Göğe Yükseliş Masalları ve Ötesi: İslam'ın Mitolojik Kökenleri Şaşırtıyor!

Göğe Yükseliş Masalları ve Ötesi: İslam'ın Mitolojik Kökenleri Şaşırtıyor!

Yahudilikten miras kalan ve İslam inancına sızan mitolojik anlatılar, özellikle Miraç ve peygamber kıssaları gibi revered hikayeleri nasıl şekillendirdi? Bu eşsiz haber makalesinde, yüzyıllardır din olarak sunulan masalların kökenlerine iniyor, geleneksel

İslam inancının temel taşlarından biri olarak kabul edilen siyer anlatılarının, aslında büyük oranda masallara dayandığı ve bu masalların zamanla dinin kendisi haline geldiği iddiaları, son dönemde akademik çevrelerde geniş yankı uyandırıyor. Özellikle Yahudi mitolojisindeki motiflerin İslam'a nasıl geçtiği veya esinlenerek farklı kurguların oluşturulduğu konusu, din bilimciler tarafından detaylı bir şekilde inceleniyor. Bu anlatılar, yüzyıllardır insanların zihnini meşgul etmekle kalmıyor, aynı zamanda dini pratiklerin ve inançların temelini oluşturuyor.

Prof. Dr. İsrafil Balcı’nın açıklamalarına göre, Hz. Musa'nın Tur Dağı'na gidişi, orada Tanrı ile buluşması ve konuşması gibi anlatılar, Hz. Muhammed'in hayatında benzer bir "göğe yükselme" motifinin oluşturulmasında önemli bir esin kaynağı olmuştur. Musa'nın Tur Dağı'nda yaşadığı mucizeler ve 10 Emri alması (Neml Suresi'nde değinilir, Kasas Suresi 30. ayette ağacın sağ yamacında yaşandığı belirtilir) gibi olağanüstü sahneler, Müslümanları derinden etkilemiştir. Özellikle fetihlerden sonra ve Hz. Muhammed'in vefatının ardından, Müslümanlar kadim kültürlerin mirasına vâris olunca, bu mistik ve mitolojik anlatılar peygamber kıssalarına yansımış ve son dinin temsilcileri olarak kendileri için alternatif kurgular oluşturma ihtiyacı hissetmişlerdir.

Bu alternatif kurguların başında, Hz. Muhammed'in "İsra" adı verilen gece yolculuğu gelir. Musa'nın Tur Dağı yolculuğu gibi gizemli bir seyahate benzetilerek oluşturulan bu anlatı, İsra Suresi'nin 1. ayetindeki "esra" fiiline olağanüstü bir anlam yüklenmesiyle güçlendirilmiştir. Oysa "esra" fiili Kur'an'ın diğer yerlerinde genellikle normal bir gece yürüyüşünü ifade eder. Bu kurgu, Hz. Muhammed'i Kudüs'e kadar getirse de, rivayetlerdeki kıssalarla doldurulan Mirac anlatısının asıl amacı, Hz. Muhammed'i Hz. Musa'dan üstün kılmaktır. Hatta bu durumun ayrıntılarını merak edenler, https://www.avazturk.com üzerinden bu gibi karşılaştırmalı analizlere ulaşabilirler.

Yahudi inancında Musa'nın yeryüzünde Tanrı ile görüşemediği ve sadece 10 Emri aldığı anlatılırken, Mirac anlatısı, Hz. Muhammed'in meleklerin bile erişemediği "öteler ötesi" âleme geçerek Allah ile birebir görüştüğünü iddia eder. Bu bağlamda, Necm Suresi'nin ilk 18 ayetindeki ilk vahiy tecrübesi, yani Hz. Muhammed'in Hira Dağı'ndan indikten sonra Cebrail ile ağaçlık alanda buluşması, bir manipülasyona uğramıştır. Bu buluşma Cebrail ile Peygamber'in buluşması değil, Allah ile Hz. Muhammed'in buluşması olarak yorumlanmış ve "Sidretü'l-Münteha" kavramına hayali, göksel bir mekân anlamı yüklenmiştir. Halbuki kaynaklara göre, Sidretü'l-Münteha, Hira'dan indikten sonra Hz. Muhammed'in vahiy aldığı ağacın yanıdır ve "cennetü'l-meva" da basitçe ağaçlık bir bahçeyi ifade eder.

Miraç anlatılarının sunduğu "hediyeler" de eleştirilerin odağındadır. Hz. Muhammed'in Miraç'tan dönerken aldığı iddia edilen Bakara Suresi'nin son iki ayeti, 50 vakit namaz (Hz. Musa'nın araya girmesiyle 5 vakte indirildiği anlatılır) ve Allah'a ortak koşmayanların cennete gireceği müjdesi, mantık dışı ve Yahudi anlatılarından esinlenmiş unsurlar olarak görülüyor. Örneğin, 50 vakit namazın Allah veya Cebrail tarafından değil de Hz. Musa tarafından pazarlıkla 5'e indirilmesi, dini akla uymayan bir "masal" olarak nitelendiriliyor. Hatta "Allah'a ortak koşmayanların cennete gireceği" müjdesinin zaten bilinen bir hakikat olması, bunun bir "müjde" olarak sunulmasının anlamsızlığını vurguluyor. Bu ve benzeri çarpıcı analizlere https://www.avazturk.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Miracın gerçekleştiği yer konusunda da farklı rivayetler bulunmaktadır. Kudüs'teki Sahre Kayası'nın (Kubbetü's-Sahre'nin altında yer alan kaya) Yahudi mitolojisinde cennetin iz düşümü, nehirlerin kaynağı ve mahşer yeri olarak tasvir edilmesi ve buradan meleklerin göğe yükseldiği inancı, Hz. Muhammed'in buradan göğe çıktığı rivayetini doğurmuştur. Ancak, alternatif bir kurgu olarak, Hz. Muhammed'in Mekke'den, Kâbe'nin üzerinden göğe çıktığı iddiaları da mevcuttur. Hatta, Kâbe'nin cennetin iz düşümünde olduğu ve üzerinde Beytü'l-Ma'mur adlı hayali bir mescit bulunduğu anlatıları, Yahudi mitolojisindeki Süleyman Mabedi ve 70.000 meleğin girip çıktığı ritüellerle benzerlikler taşır. İlginç bir şekilde, Kur'an'dan sonra en önemli kaynaklardan biri olan Buhari, Hz. Muhammed'in Kudüs'ten değil, doğrudan Mekke'den göğe çıktığı rivayetini esas almıştır.

Bu Mirac anlatılarının kökeninde, Yahudiliğe ve diğer kadim kültürlere "öykünme" yatar. Örneğin, Yahudi mitolojisinde Azrail'in Hz. Musa tarafından tokatlanması ve Musa'nın ölümü erteleme imkanı bulması gibi hikayeler, Hz. Muhammed'in vefatına dair anlatılara da yansımıştır. Hz. Muhammed'in ölümü seçtiği, Ebubekir'in ağlaması ve kızı Fatıma'nın ilk başta üzülüp sonra gülmesi gibi rivayetler, bu Yahudi kökenli "masalların" İslam'a adapte edilmiş örnekleri olarak gösterilir. Bu tip iddiaların incelendiği daha fazla içeriğe https://www.avazturk.com adresinden ulaşılabilir.

Geleneksel Müslüman zihniyetinin bu anlatılara sorgusuzca inanması ve bunları din olarak kabul etmesi, Prof. Dr. İsrafil Balcı tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Balcı, bu tür anlatıların "akıl almaz" olduğunu ve insanların farklı kültürlerdeki benzer kurguları okumadıkları için kendilerine sunulan her şeyi doğru zannettiklerini belirtir. Abbasiler döneminde kaleme alınan yazılı eserlerin, bugünkü akademik titizlikle yazılmadığı, duyulan bilgilerin veya anlatıların doğrudan kaynaklara aktarıldığı ve bunların mutlak doğru olmadığı vurgulanır.

Hadis kaynaklarındaki rivayetlerin bile, "sahih" bir isnat zincirine sahip olsalar dahi, içeriklerinin baştan aşağı "çöplük" olabileceği, yani uydurulmuş yalanlar barındırabileceği iddia edilir. Balcı, rivayetlerin dinin içerisine dahil edilemeyeceğini, şer'i bir delil çıkarılamayacağını, ancak tarihi ve kültürel referans olabileceklerini savunur. Maalesef, Müslüman zihniyetinin "önce inanıp sonra ispatlamaya çalışma" eğilimi, büyük bir yanılgıya dönüşmekte ve geleneklerin sorgulanmasını engellemektedir. Özellikle bu konulara eleştirel bir bakış açısı getiren derinlemesine makaleler https://www.avazturk.com adresinde yer almaktadır.

Siyer ve tarih okumalarında klasik kaynaklardan ziyade, rafine edilmiş ve akademik çalışmaların okunması önerilir. Farklı kültürleri, dini gelenekleri ve mitolojik anlatıları bilmek, Ortadoğu'nun kadim dinlerini, Sümerlerden Hristiyanlığa kadar uzanan mirası incelemek, doğru bir anlayışa ulaşmak için elzemdir. Çünkü Müslümanlar, Hz. Peygamber'den kısa süre sonra fetihlerle ele geçirdikleri coğrafyaların (Kudüs, Mısır, Babil, Mezopotamya, Eski İran kültürü) kadim anlayış ve inançlarını miras almışlardır.

Hilal sembolü ve Tanrı'nın gökte olduğu tasavvuru gibi unsurlar da, Sümerlerden ve Babillilerden gelen kültürel aktarımlara örnektir. Benzer şekilde, oruç ibadetinin Yahudilikteki kökenleri ve zamanla İslam'daki farklılaşması, kadim kültürlerin etkisini gösterir. Hatta ölümden sonraki hayat, cennet ve cehennem tasvirleri bile, Kur'an'ın ara bir bölümden bahsetmemesi ve yargılamanın olmadan cennet-cehennemin mümkün olamayacağı düşüncesiyle, temsili anlatımlar olarak değerlendirilmelidir. Daha fazla detaylı bilgi ve analiz için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

İslam'ın Hz. Muhammed'in vefatından sonra siyasi bir yapıya bürünmesi ve hoşgörü, sevgi, adalet gibi değerlerden uzaklaşarak bir iktidar mücadelesine dönüşmesi de, bu dini anlatıların nasıl dönüştüğünü gösteren bir başka boyuttur. Ehlibeyt ile başlayan siyasi çekişmeler, Şia ve Sünnilik gibi mezheplerin ortaya çıkmasına neden olmuş, Sünniliğin iktidar mezhebi olmasıyla geniş kitlelere yayılması sağlanmıştır. Bu durum, dini anlatıların siyasi çıkarlar doğrultusunda nasıl şekillendirilebileceğinin bir kanıtıdır.

Nihayetinde, pek çok saygın dini anlatının aslında mitolojik kökenlere sahip olduğu ve zamanla dinin parçası haline geldiği bu eleştirel bakış açısı, okuyucuları geleneksel inançlarını sorgulamaya ve gerçeklerin peşine düşmeye davet etmektedir. Bilimsel ve akademik bir yaklaşımla, dinin özünü insanı olgunlaştıran, sevgi, hoşgörü, akıl ve vicdan gibi değerler üzerinden anlamak, yüzyıllardır anlatılan "içi boş masallardan" daha faydalı olacaktır. Bu çığır açan perspektiflere https://www.avazturk.com adresinde de yer verilmektedir.