Tek Bir Düşman, Bin Dosttan Nasıl Daha Tehlikeli Olur?
Bir düşman, milyonlarca dosttan daha fazlasını nasıl yapar? İlişkilerimizdeki en büyük yanılgıyı ve düşmanlığın bir virüs gibi yayılma gücünü gözler önüne seren bu çarpıcı analizle, hayatınıza bakış açınız değişecek!
Hayatın karmaşık denklemlerinde, çoğu zaman dostluğun değeri üzerine düşünür, dostlarımızın sayısının hayatımızdaki mutluluğu ve gücü artırdığına inanırız. Ancak, insan ilişkilerinin görünmeyen derinliklerinde, alışılagelmişin çok ötesinde, sarsıcı bir gerçek yatıyor olabilir. Bu haber makalesi, sizi bu derin gerçeğin peşine düşürecek ve dostluk ile düşmanlık arasındaki algımızı temelden sarsacak. İlerleyen satırlarda, bu konunun ne kadar kritik ve kişisel bir hal alabildiğini, hatta toplumsal boyutlara ulaştığını daha net göreceksiniz. Okumaya devam ettikçe, kendinizi adeta bir dedektif gibi, bu gizemin katmanlarını aralarken bulacaksınız.
İnsanlık tarihi boyunca dostluk ve düşmanlık kavramları üzerine sayısız eser yazılmış, sözler söylenmiştir. Ancak bazı ifadeler, derinlikleri ve çarpıcılıklarıyla zihinlerde özel bir yer edinir. Yaşadığımız hayat yolculuğunda karşılaştığımız pek çok sözü aklımızda tutmamız ne kadar mümkün olmasa da, bazıları gerçekten kalıcı izler bırakır. Memduh Bayraktaroğlu, son sohbetlerinden birinde, bu kadim konuya kendi deneyimleri ve gözlemleriyle eşsiz bir bakış açısı getirerek, herkesi düşündüren o kritik soruyu sordu: "Bir düşman çoktur, bin dost ise azdır, milyonlarca bile dostunuz olsa yine de azdır". Peki, bu iddia ne anlama geliyor ve Bayraktaroğlu, bu sözün derininde yatan gerçeği nasıl açıklıyor? İşte tam da bu noktada, hayatımızın en önemli ve belki de en ihmal edilen derslerinden biriyle yüzleşiyoruz. Daha fazla bilgi için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Memduh Bayraktaroğlu, kendi üretimi olduğunu belirttiği bu sözün ardındaki gerçeği anlatırken, dostluğun hayatta sahip olunabilecek en büyük hazine olduğunu vurguluyor. Ancak gerçek dostların, sayılarının çok gibi görünse de, ne yazık ki parmakla gösterilebilecek kadar az olduğunu belirtiyor. Ona göre gerçek dostlar, kalbinden kötülük geçirmeyen, sizin başarılarınıza en az sizin kadar sevinen ve zor zamanlarınızda yanınızda duran insanlardır. Bayraktaroğlu, kendisini "çok zengin" hissettiğini, çünkü gerçekten inandığı ve kendisinin de dost olduğuna emin olduğu gerçek dostları olduğunu söylüyor. Hatta kendisinin dost olduklarına emin olduğundan daha çok, onların kendisine dost olduklarına güvendiğini ekliyor. Bu güvenin nedeni ise "çok çocuk yaşlardayken yıldızı parlayanlardan" olması ve bu süreçte "dost görünümlü çok düşman kazığı yemiş" olması. Bayraktaroğlu, "Yıldızınız parlıyorsa bilin ki düşmanınız çok olacaktır, çünkü ne yazık ki sıradan insanlar parlak insanları sevmezler" diyerek bu acı gerçeği paylaşıyor.
Ancak asıl vurucu nokta, düşmanlığın doğasında yatıyor. Memduh Bayraktaroğlu, düşmanlığın adeta "bir virüs gibi" olduğunu ifade ediyor. Bu virüs, "gizlidir, gözle göremezsiniz, birden yayılıverir". En tehlikelisi ise, ruhumuza ektiği tohumlar: "güvensizlik getirir, korku getirir, zihnine kuşku, kalbine korku ekler". Bu, bazen sadece bir iftira, bazen bir ihanet, bazen de "sadece kıskanç bir bakış" ile başlar. Bayraktaroğlu, cezaevlerindeki başarılı insanların hikayelerine dikkat çekerek, bu kişilerin çoğunun cinayet, terör, vatana ihanet, casusluk, hırsızlık gibi suçlardan değil, düşmanlarının kurduğu tuzaklar yüzünden içeride olduğunu öne sürüyor. Ona göre, "bir düşman tek başına size bin kişinin kuramayacağı bir tuzağı kurabilir hatta kurar". Bu durum, bizlere sadece dikkatli olmamız gerektiğini değil, aynı zamanda dostluklarımızı güçlendirerek bu tuzaklardan korunmamız gerektiğini de hatırlatan bir uyarı niteliğinde.
Bu konuyu daha da somutlaştıran bir örnek olarak, Bayraktaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel'in Trabzon'da Ekrem İmamoğlu'nun atalarının memleketinde yaptığı konuşmadan alıntı yapıyor. Özgür Özel, konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmir'i düşman işgalinden kurtardığında bile düşman ordularının komutanına ne kadar insancıl davrandığını anlattığını belirtiyor. Atatürk'ün düşman komutanına "Esir düştünüz, sizinle savaşımız bitti" dediğini hatırlatarak, onun düşmanına bile insanca davranan bir lider olduğunu vurguluyor. Özgür Özel, bu insancıl yaklaşımla günümüzdeki bir durumu çarpıcı bir şekilde karşılaştırıyor: Ekrem İmamoğlu'nun hemşehrileri olan Mehmet Murat Çalık ve Hasan Akgün gibi evlatların hücrelerinden izlendiğini, Çalık'ın annesi, eşi ve 12 yaşındaki evladının hastane bahçelerinde beklerken "birilerinin ona zulm ettiğini" dile getiriyor. Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslenerek, "oturduğunuz koltuğun son sahibisiniz" dedikten sonra, "bir tarafta düşmanına bile insanca davranan bir lider [Atatürk], bir tarafta Çalık'ın 12 yaşındaki çocuğuna, 84 yaşındaki anasına kıyan bir zavallı" diyerek "yazıklar olsun" ifadelerini kullanıyor. Bu karşılaştırma, düşmanlık virüsünün bir liderin ruhuna nasıl sızabildiğini ve insanı ne denli acımasızlaştırabildiğini gözler önüne seriyor.
Peki, bu durumda ne yapmalıyız? Memduh Bayraktaroğlu'nun mesajı net: "Düşmanlıklar değil, nefretle intikam duyguları da değil, insanlık biriktirin, şefkat biriktirin, neşe biriktirin, sevgi biriktirin". Kırdığınız bir arkadaşınız varsa ve onun dostlarınızdan biri olduğuna inanıyorsanız, gurur meselesi yapmadan ilk adımı atmanızı, elini ilk uzatanın siz olmanızı ve barışmanızı tavsiye ediyor. Çünkü hayatın çok kısa olduğunu ve bu kısacık hayatın içinde "bin dostun kıymeti bir tek düşmanın ağırlığını yükünü hafifletmeyebilir". Bayraktaroğlu, bir tek düşmanın "sizi bin yerinizden zehirleyeceğini", hatta "bedeninizde zehirlenmemiş bir milimetre bile bir yer bırakmayacağını" ifade ediyor. Bir düşman sizi yıkamasa bile "kendisine benzetir, kalbinizi sertleştirir, dostlarınızla aranıza duvarlar örer". Bu nedenle, gururumuzu yutarak ilk adımı atmalı ve dost kazanmaya gayret etmeliyiz. Hayatın düşmanlıkla uğraşacak kadar uzun olmadığını ve bu dünyaya düşman biriktirmeye değil, güzel izler ve güzel dostlar bırakmaya geldiğimizi hatırlatıyor.
Öyleyse, tüm bu derinlemesine analizin bize gösterdiği asıl sır ne? İşte sarsıcı gerçek: Bir düşman, milyonlarca dostun size kazandırdığı tüm serveti, tüm mutluluğu ve huzuru yok etmeye yeter de artar bile. Düşmanlık, sadece dışarıdan gelen bir tehdit değil, kalbinizi katılaştıran, şüpheyle besleyen ve en yakınlarınızla aranıza görünmez duvarlar ören sinsi bir virüstür. Gerçek dostluk ise, maddi değerlerle ölçülemeyen, sizi koşulsuz seven ve yanınızda duran yegâne hazinedir. Bu nedenle, hayatınızdaki en büyük yatırımı dostluklara yapın, çünkü bir tek düşmanın açabileceği yıkım, tüm dostlarınızın sağlayacağı faydadan çok daha büyük ve kalıcı olabilir. Bu gerçeği idrak etmek, hayatınızdaki öncelikleri yeniden belirlemenize ve gerçekten önemli olan şeylere odaklanmanıza yardımcı olacaktır. Konuyla ilgili gelişmeleri yakından takip etmek için https://www.avazturk.com adresini kontrol edebilirsiniz.