İkra'nın Gerçek Anlamı ve Cehenneme Herkes Girecek Mi Sorusunun Şok Edici Yanıtı!
Kuran'daki 'İkra' kelimesinin gerçek kökeni ve 'Herkes Cehenneme Girecek mi?' sorusuna şaşırtıcı yanıtlar! Hakkı Yılmaz'dan ezber bozan açıklamalarla din algınızı değiştirecek detaylar.
Kuran'daki İki Büyük Soru İşareti: "İkra" Ayeti ve Cehennem Algısı Yeniden Değerlendiriliyor
Adana'dan Yüksel Mert Cengiz Açıkgöz ve arkadaşlarının samimi sorularıyla başlayan "Pınarın Kaynağından" programının 210. bölümünde, araştırmacı-yazar Hakkı Yılmaz, İslam dünyasında yaygın kabul gören ancak derinlemesine incelendiğinde farklı anlamlara büründüğü anlaşılan iki temel konuyu masaya yatırdı: İlk inen vahiydeki "İkra" kelimesinin gerçek anlamı ve Meryem Suresi'nin 71-72. ayetleri üzerinden tartışılan "herkesin cehenneme gireceği" inancı. Yılmaz, yaptığı açıklamalarla ezberleri bozdu ve Kuran'ın özgün mesajına dönme çağrısında bulundu.
"Oku" Değil, "Öğren ve Öğret": İkra Kelimesinin Şaşırtıcı Kökeni
Bilindiği üzere, Peygamber Efendimiz'e inen ilk vahiy olan Alak Suresi'nin ilk ayetlerinde geçen "İkra" kelimesi genellikle "oku" olarak çevrilir. Ancak Hakkı Yılmaz, bu kelimenin orijinal anlamının çok daha kapsamlı olduğunu ve "öğren ve öğret" şeklinde tercüme edilmesi gerektiğini savunuyor. Yılmaz, bu iddiasını kelimenin etimolojik kökenine ve Arapçanın doğuş mantığına dayandırıyor.
Arapçada kelimelerin, kişinin doğa ve çevresiyle olan ilişkisinden türediğini belirten Yılmaz, "İkra" kelimesinin de bu prensiple oluştuğunu ifade ediyor. Kelime, "karaya yağmur yağmasıyla engebeli yerlerde suların akması, birikmesi ve sonra bir yere akması" olayından türemiştir. Bu suyun "toplanıp dağılması" fiilinden hareketle, insanlar bir yere toplanıp dağıldıklarında o yere "kariye" denildiğini ve bunun da lügatta "köy" anlamına geldiğini belirtiyor. Köylerin, insanların toplanıp, oturup, işe güce dağıldığı yerler olduğunu vurguluyor.
Kelimenin anlam evriminin sadece coğrafya ile sınırlı kalmadığını belirten Yılmaz, biyolojik bir süreç olan kadınların aybaşı döngüsünde karnın içinde kanın birikip atılmasına da "kurû" denildiğini ve bunun da aynı kökten geldiğini açıklıyor. Bu sosyolojik ve biyolojik kökenler ışığında, "İkra" kelimesinin doğrudan "oku" anlamına gelmesinin uygun olmadığını, "topla ve dağıt" yani "öğren ve öğret" anlamını taşıdığını dile getiriyor. Yılmaz, Arapçada okuma anlamında kullanılan asıl kelimenin "Tilavet" olduğunu ve bunun da "izlemek, takip etmek" anlamı içerdiğini ekliyor. Bu bağlamda, Kuran tilavetinin sadece okumak değil, ayetlerin şerhini izlemek, yani anlamını takip etmek olduğunu vurguluyor. https://www.avazturk.com adresinin bu konuya dikkat çekmesi, Kuran'ın anlaşılmasına yönelik yeni bir pencere açabilir.
Peygamberin Öğrenme ve Öğretme Görevi: Bilgiyi Kimden Alıyordu?
Peygamber Efendimiz'in okuryazar olup olmadığı tartışmalarına da değinen Yılmaz, bu konunun ayrı bir mesele olduğunu ve "Ümmi" kavramı içinde incelendiğini belirtiyor. Tarihi belgelere göre, Peygamberin düzgün okuryazar olmadığı ancak basit yazışmaları yapabildiği yönündeki bilgilerin gerçek olduğunu ifade ediyor. Peki, okuryazar olmayan bir peygamber neyi öğretecekti? Yılmaz, Kuran'ın Peygamberin din, iman, kitap, edebiyat, felsefe veya tarih gibi konularda önceden bilgi sahibi olmadığını açıkça belirttiğini ifade ediyor.
Peygamberin tek görevinin tertemiz ahlaklı, Kuran ahlakına uygun yaşayan bir insan olmak olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu noktada Alak Suresi'nin devamına dikkat çekiyor. Allah, Peygambere "Biz sana öğretip öğrettireceksin. Sen hem öğreneceksin hem öğreteceksin. Bilgiyi Benden alacaksın, Ben vereceğim" buyurmuştur. Yani Peygamberin öğreteceği bilgilerin kaynağı doğrudan Allah'tır ve bu bilgi insanlara tebliğ edilecektir.
"Felâ Tansa" Yanılgısı ve "Nesih" Operasyonları
Yılmaz, Alak Suresi'ndeki "felâ tansa" (onu terk etmeyeceksin) ifadesinin de yanlış anlaşıldığını belirtiyor. Bu ifade, yaygın olarak "unutmayacaksın" şeklinde tercüme edilse de, Yılmaz'a göre bunun devamında "illa maşallah" (Allah'ın diledikleri müstesna) ifadesi bulunmaktadır. Bu durum, Allah'ın Peygambere bazı şeyleri unutturacağı değil, bazı durumlarda tebliğ görevini yapmamasını, yani "söylememesini" emredeceği anlamına gelir. Yılmaz, bu ifadenin "kasıtlı olarak söylememek, susmak" anlamına geldiğini vurguluyor.
Bu yanlış anlamlandırma yüzünden, sözde "nesih" (hükmü kaldırılan veya unutturulan ayetler) diye bir kavramın ortaya çıktığını, Tevbe Suresi kadar uzun başka surelerin kaybolduğu, Ahzap Suresi'nin Bakara Suresi kadar uzun olduğu iddiaları gibi komik iddiaların ortaya atıldığını belirtiyor. Yılmaz, bu iddiaların Kuran'a ve Allah'a karşı işlenmiş birer cinayet olduğunu ve ne aklen ne de naklen mümkün olmadığını ifade ediyor. Yılmaz, Allah'ın Peygambere tebliğ görevi verdiğini ancak bazı durumlarda onu belirli kişilerden veya konulardan uzaklaştırdığını, tebliğ görevini yapmasına engel olduğunu örneklerle açıklıyor. Örneğin, Müzzemmil Suresi 11. ayette Allah'ın Peygambere "Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcılara baş başa bırak" demesi; Tevbe Suresi 84. ayette ise münafıklar için "onlardan ölen biri için hiçbir zaman destek olma, kabrinin üzerine dikilme" emri, genel salat (destek olma) görevinin Allah'ın özel iradesiyle farklılaştığını göstermektedir. Bu çarpıcı yorumlar, https://www.avazturk.com
okuyucularının din algılarını sorgulamalarına yol açabilir.
Herkes Cehenneme Girecek mi? Meryem Suresi'nin Yanlış Anlaşılması
Programın ikinci önemli gündem maddesi, İzmir Karşıyaka'dan Melek Tosun'un sorusuyla gündeme gelen "Herkes bir kere cehenneme girecek mi?" sorusuydu. Bu inanç, Meryem Suresi'nin 71 ve 72. ayetlerinden çıkarıldığı ve "herkesin bir müddet yandıktan sonra temizlenip cennete gireceği" şeklinde yorumlandığı belirtiliyor. Yılmaz, bu görüşü "palavra" olarak nitelendirerek şiddetle reddediyor ve "imanlılar cehenneme girmez ve girmeyecek" diyor. Bu yanlış yorumun, demirin pasını yakarak temizlemeye benzetilerek yapıldığını ifade ediyor.
Yılmaz, bu yanlış anlamlandırmanın temelinde Meryem Suresi'nin 66'dan 72'ye kadar olan ayetlerinin bağlamından koparılması yattığını açıklıyor. Bu paragrafta "cehennemden bahsedilmediğini, konunun cehennemin avlusu yani mahşer yeri olduğunu" vurguluyor. "Havle Cehennem" ifadesinin "cehennemin çevresi" anlamına geldiğini belirtiyor.
Meryem Suresi'nin ilgili ayetlerini detaylıca inceleyen Yılmaz, 66. ayetten itibaren konunun ahirete inanmayan insanların diriliş konusundaki sorgulamaları olduğunu ve Allah'ın ilk yaratılışı hatırlatarak ikinci yaratılışın kolaylığını vurguladığını belirtiyor. 68. ayette Allah'ın tüm insanları, ilk insandan son insana kadar Mahşer alanında toplayacağını ve herkesi kendi amelleriyle yüzleştireceğini açıklıyor. 71. ayette geçen "minikum illa varidûhâ" ifadesinin, "sizden oraya uğramayacak kimse yoktur" anlamında olduğunu ve buradaki "orası"nın cehennem değil, "Havle Cehennem" yani "toplanma yeri" olduğunu ısrarla vurguluyor. Peygamberler de dahil herkesin bu toplanma yerine geleceğini ve orada hesaplaşmaların olacağını belirtiyor. https://www.avazturk.com okuyucuları için bu ayrım, kıyamet tasvirlerine bambaşka bir boyut kazandırabilir.
Müminler Cehennemin Uğultusunu Bile Duymayacak!
Hakkı Yılmaz, imanlı insanların cehenneme girmeyeceğinin ve hatta onun uğultusunu bile duymayacağının Kuran'da açıkça belirtildiğini, bunun en büyük delillerinden birinin Enbiya Suresi'nin 101-103. ayetleri olduğunu ifade ediyor. Bu ayetlerde, "kendilerine en güzel hazırlanan kimseler" (Cennete hazırlanan Müminler) için "cehennemden uzaklaştırılmışlardır" denildiğini ve "onlar cehennemin uğultusunu da duymazlar" ifadesinin net bir şekilde geçtiğini belirtiyor. Ayrıca, Neml Suresi 89-90. ayetlerin de bu durumu teyit ettiğini, iyilik getirenin korkudan güvende olacağını, kötülük getirenin ise yüzleri ateşe sürtülerek cezasını çekeceğini vurguluyor.
Bu "herkes cehenneme girecek" safsatasının nasıl ortaya çıktığını özetleyen Yılmaz, üç ana nedeni sıralıyor:
- Meryem Suresi 71. ayetinin siyak ve sibakından (öncesi ve sonrası) koparılması.
- "Varid" (uğramak, varmak) ifadesinin cehenneme doğrudan giriş olarak yanlış yorumlanması.
- Birçok uydurma rivayetle bu yanlış inancın desteklenmesi.
Sonuç olarak Hakkı Yılmaz, Müminlerin kesinlikle cehenneme gitmeyeceğini ve cehennemin mahşerdeki uğultusunu bile duymayacağını bir kez daha vurguladı. Cennete girişin iman ile, cehenneme girişin ise küfür ile olduğunu, azap derecelerinin ise amellerle belirlendiğini belirten Yılmaz, din adına inanılacak ve yapılacak her şeyin yalnızca Kuran'dan öğrenilmesi gerektiğinin altını çizerek sözlerini tamamladı. Bu kritik açıklamalar, https://www.avazturk.com
aracılığıyla geniş kitlelere ulaştırılmalı ve Kuran'ın özgün mesajının anlaşılmasına katkıda bulunmalıdır.