt, bu mağarada bir pusu olup olmadığı, PKK'lı teröristlerin bu gazı askerlerin bölgedeki hareketliliği üzerine mi yerleştirdiği gibi soruları dile getirdi. Eğer bir metan gazı sızıntısı varsa, maskeli bir öncü birliğin gaz ölçümü yapması gerekmez miydi diye sordu. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'in, AFAD'ın da Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte kurtarma operasyonuna katıldığını açıklamasına ise Turhan Bozkurt, "bundan hiçbir şey anlamadım" diyerek tepki gösterdi ve AFAD'ın ne zamandan beri TSK'nın sahadaki operasyonuna sivillerin katıldığını sorguladı. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde arama kurtarma timlerinin bulunduğunu hatırlattı. Bozkurt, bu yürek parçalayıcı tablonun artık Türkiye'de bir hükmü olmadığını, zira bir tarafta birilerinin "barış çubuğunu tüttürdüğünü" ve Abdullah Öcalan ile görüşüldüğünü ima etti.

Milli Savunma Bakanlığı'nın 12 şehit haberini bile önce 5, sonra 8, sonra 12 şeklinde "alıştıra alıştıra" duyurduğunu ifade eden Bozkurt, burada bir istihbarat ya da komuta akademisi hatası olup olmadığını bilemediklerini ancak 12 canın her birinin bir "aslan parçası" olduğunu vurguladı. Bozkurt, terörle mücadeledeki bu hatalardan ne kadar ders alındığının da bilinmediğini dile getirerek, bunca yıllık mücadeleye rağmen hatalı bir emir verildiği veya yanlış inisiyatif kullanıldığı izlenimi oluştuğunu, aksi takdirde bu kadar askerin bir mağaraya girip gazdan zehirlenmesinin izaha muhtaç olduğunu belirtti.

Şehit haberlerinin yanı sıra, ülkedeki siyasi gerilim de tavan yapmış durumda. Turhan Bozkurt, CHP'li belediye başkanlarının tek tek tutuklandığını ve her cumartesi şafak vakti operasyonlarla uyandığımızı ifade etti. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ve Adıyaman Büyükşehir Belediye Başkanı Abdurrahman Tuttar'ın şafak vaktinde gözaltına alındığını, Muhittin Böcek'in ise hemen o gün tutuklandığını açıkladı. Diğer iki belediye başkanının 4 gün boyunca gözaltında kalacağının ifade edildiğini aktardı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in bu tutuklamaların ve gözaltıların nedenini mitinglerinde seçmenine ve 85 milyona ilan ettiğini aktaran Bozkurt, Özel'in "Biz darbeye karşı durduğumuz için, Erdoğan karşısında kazanması kuvvetle muhtemel olan Ekrem İmamoğlu'nu cumhurbaşkanı adayı olarak ilan ettiğimiz için ve hükümetin sarayın hukuksuzluklarına yüksek sesle itiraz ettiğimiz için bize bunlar yapılıyor" dediğini aktardı. Turhan Bozkurt, AKP'li Şamil Tayyar'ın tweetinde iki ilin daha ismini verip, sonrasında silse de ekran görüntülerinin paylaşıldığını ve bunun operasyonların devam edeceğinin bir işareti olduğunu belirtti. Bozkurt, "Fatih Altaylı cezaevinden cuma günü yeni gözaltılar olabilir demişti" hatırlatmasını yaparak, şimdi de iki ile daha operasyon olacağını ve hatta bir ilçede CHP'li belediyede meclis üyelerinin AKP'ye transfer edilerek belediye başkanlığının düşürüleceği gibi planların konuşulduğunu ifade etti. Bu tarz dışarıdan müdahalelerin Türkiye'de sandık hakkı, seçme ve seçilme hakkı gibi anayasal hakların hoyratça çiğnendiğini gösterdiğini vurguladı. Turhan Bozkurt, Özgür Özel'in "Beni de at içeriye, sana boyun eğeceğime, senin önünde diz çökeceğime giderim arkadaşım Ekrem İmamoğlu'nun yanında yatarım" diyerek, aslında "beni sadece öldürerek susturabilirsin" mesajı verdiğini aktardı. İstanbul'da göstericilere yönelik sert tavırlarıyla bilinen bir emniyet müdür yardımcısının terfi ettirilmesinin de CHP'ye dönük operasyonların devam edeceğine ve CHP'nin "şeytanlaştırılacağına" işaret ettiğini söyledi. Ekrem İmamoğlu'na yönelik "karalama kampanyasının" iddianame olmamasına rağmen devam ettiğini, yolsuzluğa dair delil bulunamadığını ve gizli tanık müessesesinin masum insanları içeri atmak için kullanıldığını eleştirdi.

Ekonomik cephede ise tablo daha da vahim. Turhan Bozkurt, TÜİK'in fiyatlarda aylık %1.5'un altına inmiş gibi gösterse de gerçek enflasyonun her ay %35 civarında arttığını vurguladı. Doların bugün itibarıyla 40 liranın üzerine çıktığını ve bunun "trajı-komik" olduğunu ifade etti. Bozkurt, Merkez Bankası'nın 19 Mart sabahı yaşanan "şoktan" sonra 58 milyar dolar rezervden erittiğini ve kamu bankaları aracılığıyla 5 milyar dolar Amerikan tahvili sattığını, toplamda 63 milyar dolar harcayarak doları 40 liranın altında tutmaya çalıştığını ancak 4 ay sonra doların 40 liranın üzerine çıktığını belirtti. Dolar kurunun, Rahip Brunson krizi dönemi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "NAS" söylemiyle başlayan rasyonel olmayan para politikaları sonucu sürekli yükseldiğini grafiklerle gösterdi. Mehmet Şimşek'in görevi devralmasından bu yana doların istikrarlı bir şekilde yükseldiğini, 19 Mart'taki Ekrem İmamoğlu operasyonuyla yaşanan sert yükselişin (36 liradan 41 lira 15 kuruşa çıkış) ardından bile 63 milyar dolar feda edilmesine rağmen kurun yükselişinin durmadığını ifade etti. Faizlerin %42.50'den fiilen %49.50'ye kadar yükselmesine rağmen doların yükselmeye devam ettiğini dile getirdi. Bozkurt, "2 sene kuru tut, dünyanın en yüksek faizini ver, rezerv topla" gibi politikaların turizmi ve ihracatı bitirdiğini, işsizliği arttırdığını ve iflasları tetiklediğini belirtti. Türkiye'nin son 2 yılda dünya genelinde fiyatların en fazla arttığı üç ülkeden biri olduğunu, Arjantin ve Venezuela ile karşılaştırılmanın "yazıklar olsun" bir durum olduğunu ifade etti. Halkın karpuz, meyve, tavuk alamadığını feryat ettiğini, hatta faiz hassasiyeti olanların bile çaresizlikten paralarını faize yatırdığını aktardı.

Borsa İstanbul'daki durum da hiç iç açıcı değil. Turhan Bozkurt, Borsa İstanbul'un 10.109 seviyesine gerilediğini ve 10.700'den düşüş yaşandığını bildirdi. Özellikle bankaların HSBC, Akbank, Garanti BBVA, İş Bankası, Yapı Kredi gibi büyük bankaların adil değerlerinin aşağıya çekildiğini ve banka hisselerinde kâr satışlarının yaşandığını belirtti. Bozkurt, Sermaye Piyasası Kurulu'nun bedelli sermaye onaylarını sorgulayarak, şirketlerin yatırım yapmadığını, kâr dönemlerinde temettü dağıtmadığını, hatta halka arzdan kazandıklarını TL mevduata yatırdığını dile getirdi. Borsa İstanbul'da büyük ölçüde 2025 sezonunun kapandığını ve Ekim'den itibaren kademeli toparlanmanın ancak 19 Mart'tan bu yana yapılan hatalardan, AİHM kararlarının uygulanmama inadından, katilleri, tecavüzcüleri tahliye etme alışkanlığından vazgeçilmediği sürece mümkün olmayacağını vurguladı. Bozkurt, borsada 1 trilyon 700 milyar liralık bir kaybın yaşandığını ve yıllık enflasyonun %60-70 olduğu bir ortamda nominal borsa rakamlarının yanıltıcı olduğunu söyledi. Şirketlerin manipülasyonları, bir yılda %70 düşen hisseler ve kısa sürede iki defa bedelli sermaye artırımı yapan spor kulüpleri gibi "acı gerçeklerin" görmezden gelindiğini dile getirdi.

Türkiye'deki yatırım ortamı da giderek kötüleşiyor. Turhan Bozkurt, dünyanın en büyük yatırım şirketlerinden KKR'nin (Kohlberg Kravis Roberts) Avrupa Özel Sermaye Başkanı Philip Rize'nin, Türkiye'de 500 milyon dolar kaybettiklerini ve "hukukun üstünlüğünün orada biraz esnek bir kavram" olduğunu söylediğini aktardı. Bozkurt, KKR'nin UN Ro-Ro'yu 910 milyon euroya devraldığını, Trieste-Haydarpaşa hattını ve Türkiye'deki genç nüfusu, büyüyen pazarı dikkate alarak girdiğini, ancak Ulaştırma Bakanlığı'nın Ekol Lojistik'e aynı hatta taşımacılık izni vermesiyle rekabetin haksız hale geldiğini anlattı. Bu durumun yabancı sermayeyi Türkiye'den uzaklaştırdığını ve doğrudan yatırımın önlendiğini vurguladı. Bozkurt, Mazda, Honda, Opel gibi markaların da Türkiye'den gittiğini, Avusturyalı, İtalyan, İspanyol devlerin de fabrikalarını toplayıp gittiğini ifade etti.

Tüm bu kriz ortamında, hükümetin "para yok" bahanesiyle yeni ve tartışmalı bir hamle peşinde olduğu ortaya çıktı: Yastık altındaki altına göz dikmek. Turhan Bozkurt, Türkiye'de yastık altında 5.000 tondan fazla, yaklaşık 500 milyar dolarlık bir altın serveti olduğunu belirtti. İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı Mustafa Atayık'ın "Yastık altı altın yatırımları sistemi yaygınlaştırılsın ve Altın Bank kuralım" teklifini gündeme getirdiğini aktardı. Atayık, tüm kuyumcuların bu Altın Bank'a dahil edilmesi ve sermayenin altın bazında tutulması gerektiğini savunurken, kamunun da bunu desteklemesi gerektiğini belirtti.

Ancak Turhan Bozkurt, bu teklifin son derece tehlikeli olduğunu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) buna asla izin vermemesi gerektiğini şiddetle savundu. Bozkurt, bu durumun 80'lerin başında yaşanan Banker Kastelli ve 2001 krizindeki banka iflasları gibi yeni "banker" vurgunlarına ve iflaslara yol açabileceği konusunda uyardı. Kuyumcuların bu işe girmesiyle birlikte kurumsal olmayan yapının ve denetimsizliğin büyük sorunlar yaratacağını, çünkü kuyumcuların halihazırda altın satmak için bir bankaya ihtiyaçları olmadığını belirtti. Tıpkı Banker Kastelli'nin topladığı fonları kendi kredi ödemelerinde kullanması gibi, bu "Altın Bank"ın da benzer riskleri barındıracağını ifade etti. Banka lobisinin, altın işini tamamen kendi tekellerine almak istediğini ve "şu tarihe kadar altınları bankaya getirmeyenlerden altınları ileride alınmayacak" gibi kararlar alınmasını arzuladığını, hatta kuyumcuları ortadan kaldırmayı düşündüklerini dile getirdi. Bozkurt, bankaların altın işlemleri için %3.5-4 gibi yüksek komisyonlar aldığını ve vatandaşın fiziki altın istediğinde türlü zorluk çıkardığını hatırlatarak, insanların altınlarını neden bankaya getirsin ki diye sordu. Bu teklifin, hükümetin kasadaki para sıkıntısını aşmak ve yastık altındaki 500 milyar doları sisteme çekmek için cazip gösterilmeye çalışıldığını ifade etti. Ancak Bozkurt, Almanların, İngilizlerin ve Amerikalıların bile evlerinde, çelik kasalarında külçe altın tuttuklarını, çünkü dünyanın nereye gideceğinin belli olmadığını vurguladı. Bu teklifin aslında kuyumculara kurulmuş bir tuzak olduğunu, zira Hazine Bakanlığı'nın kuyumculardan alınan şube açma ve ruhsat ücretlerini yükselttiğini ve bu yetkiyi iki katına kadar artırabileceğini anlattı. Bozkurt, hükümetin vergi toplamak için bu işi bankalar üzerinden yapmak istediğini, çünkü bankalar aracılığıyla BSMV ve diğer vergilerin kolayca tahsil edilebileceğini belirtti.

Gayrimenkul sektöründe de zamlar peş peşe geliyor. Turhan Bozkurt, emlak rayiç bedellerinin 10 katına kadar arttığını, bunun da emlak vergilerini ve tapu harçlarını ciddi oranda yükselteceğini açıkladı. Tapu harcının, gayrimenkulün beyan edilen satış değerinin %4'ü olduğunu ve rayiç bedellerdeki artışla birlikte bu harçların da katlandığını ifade etti. Bozkurt, doğalgaz fiyatlarının dünyada %38 düşmesine rağmen Türkiye'de son 15 ayda %140 zam geldiğini ve en az %40 daha zam geleceğini belirtti. Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar'ın "doğalgaz ve elektriğin bir kısmını biz karşılıyoruz" açıklamasına tepki gösteren Bozkurt, bunun "devlet değil, milletin vergileriyle karşılandığını" ve kayıp kaçakları azaltacak tedbirler alınmadan yandaş şirketlere milyarlarca lira aktarıldığını söyledi.

Tüm bu gelişmelerin sonucunda halkın yaşam kalitesinin düştüğünü belirten Turhan Bozkurt, "Karpuz alamıyorum, meyve alamıyorum, tavuğa eti zaten artık hak getire" diyen sokak röportajlarını örnek gösterdi. Asgari ücretin 22.105 TL, en düşük emekli aylığının ise 17.000 TL bile olmadığını, hatta 16.881 lira 98 kuruşun "2 kuruş" yukarı yuvarlanarak 16.882 TL yapıldığını eleştirdi. Buna karşılık, milletvekili maaşının 229.675 TL'ye, emekli milletvekili aylığının 149.000 TL'ye çıktığını, hem vekil hem emekli olanların 379.000 TL maaş alacağını, bakanların ve Cumhurbaşkanının maaşlarının 300.000 TL'yi geçtiğini hatırlattı. Bozkurt, muhalif seslerin kısılmaya çalışıldığını, Halk TV ve Sözcü TV'nin ekranlarının karartıldığını, kendi Twitter hesabının bile engellendiğini anlattı. "Gazetecileri susturalım, X hesaplarını engelleyelim, YouTube kanallarını engelleyelim veya karartalım diye akıllarına bu geliyor" diyerek sansür girişimlerini eleştirdi. Bozkurt, bu gidişata "yıkım müteahhidi" adını verdiğini ve "bir devlet nasıl batırılırın adeta manifestosunu yazıyorsunuz" diyerek hükümeti sert bir dille eleştirdi. Halkın bu kadarını beklemediğini ve AKP'nin oy oranının anketlerde %30'ların altına indiğini belirtti. Çöküşün sadece CHP'ye değil, tüm Türkiye'ye zarar verdiğini, 19 Mart'tan bu yana 150 milyar dolara yakın bir fatura çıktığını ifade etti. Bozkurt, bu gidişata dur demenin tek yolunun 2 Kasım Pazar günü sandığı milletin önüne getirmek olduğunu, Ekrem İmamoğlu'nun adaylığını kabul ederek seçime gitmek gerektiğini vurguladı.

Ancak tüm bu krizlerin en tepesinde, bu karmaşık tablonun tam ortasında, ülkeyi bekleyen asıl büyük tehlike, son haftaların en çok konuşulan, belki de en sarsıcı teklifi yatıyor: Yastık altındaki 500 milyar dolarlık altına göz diken "Altın Bank" projesi. Turhan Bozkurt'un da ısrarla belirttiği gibi, İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı Mustafa Atayık tarafından dillendirilen bu öneri, Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı hukuksuzluklar, ekonomideki kötü yönetim ve dış sermayenin ülkeden kaçışı gibi sorunların bir sonucu olarak, hükümetin nakit sıkıntısını aşmak için sarıldığı son çare olarak değerlendiriliyor. Ancak Bozkurt, bu teklifin, bankacılık sistemine ve halkın devlete olan güvenine onarılamaz bir darbe vuracağını, geçmişteki Banker Kastelli skandalı gibi büyük vurgunlara ve toplumsal infiallere yol açabileceğini defalarca yineledi. Halkın yıllardır "yastık altında" biriktirdiği bu servetin, bankalara yüksek komisyonlar ödenerek ya da devletin zoruyla sisteme çekilmeye çalışılması, vatandaşların mülkiyet haklarına açık bir müdahale olarak yorumlanıyor. Zira, daha önce rezerv alan bahanesiyle arsalarına, binalarına, AVM'lerine çöken, şimdi de zeytinliklerine, evlerine çökecek olan bu yönetim anlayışının, Altın Bank aracılığıyla "altınlarına da çökmek" istediği endişesi yaygınlaşıyor. Bu durum, Turhan Bozkurt'un programının başlığında yer alan o ürkütücü uyarıyı akla getiriyor: "O teklif savaş çıkarır!" Türkiye, bu denli büyük bir toplumsal gerilimin eşiğinde. Bu durum, sadece bir ekonomik tedbir olmaktan öte, vatandaşın en mahrem birikimine doğrudan bir müdahale ve belki de ülke tarihindeki en büyük finansal ve toplumsal kargaşayı tetikleyecek adım olabilir. www.avazturk.com olarak bu gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.