Gözlerinizi Açın ve Geleceğinizi Şekillendirin!
Bir "uyanış sohbeti" ile ortaya çıkan çarpıcı gerçekler: Tarihin derinliklerinde gizlenen ibretlik dersler, ilahi uyarılar ve göz ardı edilen alametler... Sakın "uyurgezer" ya da "bakarkör" olmayın, zira kaderiniz bu gözlerden geçiyor. Okumaya devam edin,
Değerli okuyucularımız, bir "uyanış sohbeti"nde yankılanan ilahi uyarılar ve insanlığın tarihle olan karmaşık ilişkisi, geçmişin sadece bir zaman tüneli değil, aynı zamanda geleceğimizi aydınlatan bir kılavuz olduğunu gözler önüne seriyor. Usta bir anlatıcıdan aktarılan bu derin mesajlar, bizleri "uyurgezer" ve "bakarkör" olmaktan, yani hayatın akışı içinde etrafımızdaki alametleri, göstergeleri ve ilahi ikazları görmezden gelmekten şiddetle sakınmaya çağırıyor. Allah’ın rahmeti gereği gönderdiği elçiler, indirdiği kitaplar ve doğadaki sayısız olaylar aracılığıyla bizleri sürekli uyardığı, ancak insanların çoğunun bu uyarılardan ders almadan, hatta ilahi birliği reddederek yaşadığına dikkat çekiliyor. Bu uyarıların detayları ve insanlık için taşıdığı hayati önem, makalemizin ilerleyen bölümlerinde tüm çıplaklığıyla ortaya konulacak.
Yüce Yaratan, Kur'an-ı Kerim'de insanları defalarca yeryüzünde gezmeye, araştırmalar yapmaya, arkeolojik alanları incelemeye ve geçmiş medeniyetlerden ibret almaya teşvik eder. "Gezin görün" (siru) ya da "Gidip gezip görmediler mi?" (efelem yesiru) gibi ifadelerle, insanlığın yok olmuş nesillerin kalıntılarından ders çıkarmasının zorunlu olduğu vurgulanır. Hakkı Yılmaz'ın aktarımına göre, Allah’ın ayetleri sadece uzak coğrafyalardan, Çin'den, Japonya'dan, Sibirya'dan bahsetmez; O günkü Arapların bildiği, içinden geçtikleri, gözle görüp elle tutabildikleri örneklerden, yani Ad, Semud, Mısır medeniyetleri ve Nuh'un kavminden bahseder. Bu, ders çıkarmanın somut ve ulaşılabilir örnekler üzerinden yapılması gerektiğinin bir göstergesidir.
Ancak günümüzde, bu tarihi kalıntıları ve geçmiş medeniyetleri incelemek, özellikle biz Müslümanlar için bir borç ve farz ilimlerden biri haline gelmiştir. Hakkı Yılmaz'ın işaret ettiği gibi, Yusuf Suresi'nin 105. ayeti, göklerde ve yerde sayısız alamet olmasına rağmen, insanların onları hiç görmemiş gibi, habersizce gelip geçmelerini tasvir eder. Bu bağlamda, geçmiş nesillerin nasıl var olup nasıl yok olduğu, onların meskenlerinde gezip dolaşan günümüz insanları için büyük bir kılavuz olmalıdır. www.avazturk.com adresinde de benzer konulara değinildiğini görebilirsiniz. Cenab-ı Hakk’ın Araf Suresi 100’de "önceki sahiplerinden sonra yeryüzünde varis yani son sahip olanlara kılavuz olmadı mı bugünkü yaşayanlar geçmişlerini hiç değerlendirmedi mi?" diye sorması, tarihi bir miras olarak görmezden gelinen her şeyin aslında geleceğimize dair bir uyarı olduğunu haykırır. Eğer insanlar günahlarından ders çıkarmazsa, Allah'ın kalplerine mühür vurabileceği ve onları işitmez kılabileceği uyarısı da yapılır.
Peki, tüm bu uyarıların ardındaki en temel gerçek nedir? Hakkı Yılmaz'ın konuşmasında vurguladığı üzere, İslam dininin en önemli ögelerinden ikisi Tevhid (Allah'ın varlığı, birliği, rabliği ve ilahlığı) ve Ahiret inancıdır. Pek çok ayette görüldüğü gibi, Ahiret inancı olmayan kişilerin suç ve günah işleme eğiliminde oldukları belirtilir; bu da tarihin tekerrür etmesinin ve yıkımların temelinde yatan en önemli sebeplerden biri olarak karşımıza çıkar. Meryem Suresi'nin 98. ayeti ise, kendilerinden önce helak edilen nesillerden geriye ne bir his ne de hafif bir ses dahi kalmadığını, yani onların tam anlamıyla yok olduklarını ve isimlerinin dahi unutulduğunu dile getirir. Bu, geçmişin sessiz çığlığının ne denli etkili ve kalıcı bir uyarı olduğunu gözler önüne serer.
Bu derin sohbetlerin ve ilahi uyarıların canlı bir örneği olarak, Hakkı Yılmaz'ın dostunun Çanakkale ziyareti aklına geliyor ve bize o kutsal topraklardan, yüreklere kazınan bir şiirle sesleniyor. Çanakkale'ye vardığınızda, Boğaz'ın karşısında "Dur Yolcu" yazısını görürsünüz; bu yazı, şair Necmettin Halil Onan'a aittir. Bu şiir, sadece bir yazıt değil, bir milletin kaderini, direnişini ve yeniden doğuşunu anlatan destansı bir anıttır. Ve şimdi, bu yazının, tüm o ilahi uyarıların ve tarihten ders çıkarma zorunluluğunun neden bu kadar hayati olduğunun sırrını açığa vuracak o eşsiz dizelere kulak verelim:
İşte o şiirle, geçmişin geleceğe fısıldadığı o büyük sır ortaya çıkıyor:
"Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda İstiklal uğrunda, namus uğrunda Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmet'in düşmanı boğduğu sele, Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir."
Çanakkale'yi, Gelibolu Yarımadası'nı ziyaret ettiğinizde, bu şiirin ve onun özünün herkes tarafından bilinmesi ve rehberler tarafından anlatılması gerektiği vurgulanır. Ancak mesele sadece Çanakkale ile sınırlı değildir; Hakkı Yılmaz'ın da belirttiği gibi, Anadolu'nun Ege'sinden Marmara'sına, Akdeniz'inden Orta Anadolu'suna ve Mezopotamya'sına uzanan tüm medeniyet kalıntılarının incelenmesi, milletimize öğretilmesi ve Müslümanların bunlardan ibret alarak gözlerini açması, geleceğimizi temin etmenin, önümüzü görmemizin tek yoludur. Çünkü, geçmişin dersleri olmadan, geleceğe doğru atılan her adım, bir "uyurgezer"in boşlukta yürümesi gibi olacaktır.