Washington'da Gizli Savaş Çatlağı: Amerika Küresel Bir Yangının Eşiğinde Mi?
ABD yönetiminin kalbinde, İran'la olası bir savaşa girme konusunda derin bir fikir ayrılığı yaşanıyor. Başkan Trump'ın muğlak duruşu, Tucker Carlson ve Steve Bannon gibi kilit isimlerin savaş karşıtı duruşları ve İstihbarat Şefi Ty Gabbert'ın...
Amerika Birleşik Devletleri, tüm dünyanın gözünü diktiği, uluslararası arenadaki en büyük krizlerden birinin eşiğinde sallanıyor. Washington'ın derin kulislerinde ve en üst düzey yönetim kademelerinde, İran ile tırmanan gerilimin nasıl yönetileceği konusunda ciddi bir fikir ayrılığı yaşanıyor. Bu anlaşmazlık, sadece siyasi arenayı değil, Başkan Trump'ın en sıkı destekçilerinin "MAGA dünyası" olarak bilinen tabanını bile derinden bölmüş durumda. Ortaya çıkan bilgiler, Başkan Donald Trump ile Amerikan istihbaratının en tepesindeki isim arasında, İran'a karşı olası bir savaşa katılıp katılmama konusunda büyük bir "çatlak" olduğunu işaret ediyor. Habertürk yazarı Oray Eyin'in dikkat çektiği üzere, Trump'a bu kritik soru yöneltildiğinde, "Yapabilirim de, yapmayabilirim de... Ne yapmak istediğimi kimse bilmiyor," gibi alışılmadık ve muğlak bir yanıt alınıyor ki bu da mevcut belirsizliği daha da artırıyor. Ancak asıl gerilim, Cumhuriyetçi Parti'nin önde gelen isimleri arasında yaşanıyor.
Bu çatlağın en belirgin yüzleri, Amerika'nın en etkili televizyon sunucularından ve Trump'ın eski destekçilerinden Tucker Carlson ile Trump'ı ilk döneminde seçtiren danışmanı ve hâlâ akıl hocalarından biri olan Steve Bannon. Oray Eyin'in ifadesiyle, bu iki önemli figür, Amerika'nın savaşa katılma ihtimaline karşı ciddi anlamda direniyorlar. Hatta Trump'ın, savaş karşıtı tutumu nedeniyle Tucker Carlson'a hakaretler ettiği biliniyor. Bu durum, MAGA dünyası içinde bile derin ayrılıklar olduğunu gösteriyor. Diğer yandan, Hawaii kökenli eski bir asker ve Demokrat Parti'den transfer edilen Ty Gabbert (bazı kaynaklarda Tasi Gabr olarak da geçebilir), pek çok itiraza rağmen milli istihbaratın başına getirildi. Rusya'yı kolladığına dair komplo teorileriyle gündeme gelen Gabbert, sadece Mart ayında Kongre'ye İran'ın nükleer silaha sahip olmadığını söylemişti. Ancak şimdi, Trump'tan ya da onun çok yakın çevresindeki hükümetten ayrılmış gibi bir görüntü çiziyor. Trump'ın Gabbert hakkında, "Onun ne söylediği benim umurumda değil," şeklindeki kaba açıklaması da bu gerilimin boyutunu gözler önüne seriyor. Dahası, Steve Bannon'ın iddialarına göre, İran ve İsrail arasındaki savaşa ilişkin yapılan son istihbarat toplantısına Gabbert dâhil edilmedi. Bu kadar önemli bir toplantıya istihbaratın başındaki ismin neden katılmadığı sorusu, yönetimin içindeki çatlağın boyutlarını ortaya koyuyor.
Trump'ın uzun zamandır bu milli istihbarat danışmanlığı görevini kaldırmayı, daireyi başka bir devlet dairesine katmayı düşündüğü de söyleniyor. Tüm bu gerilime rağmen, Beyaz Saray ve istihbarat cephesi, sanki ortada bir kriz yokmuş, herkes aynı çizgideymiş ve işbirliği içinde devam ediyormuş gibi davranıyor. Ancak durumun ciddiyeti, uzmanların diline "Hiroşima benzeri bir felaket mi geliyor?" gibi endişeli yorumları düşürüyor. Oray Eyin, bu durumun sadece Trump'ın değişken kişiliğiyle açıklanacak bir şaka olmadığını, gerçekten çok tehlikeli bir yere doğru ilerlendiğini vurguluyor. Peki, ABD gerçekten bu savaşın bir parçası olacak mı? Bu soruların cevapları ve ABD'nin bölgedeki stratejileri hakkında daha detaylı analizler için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Özellikle Trump'ın ilk döneminde hiç savaş çıkarmamış bir başkan olmakla övündüğü ve bu seferki seçim kampanyasında da savaşları bitireceğini vaat ettiği düşünüldüğünde, kendini neredeyse bir Dünya Savaşı'na tırmandırabilecek gerginliklerin ortasında bulması büyük bir ironi teşkil ediyor. Üstelik bu gerilimleri yatıştırmak yerine daha da tırmandırıyor gibi bir izlenim veriyor.
Aslında Trump'ın hiçbir zaman İsrail'in İran'a saldırmasını istemediği, Netanyahu'nun onu "gipil avladığı" ve her istediğini yaptırdığı iddia ediliyor. Trump, başlangıçta bu durumu İran'ı masaya oturtmak için bir taktik olarak kullanabileceğini düşünse de, Oray Eyin'e göre iş burayı gerçekten aşmışa benziyor. Amerikan kamuoyunda ise ciddi anlamda bir savaş karşıtlığı hüküm sürüyor. Afganistan ve Irak savaşlarının hafızası hâlâ çok taze; Amerikalılar yeni bir savaşa girmek, ölü asker görüntüleri görmek istemiyorlar. Trump'ın kendi tabanı bile bu durumu arzu etmiyor ve Trump'ın tüm bu ara seçim hesaplarını yapacağı düşünülüyor. Ancak asıl sorun, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ne kadar direneceği ya da direnebileceği. Bu noktada, Netanyahu'nun yeteri kadar direnemediği yorumları da yapılıyor.
Peki, tüm bu karmaşık denklemde, bir ABD başkanı tek başına savaş kararı verebilir mi? Kağıt üzerinde bu yetkiye sahip olsa da, Habertürk yazarı Oray Eyin'in kesin ifadesiyle, "Hiçbir zaman bu kararı tek başına vermiyor." Trump, ne kadar "deli" ya da "gözü dönmüş" olsa da, böyle bir kararı tek başına almayacaktır. Ancak savaş tamtamları Amerikan kamuoyunda ciddi anlamda çalmaya başlamış durumda. Tüm bu içsel çatlaklar, başkanın değişken tavırları ve uluslararası arenadaki tırmanma, Amerika Birleşik Devletleri'ni ve dolayısıyla tüm dünyayı, gelecekteki küresel dengeyi alt üst edebilecek, nefes kesici ve geri dönülemez bir eşiğe getirmiş durumda. Gözler şimdi Washington'ın vereceği nihai kararda!