Tarihin Gizemli Perdesinde Saklı Mucize: Kenevir Geri Dönüyor!
Yaklaşık 10.000 yıl önce insanlık toprağa ilk tohumları serptiğinde, Sümer tabletleri dört kadim bitkinin adını yazdı: Buğday, arpa, keten ve kenevir. Diğerleri karın doyurup ambarları doldururken, kenevir hepsinden farklıydı; insan onu ördü, ip yaptı...
Ekonomi dünyasının karanlık yüzlerini aydınlatan Murat Muratoğlu'nun belirttiği gibi, kenevir sadece bir bitki değil, adeta bir mucize. İki ana kategoriye ayrıldığı iddia edilse de – tıbbi kenevir ve endüstriyel kenevir – aslında kenevir kenevirdir; sadece kullanım alanı değişir. Bir dönüm kenevir tarlasının 25 dönüm ormandan daha fazla oksijen ürettiği doğru olsa da, asıl fark kağıtta ortaya çıkıyor: kenevirden yapılan kağıt sekiz kez dönüştürülebilirken, ağaçtan yapılan sadece üç kez dönüştürülebiliyor. Karbon emisyonunu azaltıp oksijen salınımını artıran bu bitki, Murat Muratoğlu'nun ifadesiyle sürdürülebilirliğin ta kendisi. Tarihte Gutenberg İncili'nden Amerika'nın Bağımsızlık Bildirgesi'ne, efsanevi ressamların tablolarından (tuval dedikleri aslında kenevir kumaşıydı) okyanusları aşan gemilerin yelkenlerine kadar sanat, bilim ve tarih kenevir sayesinde hayat buldu.
Sorun da tam buradaydı: Kenevirin başını yakan şey, onun mucizevi olmasıydı, her işe yaramasıydı ve fazlasıyla ucuz yani ekonomik olmasıydı. Murat Muratoğlu'nun vurguladığı gibi, kenevir dört ayda yetişebiliyor, bütün iklim şartlarında verim sağlıyor, ne zirai ilaç ne de çapalama istiyor. Hatta ortalama bir iklimde sürekli suya bile ihtiyaç duymuyor; bulunduğu ortama uyum sağlama performansı çok yüksek. Yaprağından köküne, gövdesinden çiçeğine kadar her yerinden faydalanmak mümkün. Yağı, hastalıklara karşı koruyucu olup organik plastiklere veya biyodizele dönüştürülebilir. Üstelik toprağı sömürmeden, toprağı zenginleştiren bir özelliğe sahip; dört mevsim ekilebilir, zeytin bahçelerinin arasına ekildiğinde zeytin kalitesini ve verimliliğini artırırken, arı kovanlarının yakınına ekildiğinde bal rekoltesini yükseltir ve arı biti gibi sorunları engeller. Milyonlarca dolar ödediğimiz zirai ilaçlara olan ihtiyacı ortadan kaldırır.
Ekonomiden Sağlığa, Sınırsız Fayda ve Türkiye İçin Yeni Bir Çağ
Sadece dört ay içinde Türkiye'ye selüloz, ip (tekstil için), granül (sunta sanayii için) sağlayabilir; ithalatı azaltıp ihracatı artırır. Çelikten daha sağlam kompozitler (Ford otomobiller ilk olarak kenevir kompozitinden yapıldı), metal, tahta, pamuk yerine kullanılabilir. Gıda olarak da değerlendirilebilir. Murat Muratoğlu'nun ifadesiyle, Türkiye'nin petrol kimya ürünleri ithalatı azalırken, oksijen üretimi artacak ve ekonomik sıkıntılar ile istihdam sorunlarına çözüm olacak. Şehirlerdeki yoğunluğu azaltmak adına, Türkiye'nin en verimsiz ekim alanlarında dahi ürün alınabilir.
Peki, kenevirin sağlıkla ne alakası var? İşte bu noktada büyük bir sır perdesi aralanıyor: Kenevir, Parkinson'dan migrene, iltihaptan romatizmaya, şekerden astıma, kalp damar rahatsızlıklarına kadar 250'den fazla hastalığın tedavisinde doğrudan rol oynuyor. Murat Muratoğlu'nun vurguladığı gibi, bunlar "iyi geliyormuş falan" değil, eczanelerde satılan gerçek ilaç hammaddeleri. Bilim insanları, insan vücudunda uzun süre fark edilemeyen bir sistem keşfetti: endokanabinoid sistemi. Bu sistem, ağrıdan uykuya, iştahımızdan ruh halimize kadar her şeyi dengeleyen bir yapı ve kenevirdeki moleküller (kafa yapmayan şifacı CBD ve güçlü bir ilaç olan THC) bu sistemin kilitlerini açıyor. Doğru oranda birleştirildiklerinde vücudun kendi kendini onarma sistemini aktive ediyorlar.
Murat Muratoğlu, "Kim neden bahsediyor? Biz de böyle bir bitkiyi ekmeyelim de ithal mi edelim?" diye sorarak, Türkiye'nin dünyada en iyi ekim yapılabilecek alanlara sahip olduğunu ve en yüksek CBD ve THC'yi üretmesi gerektiğini belirtiyor. Hatta www.avazturk.com olarak da takip ettiğimiz bu konuda, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) kendi işletmesini kurup, basit bir yöntemle bunu ilaca dönüştürmesi gerektiğini de ekliyor. Pamuğun yerini alsa, dev firmalar zirai ilaçları kime satacaktı? Zira dünyadaki tüm tarım ilaçlarının yarısından fazlası pamuk için kullanılıyor ve dünyayı zehirliyor; kenevir ise sıfır ilaçla pamuktan 10 kat daha dayanıklı.
Karanlık Bir Komplo: Nasıl Yasaklandı ve Kimler Kazanacaktı?
Kenevirin ipi denizde gemi bağlamada, yelkenlerde kullanılıyordu; o kadar dayanıklı ve mikrop barındırmıyor. Restoranlardan hastanelere, kent mobilyalarından çocuk parklarına, banklara kadar her yerde kullanılabilir. Asker ve polisin giysileri kenevirden yapılmalı; kurşun geçirmez, daha hafif bir zırh olup 700 derecede alev almadığı için itfaiye erleri de bunu giymeli. Radyasyonu kendisi emiyor; cep telefonu, Wi-Fi ve bilgisayarların yaydığı radyasyona karşı kenevir tekstili yaygın olarak kullanılmalı. Ayrıca alerjik riskler oluşturmuyor, ter kokusunu engelliyor ve bakteri oluşumunu önlüyor.
Gıdada da bir devrim: Kenevir tohumu, tarih boyunca kıtlık dönemlerinde milyonlarca insanın hayatını kurtardı. Doğanın en zengin protein kaynaklarından biri olup, Omega 3, 6, 9'u bu kadar dengeye taşıyan başka bir bitki yok. Kötü kolesterolü düşürüyor, bağırsakları düzenliyor, bağışıklığı güçlendiriyor. Sadece 1 litre kenevirden 200 ml yağ elde ediliyor ve bu yağ adeta ilaç gibi. Üretimi soyadan bile ucuz ve besleyicilik oranı çok yüksek. Hayvan yemine karıştırıldığında hormon, antibiyotik, steroide gerek kalmıyor. Çevre dostu temizlik için sabun, şampuan, deterjan, kozmetik ve makyaj malzemeleri yapılabiliyor ve bu ürünlerin hiçbiri doğaya zarar vermiyor. Hatta Sakarya Belediyesi'nin vahşi çöp döküm alanını sadece 4 ayda yemyeşil bir alana dönüştürdüğü mucizevi örneği var. İnşaat sektöründe devrim yaratacak kenevir beton ve tuğla ("hampcrete"), betondan daha sağlam ve daha hafif olmasının yanı sıra nefes alabiliyor. Yüzyıllar önce yapılan Fransa'daki kenevirle karıştırılmış kireçten yapılmış köprüler bugün hala ayakta. Geleceğin bataryaları için nanokarbonlar artık kenevirden üretilebiliyor ve lityum iyon bataryalara sert bir rakip geliyor.
Peki, bu kadar yararı varsa, insan neden yasaklandı diye merak ediyor? Cevap basit: Batıdaki sistemin çarkları böyle dönmüyordu. Bu bitki, petrolü, plastiği, kağıdı, ilacı ve tekstili, hatta inşaat lobisini aynı anda tehdit ediyordu. Karşısında milyar dolarlık karteller bulması kaçınılmazdı:
- Rockefeller: Dünyanın en zengin insanı ve Amerikan petrolünün %90'ını kontrol eden petrol kartelinin sahibiydi. Kenevirden yapılan biyoyakıt onun için doğrudan bir tehditti.
- Dupont: General Motors'un sahibi, naylon, plastik, selefon gibi petrokimya ürünlerinin mucidi. Kenevir engellenmeseydi, Dupont'un karının %80'i buharlaşabilirdi.
- Hearst: Gazete ve dergi imparatoru, aynı zamanda kağıt üreticisi ve ormanların sahibiydi. Kenevir onun basın imparatorluğuna ve kağıt endüstrisine yazılmış bir "idam fermanı" gibiydi.
- Mellon Ailesi: Hem bir ilaç karteli hem de Dupont'un ana hissedarıydı. Kenevir, onların pahalı ilaçlarının önüne geçen doğal bir reçeteydi. Diğer ilaç firmaları da işin içindeydi; kenevir, sağlık dünyasında maliyetleri düşürmek gibi "affedilmez bir suç" işlemişti ve cezalandırılmalıydı.
Karar verildi ve birinci adım atıldı: Dupont'un ana hissedarı Andrew Mellon, Amerika Hazine Bakanı oldu. İlk icraatı, yeğeni Henry Anslinger'ı Federal Narkotik Bürosu'nun başına atamaktı. İkinci adıma, yani "kara propaganda"ya sıra geldi. "Esad'e DEAŞ denilmesi" gibi, yılların kanabisi gitti, yerine Meksika sokak argosundan "Marihuana" geldi. Amaç, bu bitkiyi halkın zihninde tehlike ve suçla özdeşleştirmekti. 1936'da Hollywood'da kamu fonlarıyla "Reefer Madness" filmi çektirildi. Narkotik bürosunun başındaki Anslinger bu filmi kiliselere, okullara, veli toplantılarına göndererek ülkenin en ücra köşelerine kadar yaydı. Milyonlarca Amerikalı bu bitkinin lanetli olduğuna inandırıldı. Derin devlet de işin içindeydi; bunu mafya olarak kullandılar ve bir yandan da mücadele ediyormuş görüntüsü verdiler. Hedef ülkelerin halklarına karşı veya terör örgütlerinin otofinansmanı için de kullanıldı; Türkiye'ye karşı da bu şekilde kullanıldığı belirtiliyor. Kenevir yasağı, kayıt dışı ekonominin ve siyasetin fonlanma aracıydı.
Yılların Yalanı Çözülüyor: Türkiye'nin Kenevirle Yeni Çağı Başlıyor
En yüzsüz, en berbat, en riyakar kısım ise 1942'de geldi: Amerika İkinci Dünya Savaşı'nda çarpışırken, donanmanın gemileri için hayati olan halat, urgan ve paraşüt ipi gibi malzemelerin tedariki durdu. Bir gecede kenevirin adı temizlendi! Amerikan hükümeti, "Hemp for Victory" (Zafer İçin Kenevir) filmiyle çiftçilere seslendi: "Kenevir yetiştirin, ülkenize hizmet edin!". Devlet tohum dağıttı, eğitim verdi, destek oldu, milyonlarca dönüm tarlaya kenevir ekildi ve Amerika savaşı kazandı. Ancak barış gelir gelmez, savaşın kahramanı kenevir yeniden halk düşmanı ilan edildi, dünyanın en tehlikeli zehri olarak damgalandı.
Murat Muratoğlu'nun da defalarca altını çizdiği gibi, kenevirin uyuşturucu olmadığı, tiner veya alkol gibi maddelerin çok daha tehlikeli olduğu gerçeği göz ardı edildi. Psikotrop ilaçlar uyuşturucu olarak kullanılabiliyor; kötü kullanım gerekçe gösterilerek doğru kullanım yasaklanamaz. Tineri yasaklayamıyoruz çünkü ressamlar boyalarını seyreltmek için kullanıyorlar, hırdavatçılarda satılıyor. Aseton da uyuşturucudur, eczanelerde uyuşturucu alabilirsiniz ama yasak yok. Kenevirin yüz tane özelliğinden doksan dokuz tanesi güzellik iken, o tek bir "yanlış kullanım" riski yüzünden hepsi yasaklandı. Gliserin patlayıcıya dönüştürülebilir, gübreden el yapımı patlayıcı yapılabilir, peki neden bunlar yasaklanmıyor? Sadece büyük resmi çizen sermaye sahiplerinin çıkarlarına ters düştüğü için yasaklanıyor ve bu yasak bir veba gibi tüm dünyaya, özellikle de en çok kenevir eken ülkelerden biri olan Türkiye'ye ihraç edildi.
Bu dayatma iki perdelik bir operasyonla gerçekleşti: İlk perdede, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1940'larda Marshall Planı gibi sözde ekonomik yardımlar karşılığında Amerika'dan Türkiye'ye kenevirin yasaklanması baskısı geldi. Türkiye'de köylünün geçim kapısı olan kenevire Anadolu direndi. İkinci perde ise 1971'deki askeri darbeyle sahneye konuldu. Askerler yönetime el koydu ve ilk işlerinden biri kenevire yasak getirmek oldu. Perde arkasındaki ise Amerikan Nixon yönetimiydi. Böylece binlerce yıllık Anadolu geleneği, Amerika'nın bastırmasıyla yasaklı madde ilan edildi.
On yıllar süren bu yasağın ardından, geçtiğimiz günlerde Türkiye'de beklenmedik ve çok ilginç bir gelişme yaşanıyor. AK Parti grubu, mecliste kenevirin bir ihtiyaç olduğuna dikkat çekti ve faydalarını anlattı. Yeni kanun teklifi kabul edilirse, Türkiye'de eczanelerde tıbbi kenevir satışı yasallaşacak. Kenevirin, banzai, sentetik uyuşturucular, kokain veya eroin gibi ağır uyuşturucularla aynı kapsamda değerlendirilemeyeceği, hatta diğer bağımlıların tedavisinde bir kaçış yolu olabileceği belirtiliyor. Çünkü kenevir biyolojik bağımlılık yapmaz, psikolojik bağımlılık yapar; alkole göre kriminal risk katsayısı daha düşüktür.
Yıllarca keneviri savunan, bu uğurda karakola çağrılıp ifade veren, "nasıl dindarsın" diye eleştirilen Abdurrahman Dilipak'ın mücadelesi nihayet meyvesini veriyor. Bıçakla adam öldürmenin haram olması bıçağın haram olduğu anlamına gelmediği gibi, şarap veya riba gibi kendi başına haram olan şeylerden farklı olarak, kenevirin kötü kullanımı nedeniyle haram olacağı görüşü artık daha net anlaşılıyor. Kenevirden seccade yapıp kullanan Dilipak'ın, bir seccadeyi Diyanet İşleri Başkanına hediye etmesi dahi, bu konudaki inancının bir göstergesi.
Murat Muratoğlu'nun sözleriyle, dünyanın en zengin ülkesinde yaşayan yoksul bir halkız, ancak midemizin yoksulluğundan daha çok beynimizin ve kalbimizin yoksulluğu bizi tüketiyor. Kalbimizi merhametle, sevgiyle beslemek yerine nefretle zehirliyoruz. Ancak bu yeni adım, www.avazturk.com olarak da inanıyoruz ki, Türkiye'nin geçmişle yüzleşerek, kadim değerlerine yeniden sahip çıkarak ve gerçek potansiyelini keşfederek daha aydınlık bir geleceğe adım atmasını sağlayacak. Umut ediyoruz ki, yıllarca ihanete uğramış bu mucize bitki, insanlığı affeder ve biz de kendi kendimize ihanet etmekten vazgeçeriz.