Ölüm ve sonrası hakkında bildiklerinizin hepsi yanlış mı? Kuran’dan şok edici gerçekler!
Ölülere Fatiha okumanın faydası var mı? Kabir azabı gerçek mi? Ruh bedeni terk eden bir varlık mı? İşte popüler inançların aksine Kuran'ın ölüm ve sonrası hakkında açıkladığı, ezber bozan detaylar!
İslamiyeti Kuran'dan öğrenmediyseniz, bugüne kadar ölüm anı ve ölümden sonraki hayatla ilgili doğru bildiğiniz her şeyin aslında yanlış olabileceğini hiç düşündünüz mü? Zira Kuran, Allah'ın her şeyi en güzel şekilde açıkladığını beyan eder ve bu konular da Kuran'da net olarak ele alınır. Kaynağımıza göre, ölüm ve sonrası için anlatılanların çoğunun gerçeği yansıtmadığı, bunca zamandır kandırılmış olabileceğimiz iddia ediliyor. Bu iddia, ruhun bildiğimiz gibi bir varlık olmadığına dair çarpıcı bilgilerle destekleniyor. Video linki aşağıda (haber bitiminde) verilmiştir.
En çok merak edilen soruların başında gelen "Ölüler kendisine Fatiha okuyan kişiyi bilir mi, tanır mı?", "Kabir azabı var mı?" gibi konular, kaynağımıza göre yalnızca Kuran ayetleri ışığında net bir şekilde yanıtlanabilir. Kaynak, bu konuya ilişkin cevapların iki cümleyle geçiştirilemeyeceğini, bazı kavramların Kuran bütünlüğü içinde açıklanması gerektiğini vurguluyor. Özellikle "Ruh nedir?", "Kuran nedir?", "Kuran'ın indiriliş amacı nedir?" gibi temel sorulara Kuran bağlamında yanıt verildikten sonra ana konuya geçiliyor.
Kuran'ı Değiştirme Çabaları ve Hadislerin Rolü
Kaynak, Allah'ın ilahlığını ve Rabbini bilerek reddedenlerin (kafirler) ve mümin görünüp münafık olanların Kuran'ı değiştirmek istediklerini, ancak bunu başaramadıklarını belirtiyor. Çünkü Kuran'ın, kendilerini yeryüzünün Rabbi sanan firavunların ve diktatörlerin çıkarlarına ters düştüğü, refahı belirli zümrelerde tutmaya çalışanlara karşı, indirdiği ilkelerle refahı toplumun her kesimine eşitçe paylaştırmayı, güçsüzleri güçlendirmeyi ve özgürleştirmeyi hedeflediği ifade ediliyor. Firavunların toplumu kutuplaştırdığı, güçsüz, eğitimsiz ve öğretimsiz bırakmak istediği, Allah'ın ise güçsüzlerin makamını sağlamlaştırıp onları refaha ulaştırmak istediği vurgulanıyor.
İşte kendi saltanatlarının yıkılmasını istemeyen bu kesimlerin, Kuran'ı ve Allah'ın ilkelerini değiştirmek için araştırmalar yaptığı ve Peygamberimiz üzerinden, bugün "hadis rivayetleri" olarak bilinen birtakım söylemlerle yeni bir din inşa ettikleri iddia ediliyor. Allah'ın Kuran'da "Üstün gelmeniz için bu Kuran'ı dinlemeyin, içinde anlamsız şeyler yapın, anlaşılmasını engelleyin" diyen kafirlerden bahsettiği ayete rağmen, Kuran'dan uzaklaştırılan Müslümanların kim ne dediyse inandığı, Peygamberimizin ağzıyla yalan uyduranların söylediklerini Kuran'dan teyit etmeden kabul ettiği ve inandıklarının İslam'dan olduğunu sandığı öne sürülüyor.
Kaynak, dinin yalnızca yaşam, toplu yaşam ilkeleri, kurallar ve yasa anlamına geldiğini; tek din sahibinin Allah olduğunu belirtiyor. Hiçbir peygamberin kendi kafasına göre kural koyamayacağını, peygamberlerin sadece Allah'ın vahiylerini iletmekle görevli elçiler olduğunu, Kuran'da Hz. Muhammed'in sadece bir insan (beşer) olduğu, doğaüstü güçlerinin olmadığı ve kendi düşüncelerini dine sokamayacağının defalarca belirtildiğini aktarıyor. Buna rağmen, hadis rivayetleri adı altında ortaya yeni, beşeri bir din çıkarıldığı iddia ediliyor. Örneğin, Kuran'da zinanın cezası "recim" (taşlayarak öldürme) olmadığı halde, Nur Suresi 2. ayetinin farklı yorumlanarak bu cezanın uygulandığı ve meal/tercümelere değil, Kuran'ın orijinal metnine bakılması gerektiği savunuluyor.
Kaynak, Müslümanların kim ne dediyse, atadan dededen, hacıdan hocadan ne öğrendiyse onu doğru sandığını, İslam'dan zannettiğini belirtiyor. Toplumda kutuplaşmayı tetikleyenlerin, insanları ayrımlaştıranların "firavun" özelliği taşıdığına dikkat çekerek, mevcut mezheplerin (Hanefi, Hanbali, Şafii, Maliki, Caferi vb.), tarikatların ve cemaatlerin birtakım hadis ve rivayetlerle ortaya çıktığını öne sürüyor. Rivayetin birebir anlamının söylenti olduğunu ve dinin söylentiler üzerine kurulamayacağını vurgulayarak, İslam dininin tek kaynağının Kuran olduğunu, çünkü dinin tek sahibinin ve tek hüküm koyucusunun Allah olduğunu iddia ediyor. Kuran'da olmayanı dine sokmaya çalışanların, Peygamberimiz üzerinden bir şeyler ekleyenlerin ve ayetleri menfaatlerine göre eğip bükenlerin "zalim" olduğu ifade ediliyor.
Kuran'ı okumayı zorlaştırmak için "abdestsiz okunmaz", "kadınlar adet gününde dokunamaz" gibi uydurulmuş kuralların, İslamiyet ile asla bağdaşmadığı, Kuran'ın aslında toplum refahı için konulmuş ilkeler ve kurallar bütünü, bir anayasa kitabı, yaşamın ve rehberliğin kitabı olması gerektiği belirtiliyor. Ancak insanların Kuran'ı sadece sevap kazanmak için okuduğu, anlamını bilmeden tilavet ettiği, oysa Alak Suresi'nin ilk ayeti olan "İkra"nın anlamının "oku" değil, "öğren ve öğret" olduğu savunuluyor. Allah'ın, kimse seni Allah ile kandırmasın, sonradan dine konulanları İslam'dan sanmayasın diye önce öğrenmeyi, sonra öğretmeyi emrettiği, ancak insanların Kuran'ı anlamak yerine ölülere okumaya başladığı, özellikle Yasin Suresi'nin ölülere okunduğu oysa Yasin Suresi 70. ayetinde Kuran'ın ölülere bir fayda sağlamadığı, aksine Furkan sıfatıyla dirileri canlandırmak için indirildiğinin belirtildiği kaynağımızda yer alıyor.
Ruh Kavramı ve Kabir Azabı Gerçeği
Kaynak, Kuran'ın ölülere okunan bir kitap haline getirilmesiyle birlikte "ruh" kavramının da değiştirildiğini iddia ediyor. Ölülere Kuran okuyanların, ruhu yaşayan bir varlık gibi görmesi gerektiği düşüncesinin bu değişime yol açtığı öne sürülüyor. Ruh kavramının İslamiyet öncesi dinlerde de bilindiği, genellikle ölümle bedenden çıkan buharlı bir varlık olarak tanımlandığı belirtiliyor. Şamanizme göre iyi ruhların göğe, kötü ruhların yeraltına gittiği örneği veriliyor.
Ancak kaynağa göre, Kuran ayetlerinde "Ruh" kelimesi "canlandıran" anlamında geçer ve Kuran ayetleri için kullanılmıştır. Ayetleri okuyan kişiyi canlandırdığı belirtilir. İslamiyete göre ruh, Kuran'ın Furkan sıfatıdır; hak ile batılı ayıran, kişiyi karanlıklardan aydınlığa çıkaran şeydir. Ayetlerde belirtildiği üzere ruh, Allah'ın ayetleridir ve kendisine Kılavuz edinen dirilere canlılık verir. Yasin Suresi'nde de Kuran'ın dirileri canlandırmak için indirildiği belirtilmiştir.
Kaynağın en çarpıcı iddialarından biri ise Kuran'da kabir azabı diye bir şeyin olmadığıdır. Bu inancın Şamanizm kökenli olduğu ve Allah'ın indirdiği halis dini yozlaştırmak için hadis ve rivayetlerle dine kaynak yapıldığı iddia ediliyor. Kaynağa göre Kuran'da olmayan bir ilke, kural, yasa asla İslamiyet'ten olamaz. Peygamberler de ayetlerin dışına çıkamaz.
Kuran'ın bütünlüğüne bakıldığında, ölüler asla kimseyi duyamaz, işitemez ve Kıyamet gününe kadar dirilemezler. Onlar toprağa karışmışlardır. Fatır Suresi 22. ayette açıkça "Sen ise kabirdekilere işittiren biri değilsindir" denildiği vurgulanıyor. Ölen kişinin kıyametinin koptuğu, defterinin dürüldüğü ve akıbetinin Allah'a kaldığı belirtiliyor.
Tek Hesaplaşma Günü: Kıyamet
Kaynağa göre, Kuran'da tek bir Hesaplaşma günü vardır ve o da Ahiret'tir, yani Kıyamet sonrası insanların yeniden dirilip hesaba çekildiği gündür. Fatiha Suresi'nde "Din gününün sahibi Allah'tır" denildiği, Din gününün hesaplaşma günü olduğu ve tek bir hesaplaşma günü olduğu belirtilir. Eğer kabir azabı olsaydı, bu durumda iki tane hesap günü olması gerekeceği, oysa Kuran'ın tek bir hesap gününden bahsettiği vurgulanıyor.
Ali İmran Suresi 185. ayet ise bu iddiayı destekler nitelikte: "Herkes ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak da ancak Kıyamet gününde verilecektir." Kaynak, bu ayette "ancak" kelimesinin altını çizerek, ödül veya cezanın sadece Kıyamet günü verileceğinin açıkça belirtildiğini savunuyor. Kabir azabı inancının Kuran ayetlerine ters düştüğü iddia ediliyor.
Ölüm anının bir son olduğu, ölen kişinin sanki kısa süreliğine bir uykuya dalmış gibi olacağı ve Kıyamet gününde uyanacağı, kendisiyle birlikte herkesin ölmüş ve tekrar dirilmiş sanacağı belirtiliyor. Ölüm ve dirilme arasındaki sürenin insan için "bir gün veya günün bir kısmı kadar" hissedileceği Kuran ayetleriyle (Müminun 112-114, Naziat 46) destekleniyor. Kaynak, şayet kabir azabı diye bir şey olsaydı, Allah'ın her şeyi en güzel şekilde açıkladığı Kuran'da bunu mutlaka bildireceğini, dolayısıyla kabir azabının Kuran'da olmadığını bir kez daha vurguluyor.
Fatiha Suresi Kimler İçin?
Tüm bu açıklamalar ışığında kaynağın ulaştığı sonuç net: Fatiha Suresi'ni ölülere değil, kendinize okuyun. Fatiha Suresi'nde Din günü, kulluk, sadece Allah'tan yardım istemek gibi İslamiyet'in temel kavramlarının belirtildiği, bu kavramların ne anlama geldiğini öğrendiğinizde Fatiha Suresi'nin İslam dininin bir özeti olduğunu göreceğiniz ifade ediliyor. Fatiha'nın hikmetinin onu anlamaktan geçtiği, alemlerin Rabbi Allah'tır ne demek olduğunu bilmek gerektiği vurgulanıyor. Bu kavramlar iyi kavrandığında, Fatiha Suresi'nin ölülere bir fayda sağlamayacağı ve Kuran'ın ölülere okunan değil, yaşayanları uyaran bir kitap olduğu anlaşılacaktır.
Sonuç olarak, kaynağımız Kuran'ın tek ve yeterli kaynak olduğunu savunarak, ölüm ve sonrası hakkında yaygın olarak kabul gören birçok inancın (ölülere Kuran okuma, ruhun bedenden çıkan varlık olması, kabir azabı) Kuran'da yer almadığını, bunların sonradan eklenen veya yanlış yorumlanan bilgiler olduğunu öne sürüyor. Gerçek İslamiyet'in ancak Kuran'ı anlayarak yaşamakla mümkün olacağını belirtiyor. Bu iddialar, geleneksel İslam anlayışıyla önemli farklılıklar içermekte ve ezberleri bozacak niteliktedir. https://www.youtube.com/watch?v=UfYWlx48oDk