En Güçlü Kurumlarından Biri İçin Sarsıcı İddia

En Güçlü Kurumlarından Biri İçin Sarsıcı İddia

Son günlerde dini çevrelerin gündemine bomba gibi düşen açıklamalar, Türkiye'nin en köklü ve güçlü kurumlarından birinin itibarını sarsan ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran bir tartışmayı başlattı. Ünlü bir din adamının isyanı, kurumun içindeki "eziklik"

Türkiye'nin dört bir yanında, camilerle, minarelerle, din eğitim merkezleriyle varlığını sürdüren, devletin en köklü ve en güçlü kurumlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı, son dönemde hiç olmadığı kadar çalkantılı bir sürecin ortasında kaldı. Bu süreç, kamuoyunda saygın bir yer edinmiş, cesur çıkışlarıyla tanınan bir din adamının, kurumun içindeki duruma dair dile getirdiği "bomba gibi düşecek" sözleriyle alevlendi. Bu açıklamalar, sadece dini camiayı değil, tüm toplumu sarsma potansiyeli taşıyan, ciddi bir itibar ve cesaret krizinin işaretlerini taşıyor. Bu haber makalesi, söz konusu din adamının isyanının perde arkasını aralayarak, kurumun geçmişini, bugünkü durumunu ve geleceğine dair büyük soruları ele alacak, zira olaylar tek bir cümleyle özetlenemeyecek kadar derin ve karmaşık bir hal aldı.

Söz konusu din adamı, kendisi hakkında açılan sayısız soruşturmaya rağmen susmayan, hatta bu durumu "15. mi 16. mı 17. mi hatırlamıyorum artık, sayamıyorum bile" diyerek hafife alan Halil Konakçı, bu kez kişisel bir durumdan çok, Diyanet gibi kutsal saydığı bir kurumun içine düştüğü hali hedef aldı. Konakçı'nın ifadelerine göre, kendisi maaş kesintileri de dahil olmak üzere memuriyet hayatının en ağır cezalarını almış, hatta "atılmanın dışında" pek çok kınama ve benzeri cezayı saymaktan bile vazgeçmiş durumda. Ancak onu asıl kızdıran şey, bu soruşturmalar ya da kişisel cezalar değil, zira Konakçı, "En fazla atılırım geçerim, pişş kestane satarım bir köşede gene ekmeğimi kazanırım, benim rızkımı Allah veriyor" diyerek kendi geçiminden endişe etmediğini açıkça dile getiriyor. Onun asıl öfkesi, Diyanet gibi devletin "çok önemli bir yer tahsis ettiği" ve "MİT gibi direkt Cumhurbaşkanlığı'na bağlı" bir kurumun maruz kaldığı "rezillik" olarak tanımladığı duruma odaklanmış durumda. Konakçı, Diyanet'in hiçbir bakanlığa bağlı olmaması, Yargıtay açılışlarında, annelerin başörtüsüyle giremediği askeri mezuniyet törenlerinde bile baş köşede yer alması gibi örneklerle kurumun gücünü ve önemini vurguluyor.

Halil Konakçı, Diyanet'in camilerde bir "emniyet sibobu" olduğunu, herkesin kendi mürşidi veya hocası olsa da, Diyanet'in "çatıdaki tek dini kurum" olduğunu belirtiyor. Ona göre bu kurum "resmi tek dini kurumdur" ve ona "sahip çıkmak" gerekir. Ancak Konakçı, bu sahiplenme biçiminin "ezik püslü püslü" olmaması gerektiğini sert bir dille ifade ediyor. Kurumun gücü ve itibarı, personelin pasifliği ve korkaklığı nedeniyle zayıflıyor; hatta Konakçı, "bizi çatıda toplayan nedir kubbemizdir Diyanet camide" diyerek kurumun birleştirici rolüne dikkat çekiyor. Bu güçlü kurumun nasıl bu hale geldiği sorusu, dini çevrelerde ve toplumun genelinde büyük bir merak uyandırırken, Türkiye'de dini konularda bilgi alışverişi ve tartışmaların derinleştiği platformlardan biri olan https://www.avazturk.com gibi kaynaklar da bu tür olayları yakından takip etmektedir. Konakçı, "Diyanet gibi güçlü bir Kurumu böyle bir tahkir durumuna düşürmeye en tepeden en aşağı hiçbir personelinin hakkı yok" diyerek isyanının kaynağını açıkça belirtiyor.

Halil Konakçı'nın öfkesinin zirveye çıktığı nokta ise, Diyanet mensuplarının "ezik ezik" durduğu kişiyle ilgili şok edici bir iddia. Konakçı, bu kişinin "Diyanete küfr etmiş, kaç defa Diyanet İşleri başkanını mahkemeye vermiş" bir "İslam düşmanı" olduğunu ve yazılarını bulduklarını belirtiyor. Bu "herifin önüne ayağına gönderilen" Diyanet elemanlarının "el pençe divan durup", fotoğraf çektirmeleri, Konakçı için kabul edilemez bir "rezillik". Ona göre, "kimsenin Diyanete bunu yapma hakkı yok". Konakçı, bu duruma tepki olarak, "Biri çıkar bize pornocu diye bütün Diyanete pornocu der, Bizimkiler sessiz kalır neden korkarlar konuşmaya" diyerek kurum içindeki pasifliği eleştiriyor. Diyanet'e atılan "bir sürü iftira" ve "tek kelime konuşabilen yok cesaret yok çünkü" ifadeleriyle, kurumun kendi itibarını savunamamasının nedenini korkuya bağlıyor.

Bu durum, Halil Konakçı'nın gözünde, Diyanet gibi "devletin en önemli ve güçlü kuruyuz" diyebilecek 160.000 personelli, 80.000 ila 100.000 camiye sahip, imamıyla, müezziniyle, hafızıyla devasa bir kurumun düşürüldüğü acınası bir hal. Konakçı, "böyle mıy mıy mıy mıy hareketler yapacaksınız ha Yazıklar olsun ya" sözleriyle içindeki feryadı dışa vuruyor ve doğrudan Diyanet Teftiş Başkanına ve müfettişlere meydan okuyor: "Hadi bakalım o müfettişlere de bunun hesabını soracak mı ulan siz adamın ayağına Niye gittiniz gittin de niye el pençe divan durdun gittin de niye Fotoğraf çekildin Benim Kavgam buydu". Onun bu keskin çıkışı, Diyanet'in sadece dışarıdan gelen tehditlerle değil, aynı zamanda içeriden gelen "eziklik" ve "pasiflik" hastalığıyla da mücadele etmesi gerektiği gerçeğini yüzümüze vuruyor. Konakçı, "maalesef eziklik içine i kemiklerine işlemiş bazılarının" diyerek bu durumun kökenlerine işaret ediyor. Ancak tüm bu eleştirilere rağmen, Halil Konakçı, Diyanet'in geleceğine dair umudunu da dile getiriyor: "Merak etmeyin Diyanet güçlü bir kurumdur İçeride de çok güzel Diyanet'in içinde de çok güzel hocalarımız var böyle dava ehli azınlıkta ama ama göreceksiniz Bir gün gelecek Diyanet'imiz çok daha kuvve-i maneviye ile çalışacak Allah". Bu açıklama, Diyanet'in içinde bir değişim rüzgarının esmesi gerektiği ve bu değişimin ancak cesaretle ve doğru duruşla mümkün olacağı mesajını veriyor; ve tüm bu tartışmanın ardındaki asıl ve en sarsıcı gerçek ise, Türkiye'nin ruhani sigortası kabul edilen bir kurumun, kendi içinden gelen en sert eleştirilerle yüzleşmek zorunda kalmasıdır, zira bu iddialar, kurumun dışarıya yansıttığı güçlü imajın içeride derin çatlaklar barındırdığını gözler önüne seriyor.