Kur'an Kavramlarına Yeni Bakış: Hakkı Yılmaz'dan "Tur"dan "Ulül Emir"e Çarpıcı Yorumlar!
Kur'an'daki anahtar kavramların geleneksel yorumlarını sorgulayan Hakkı Yılmaz, "Tur", "Ufuk", "Umre", "Urf" ve "Ulül Emir" gibi sözcüklerin gerçek anlamlarını ortaya koyarak din anlayışına yeni bir boyut kazandırıyor.
Kur'an Kavramlarına Derinlemesine Bir Yolculuk: Hakkı Yılmaz'dan Ezber Bozan Yorumlar
Değerli izleyicilerimiz, Allah'ın izniyle kavramlar sohbetlerine devam eden dış politika analisti Hakkı Yılmaz, bu kez Kur'an'ın temel taşlarından bazı sözcükleri mercek altına alıyor. Hakkı Yılmaz, 1661. sohbetinde "Tur" sözcüğü başta olmak üzere "Ufuk", "Umre", "Urf" ve "Ulül Emir" gibi kritik kavramların yanlış anlaşılmasının dinimizdeki birçok şeyi "mitolojiye" sürüklediğini ve "Sünnetullah dışında açıklamalara" neden olduğunu vurguluyor. Yılmaz, bu sözcüklerin Kur'an'daki öz anlamlarının doğru tespit edilmesinin önemini titizlikle ele alıyor ve her bir kavramın geleneksel yorumlarını sorgulayarak, çarpıcı yeni bakış açıları sunuyor.
"Tur": Dağ mı, Makam mı? Musa'nın Yükselişi Yeniden Yorumlanıyor
"Tur" sözcüğünün genellikle "Tur Dağı" olarak, özellikle de Hz. Musa ile ilişkilendirilerek, Musa'nın vahiy almak için sürekli Sina Dağı'na gidip geldiği bir yer olarak kabul edildiğini belirten Hakkı Yılmaz, bu anlayışın "tamamen Kur'an'a özüne aykırı" olduğunu ifade ediyor. Yılmaz'a göre, Kur'an'da geçen "Tur" sözcüğü öz anlamında "ağaçlıklı da, dev ağaçlı olan dağ" demektir. Ancak Musa (a.s.) ile ilişkilendirilen "Tur-i Sina" ifadesinin, bugünkü Mısır ile Filistin arasındaki Sina Çölü'nde bulunan, "çıplak bir dağ" olan Sina Dağı ile hiçbir alakası olmadığını vurguluyor. Aslında bu sözcüğün Musa ile ilgili kullanıldığında "tavır" olarak okunması gerektiğini, "tavır" kelimesinin ise "aşama, kademe, mertebe" anlamına geldiğini açıklıyor. Yılmaz, tıpkı insan yaratılışının "tavır tavır", yani aşama aşama olduğunu anlatan ayetlerdeki gibi, Musa'nın "Tur el-Eymen" (en Kutlu, en sağlam aşama) olarak yükseltilmesinin peygamberlik makamına erişmesini ifade ettiğini belirtiyor. Kısacası, Musa ile ilgili ayetlerdeki "Tur"un bir dağ değil, "peygamberlik mertebesi" olduğunu açıkça ifade ediyor. Yılmaz, "turul Eymen" ve "turul Mukaddes" ifadelerinin "en kutlu aşama olan peygamberlik makamıdır" anlamına geldiğini ekliyor. Daha fazla bilgi için https://www.avazturk.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yılmaz, Kur'an'da Tin Suresi'nde "turis sinin" ve Müminun Suresi'nin 20. ayetinde "turin seyn" ifadeleriyle geçen "Tur" sözcüklerinin ise gerçekten "ağaçlıklı, güzel, mübarek, üzerinde ağaçlar olan dağ" anlamında kullanıldığını belirtiyor. Ancak bu yerlerin de Filistin yöresindeki Sina Dağı ile ilgisi olmadığını, aksine "Güneydoğu ve Doğu Güneydoğu'daki bildiğiniz Toros Dağları'nı" ifade ettiğini dile getiriyor. "Tur" sözcüğünün kökeninin Süryanice, İbranice ve Asurca'dan geldiğini, daha sonra Yunancaya "Toros" olarak geçtiğini ve orijinalde hem "dağ" hem de "boğa" anlamına geldiğini ekliyor. Bu durumun Güneydoğu Torosları ile ilgili "Bin Boğalar" efsaneleriyle de tarihten gelen bir bağlantısı olduğunu belirtiyor.
"Ufuk": Mekan mı, İleri Görüş mü? Allah'ın Sıfatı ve Peygamberin Durumu
Hakkı Yılmaz, Necm Suresi'nde ve Tekvir Suresi'nde geçen "Ufuk" sözcüğünün de yanlış yorumlandığını, özellikle Necm Suresi'ndeki ayetlerin Peygamber'in (s.a.v.) miraca çıkışını anlattığı gibi bir yanılgıya düşüldüğünü ifade ediyor. Yılmaz'a göre, bu ayetler aslında Allah'ın Peygamber'e "nasıl ve nerede vahiy ettiğini bildiren ayetlerdir" ve "Miraçla uzaktan yakından bir alakası yoktur". Yılmaz, "ve hüve bil ufukil ala" gibi ifadelerin geleneksel olarak "en yüksek ufukta idi" şeklinde çevrildiğini, ancak bunun vahiy edenin en yüce ufkun sahibi olduğunu anlattığını belirtiyor. Yılmaz, Arap dilinde "Ufuk"un "yeryüzünün etrafından ve felek çevresinde açıkta olan görülebilen yerler, görüş alanı" anlamına geldiğini, Türkçede de gözün gördüğü son noktayı ifade ettiğini, ancak bunun "mekan" (yer) anlamı olduğunu vurguluyor. Ancak Necm ve Tekvir Suresi'ndeki "Ufuk"un bir "mekanı" değil, bir "durumu" ifade ettiğini belirtiyor. Yılmaz, bu "Ufuk"un "ileri görüş" ve "hal" anlamına geldiğini, örneğin "ufku dar" veya "ufku geniş" ifadelerindeki gibi bir durumu nitelediğini açıklıyor. Yılmaz, Necm Suresi'ndeki "Ufuk-u A'la"nın "Allah'ın en ileri, en yüce görüşe sahip olduğunun ifadesi" olduğunu ve Allah'ın bir sıfatı olduğunu belirtiyor. Bu ifadenin ne Allah'ın ufukta durduğunu ne de Cebrail'in durduğunu anlattığını ekliyor. Ayrıca, Tekvir Suresi'ndeki "Ufuk-u Mübin" ifadesinin de "Peygamberin aklının, başının ufkunu, her şeyinin tam tekmil yerinde olduğunu ifade ettiğini", yani Peygamber'in vahiy anındaki durumunu, "apaçık bir ufka sahip olduğunu, berrak bir görüşü" olduğunu gösterdiğini belirtiyor. Bu yorumlar, Allah'ı veya Cebrail'i fiziksel bir ufukta görme gibi yanlış anlaşılmaları reddediyor. Bu ve benzeri kavramların doğru anlaşılması için https://www.avazturk.com
adresini takip edebilirsiniz.
"Umre": Bir Hac Ritüeli mi, Kendini Tamir Etme Faaliyeti mi?
Hakkı Yılmaz, günlük dilde sıkça kullanılan "Umre" sözcüğünün de kökeninin "Ömür" (hayat) kelimesinden geldiğini açıklıyor. Yılmaz, "İmar" (inşaat yapma, boş alanları güzelleştirme), "Mimar" (hayat veren, bir şeyin ömrünü uzatan kişi) ve "Tamir" (bozulmuş bir şeyin ömrünü uzatma, ona yeniden hayat kazandırma) gibi sözcüklerin de aynı kökten türediğini belirtiyor. "Umre" sözcüğünün ise "bir defa olsun ömür uzatma, tamir olma, tamir etme" anlamına geldiğini, adeta "motora rektefe yapma" gibi, işlevini yitirmiş bir şeyi onararak "ona yeniden işlev kazandırma" demek olduğunu vurguluyor. Yılmaz, Bakara Suresi 196. ayette de geçen bu sözcüğün, Hac ile birleştiğinde "Hacc-ı Kıran" olarak ifade edildiğini hatırlatıyor. Ancak asıl dikkat çekici yorumu, Umre'nin "Kabe'nin etrafında turlama, koşuşturmalarla bir alakası olmadığı" yönünde. Yılmaz'a göre, Umre, "kısa süreli kendisini rektefe ettirmesi, kafasındaki soruları oradaki şeylerde çözmesi" anlamına geliyor. Bu, "Küçük çapta konferans, bilim kurulları, kongreler" gibi bilgilendirme faaliyetlerine katılarak "kısa süreli" de olsa bilgi edinmek ve kendini geliştirmekle ilgilidir.
"Urf": Gelenek mi, Ayet Kümeleri mi? Kur'an'ın İniş Biçimi Yeniden Anlamlandırılıyor
Mürselat Suresi'nin başında geçen "vel Mürselati urf" sözcüğünün de geleneksel yorumlardan farklı ele alınması gerektiğini belirten Hakkı Yılmaz, "Arf" sözcüğünün "Urf"un çoğulu olduğunu hatırlatıyor. Yılmaz, "Urf"un öz anlamının "birikim, yığın" olduğunu, örneğin "kum yığını" veya horozun "ibiği" gibi Topak şeklindeki birikimleri ifade ettiğini belirtiyor. Bu anlamın Kur'an bağlamında "bilgi yığını, bilgi kümeleri" ve "Necim" (yıldız/ayet grubu) anlamına geldiğini açıklıyor. Buna göre, "vel Mürselati urf" ifadesi, ayetlerin "öbek öbek gönderilmiş olduklarını", yani "bir defa da inen ayet grupları" olduğunu ifade ediyor. Yılmaz, geleneksel yorumların bu ifadeyi "Kur'an'dan uzaklaştırarak metafizik şeylere doğru götürdüğünü" eleştiriyor. Mürselat Suresi'nin ilk kasem cümlesinin tamamının Kur'an'ın özelliklerini tanıttığını ve "Urf" sözcüğüyle ayetlerin "öbek öbek, grup grup geldiğini" ifade ettiğini belirtiyor. Hatta "Araf" sözcüğünün de "Kur'an öbeklerini bilen kişiler" anlamına geldiğini ve burada "Kur'an'ın kendisini" ifade ettiğini ekliyor. Bu tür detaylar için https://www.avazturk.com
adresini ziyaret etmeyi unutmayın.
"Ulül Emir": Tek Kişi mi, Şura Meclisi mi? Müslüman Yönetim Anlayışının Temeli
Nisa Suresi'nin 59. ayetinde geçen "Ulül Emir" kavramı da Hakkı Yılmaz'ın üzerinde önemle durduğu bir başka konuyu oluşturuyor. Ayet, iman edenlere Allah'a, Elçiye ve "Kendinizden olan Emir sahiplerine" itaat etmelerini ve anlaşmazlığa düşmeleri durumunda onu Allah'a ve Elçiye havale etmelerini emrediyor. Hakkı Yılmaz, "Ulül Emir" sözcüğünün "çoğul" olduğunu ve "Müslümanların kendilerine göre Şura ile oluşturdukları meclis" anlamına geldiğini kesin bir dille belirtiyor. Yılmaz, maalesef bu kavramın "tek kişiye kadar indirildiğini" eleştirerek, "Allah Ulül Emir dediği zaman Emir sahipleri tek kişi değil" ifadelerini kullanıyor. Buna "ister parlamento deyin, ister Halk Meclisi deyin, ister Millet Meclisi deyin, ister konsey deyin, hepsi aynı" diyerek, hepsinin "Allah'ın koymuş olduğu Şura ilkesine dayandığını" vurguluyor.
Yılmaz'a göre bu meclis, "halk tarafından belirli bireyler tarafından, bilgili, ehil, ehliyetli kişiler tarafından oluşturulmuş, seçilmiş yetkin kişiler"den oluşmalıdır. Bu "Ulül Emir"in, yani konseyin veya parlamentonun, "Yasama ve yürütmede" yetkin olduğunu belirtiyor. Ayrıca, ayette geçen "kendinizden olan Emir sahiplerine" ifadesinin, bu konseyin içinde Müslüman olmayan, münafık veya müşrik olan kişilerin bulunmayacağı anlamına geldiğini açıklıyor. Yılmaz, "Ulül Emir'in tek kişiden olmaz" ilkesini tekrar tekrar vurgulayarak, bu meclisin oluşumunda sadece yetkin kişilerin seçime katılması gerektiğini ve Müslümanların dünya işlerini bu parlamentonun "Kur'an usullerine uygun olarak" uygulayacağını ve memurlara da uygulattıracağını ifade ediyor. Bu detaylı analizlerle, Kur'an kavramlarına yönelik derinlikli ve özgün bir perspektif sunan Hakkı Yılmaz, geleneksel okumaların ötesine geçerek, din anlayışımıza yeni bir ufuk açıyor. Daha fazla bilgi ve analiz için https://www.avazturk.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.