Türkiye'nin En Çarpıcı Gerçeği Acı Bir Haykırışla Gündeme Geldi
Ünlü ekonomist Emin Çapa'dan Türk ekonomisinin ve toplumunun derinliklerine inen sarsıcı tespitler! Enflasyonun gerçek yüzü, çalınan gençlikler ve adaletin erozyonu, tüm ülkeyi şoke edecek bir finale doğru ilerliyor. Bu haber, siyasetin bilinmeyen koridor
Türk siyaset ve ekonomi gündemi, her geçen gün yeni bir sınavla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Bu çalkantılı süreçte, deneyimli gazeteci ve ekonomist Emin Çapa, alışılagelmiş yorumların ötesine geçerek, ülkenin en can alıcı sorunlarına dair sarsıcı ve çoğu kişinin yüzleşmekten çekindiği gerçekleri cesurca ortaya koydu. www.avazturk.com olarak yakından takip ettiğimiz bu kritik analizler, sadece rakamların değil, aynı zamanda toplumsal vicdanın ve adaletin de nasıl bir erozyon yaşadığını gözler önüne seriyor. Çapa'nın, "Ne Vereyim Abime" Enflasyonu başlıklı programındaki bu detaylı açıklamaları, izleyen herkesi derinden etkiledi ve bu makale, tüm bu çarpıcı tespitleri ve asıl büyük gerçeği, son ana saklayarak sizlere aktarmaya devam ediyor.
Emin Çapa, yayınının başında genelde deprem ve iklim krizi gibi önemli konulara değinmek istediğini ancak güncel gündemin buna izin vermediğini belirtiyor. Deprem konusunun Türkiye'de rant üzerinden ele alındığını, oysa depremin can güvenliği ve huzurla ilgili olduğunu vurguluyor. Aynı zamanda, bilim ve iklim krizine dayanıklı kentler inşa edilmesi gerektiğini, ancak Türkiye'deki şehirlerin insan dostu değil, otomobil dostu olduğunu ve bu konuda iktidar ile muhalefet arasında bir fark olmadığını dile getiriyor. Çapa, yaya geçidinde yaşadığı bir olayı örnek vererek, insanların değil, araçların kutsandığı bir düzenin eleştirisini yapıyor ve bu durumun "ayıp" olduğunu belirtiyor. Ancak tüm bu tartışmaların ötesinde, asıl odaklandığı konu, ülkenin kanayan yarası olan enflasyon ve ekonomi yönetimi oluyor.
Çapa, dün açıklanan enflasyon rakamlarına dair kimsenin inanmadığını, hatta konuştuğu üç ekonomistin de bu rakamlara itibar etmediğini kesin bir dille ifade ediyor. Hükümetin enflasyonla mücadelede "çok yol aldıklarını" söyleyen Mehmet Şimşek'e de eleştiriler yönelten Çapa, 2025 için %15 olarak vaat edilen enflasyon hedefinin şimdi %30'un altında kalmak olarak revize edilmesini "a teşekkür ederiz" diyerek ironik bir şekilde yorumluyor. Çapa'ya göre, enflasyonla mücadele, halkı fakirleştirerek yapılıyor; emekliye, asgari ücretliye, dar gelirliye para verilmiyor ki talep enflasyonu yaratmasınlar. Bunun sonucunda gençlerin sinemaya gidemediğini, kahve içemediğini, emeklilerin tatile çıkamadığını, kendisinin bile hayatının en güzel yıllarında bazı temel keyiflerden mahrum kaldığını gözler önüne seriyor. Almanya, Norveç, Kanada, İsviçre gibi ülkelerde insanların alım gücü yüksek olmasına rağmen neden enflasyon olmadığını sorgulayarak, enflasyonun sadece talep tarafından ele alınmasının "ezberletilen bir iktisat kuramı" olduğunu belirtiyor. İsviçre'de yıllık enflasyonun %0.1 olarak açıklandığını örnek vererek, Türkiye'deki durumun vahametini ortaya koyuyor.
Emin Çapa, bu durum karşısında neden bağırdığını da açıklıyor: "Acı çeken bağırır, derdi olan bağırır". Ülkenin geleceğinin parmaklarının arasından sızdığını hissederken sakin kalamadığını vurguluyor. Çapa'ya göre, Türkiye'de bir ekonomik programın üç bacağı olması gerekir: parasal program, mali disiplin ve yapısal reformlar. Ancak mevcut yönetimin sadece para politikasıyla ilerlemeye çalıştığını, bunun da yeterli olmadığını belirtiyor. Mali disiplin konusunda ise trafik cezalarının gelir toplama aracına dönüştüğünü, sarayın harcamalarının kısılmadığını ve vergi toplama çabasının sadece vatandaşa yönelik olduğunu sert bir dille ifade ediyor. Yapısal reformların ise hukukla ve adaletle başlaması gerektiğini, ancak siyasi rakiplerin (Ekrem İmamoğlu örneğiyle) içeri atıldığı bir ortamda bunun mümkün olamayacağını dile getiriyor.
TÜİK'in enflasyon verilerine de şiddetle inanmadığını belirten Çapa, aylık enflasyonun yıl sonu hedefini tutturmak için "ne kadar gerekiyorsa o kadar çıktığını" iddia ederek, TÜİK'i "ne vereyim abime enflasyonu" hesaplamakla suçluyor. Geçmişte TÜİK'in verilerinin şüphe uyandırmadığını, ancak artık yaşanan gerçeklikle verilerin uyuşmadığını söylüyor. Hatta DİSK'in başvurusu üzerine mahkemenin TÜİK'ten enflasyon sepetindeki fiyatları açıklamasını istediğini, ancak TÜİK'in buna uymadığını vurguluyor. Avrupa'daki enflasyon şampiyonunun Türkiye olduğunu, savaşta olan Ukrayna'nın bile %15.90 enflasyonla Türkiye'den daha iyi durumda olduğunu, ambargolar altındaki Rusya'nın %9.90 enflasyonla inlediğini, Almanya'nın ise %2 enflasyonla Türkiye'yi "kıskandığını" ironik bir şekilde ifade ediyor.
Çapa, AK Parti'li eski siyasetçi Savcı Sayan'ın sosyal medya paylaşımına da dikkat çekiyor. Sayan'ın "asıl yangının ahlakta, vicdanda, adalette olduğu" yönündeki sözlerini alıntılayan Çapa, bu ifadelerin ironik olduğunu ve ahlaksızlığın sorumlusunun 22 yıldır ülkeyi yönetenler olduğunu ima ediyor. Savcı Sayan'ın "zenginler medya satın alıyor, medya toz pembe bu ülkede kimse aç değilmiş gibi davranıyormuş" sözlerini hatırlatarak, bu medyanın Ziraat Bankası kredileriyle alındığını ve kamu bankalarından tahsil edilemeyen paraların olduğunu iddia ediyor. Medyanın bu tutumunun gerçekleri gizlediğini, oysa sokağın kapkara olduğunu belirtiyor.
Emekli ve asgari ücretlilerin durumu da Çapa'nın eleştirilerinin odak noktasında. TÜİK'in düşük enflasyon verileri nedeniyle asgari ücrete zam yapılmadığını, çünkü seçim olmadığını belirtiyor. Seçim olsa Erdoğan'ın koltuk korkusu nedeniyle zam yapılacağını, ancak şu an böyle bir kaygı taşımadığını söylüyor. En düşük emekli maaşının 14.669 liradan 16.881 liraya çıkarılmasının bir zam değil, enflasyon farkı olduğunu vurguluyor. Çapa, emekli maaşının 2003 yılında asgari ücretin 1,5 katı olduğunu, ancak şimdi asgari ücretin %76'sına gerilediğini gösteren grafikleri sunuyor. Hatta emeklilerin refahı hiç artırılmasaydı bile, 2003 seviyesinde kalmaları için yılbaşından itibaren 33.156 lira almaları gerektiğini belirterek, mevcut maaşın ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor. Gençlerin geleceğinin çalındığını, Almanya'ya kurye olmak için gitmeyi hayal ettiklerini ve siyasetçilerin bu durumdan sorumlu olduğunu dile getiriyor. Lokantaların ve AVM'lerin doluluğu argümanını ise "ahmakça" bularak, bunun sadece ülkenin en zengin %10-20'lik kesiminin yansıması olduğunu, geri kalan %80'in evde oturduğunu vurguluyor.
Tüm bu sarsıcı tablolar, ekonomik verilerin sorgulanması, ahlaki çöküş ve adaletsizlik eleştirileriyle birleştiğinde, Emin Çapa'nın yayını, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu daha önce hiçbir yerde duyulmamış bir keskinlikle ortaya koyuyor. Çapa'nın tüm bu haykırışlarının ardındaki asıl acı gerçek ise, ülkenin en değerli varlıklarının, yani gençliğin ve emekliliğin çalınmasıdır. www.avazturk.com olarak sizlere aktardığımız bu derinlemesine analiz, sadece ekonomik bir krizin değil, aynı zamanda vicdanın, adaletin ve gelecek umudunun ağır bir bedel ödediği bir dönemin acımasız bir fotoğrafını çekiyor. Emin Çapa'ya göre, bu yangının asıl sorumlusu, 22 yıldır ülkeyi yönetenlerdir ve ülkenin geleceği, parmaklarımızın arasından sızıp giderken, bu duruma sessiz kalmak, sakin olmak mümkün değildir. Zira bu sistem, sadece paraları değil, yaşam sevincini, umudu ve ahlakı da çalarak, bir milletin en temel değerlerini yok etmektedir. İşte bu, Çapa'nın tüm Türkiye'ye yaptığı o sarsıcı uyarı: Eğer hesap sorulmazsa, bu ülkenin evlatları ve yaşlıları için çalınan zaman ve çalınan gelecek geri gelmeyecektir!