Tarihin Tozlu Sayfalarından Yükselen Lanetli Ses: Yezid Gerçeği!

Tarihin Tozlu Sayfalarından Yükselen Lanetli Ses: Yezid Gerçeği!

Asırlar süren bir tartışmanın merkezindeki isim: Yezid. Kimliği, icraatları ve ardında bıraktığı kanlı mirasla tarihin en karanlık şahsiyetlerinden biri olan Yezid'in bilinmeyen yönlerini, Kerbela'dan Harre'ye uzanan dehşet dolu hikayesini ve halkın...

Tarih, bazen öyle karakterler barındırır ki, adları bile nesiller boyu derin tartışmaların, nefretin ve yıkımın sembolü haline gelir. İşte bu isimlerden biri de Yezid'dir. Genellikle olumsuz haberler ve abartılı anlatılarla tanınan Yezid, Sünni ve Şii geleneklerdeki duygusal okumalarla adeta bir "yüz karası" figürüne dönüşmüştür. Ancak bu makale, tarihsel veriler ışığında, Yezid'in kimliği, kişiliği ve idareciliği üzerine bambaşka bir dosya sunarak, onun hakkında bilinenlerin ötesine geçmeyi hedefliyor ve ardında daha pek çok şaşırtıcı detay barındırıyor.

Yezid, 647 veya 648 yılında Dımeşk'ta (Şam) dünyaya gelmiştir. Annesi Kelp kabilesindendir ki, bu kabile o dönemde Şam bölgesinin en güçlü kabilesi olarak bilinir. Babası Muaviye'nin, bu kabileden politik bir evlilik yaparak onların desteğini aldığı ifade edilir. Çocukluğu büyük oranda annesinin kabilesinde, Bedevi hayatını tanıyarak geçmiştir. Gençlik yıllarına doğru babası Muaviye onu Şam'a getirse ve özel hocalar tutsa da, Yezid'in eğitime pek önem vermediği, daha çok oyun ve eğlenceye düşkünlüğüyle tanındığı belirtilir. Bu özelliği, onun sonraki hayatında halk tarafından fazlasıyla eleştirilmesine neden olacaktır.

Dönemin Kudretli Valileri ve Halkının Yezid'e Karşı Durduğu Anlar

670 yılına doğru, Muaviye'nin Yezid'i veliaht tayin etmek istediği iddialar arasındadır; bu fikri ona Kufe valisi Mughire bin Şube'nin verdiği ve amacın Müslümanların bir daha iktidar kavgasına girmesini engellemek olduğu söylenir. Ancak Muaviye, bu fikri açıklamadan önce Yezid'in popülaritesini artırmak için bazı girişimlerde bulunmuştur. İddialara göre, iki kez İstanbul kuşatmasına göndermiş, ancak bu başarısızlıklar Yezid'in ismine fatura edilmiştir, oysa kendisi ordunun birinci derecede komutanı değil, sadece yardımcı kuvvet olarak gönderilmiştir. Muaviye ayrıca 671 yılında Yezid'i yüklü ihsanlarla Hac Emiri olarak tayin etmiş, Mekke ve Medine halkına cömert bağışlarda bulunarak onların sempatisini kazanmayı hedeflemiştir. Ancak bu arada, Muaviye'nin kudretli valilerinden Basra valisi Ziyad bin Ebi, Yezid'in kişiliği ve kimliğinin kabul görmeyeceğini belirterek onun veliahtlığını uygun bulmamıştır. Muaviye bu nedenle konuyu bir süreliğine dondurmuştur, zira valilerin biat alması yönetim adına büyük önem taşımaktadır. Ziyad'ın 673'te vefat etmesinin ardından Muaviye, konuyu yeniden gündeme getirerek oğlu için biat almaya çalışmıştır. O sıralar 30 yaşlarında olan Yezid'e Şam'da bir problem olmasa da, Basra, Kufe ve Fusat gibi önemli merkezlerden itiraz gelmemesine rağmen, Medine'de Hz. Hüseyin, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Ömer ve Abdurrahman bin Ebubekir gibi bazı isimler ve Medineliler bu durumu uygun görmemişlerdir. Yezid'in liyakatsizliği, kabilesi ve İslam'daki konumu nedeniyle Medine eşrafı tarafından pek kabul görmemiştir. Bu ciddi muhalefeti susturmak için Muaviye, tehditlerle biat almış, ancak Yezid 680'de iktidara geldiğinde bu şahıslardan yeniden biat almak istemiştir. Muaviye'nin Yezid'e, özellikle Abdullah bin Zübeyr'e karşı sert olmasını ve onu affetmemesini tavsiye ettiği, Hz. Hüseyin ile ise aile bağları nedeniyle fazla üzerine gitmemesini söylediği iddialar arasındadır. Detaylı tarihsel analizler için https://www.avazturk.com adresindeki diğer kaynaklara da göz atabilirsiniz.

Kerbela: Bir Trajedinin Doğuşu ve Yezid'in Rolü

Yezid'in talimatı üzerine Medine valisi, Hz. Hüseyin ve İbn Zübeyr'den biat almak için onları çağırmış, ancak onlar halk huzurunda biat etme şartıyla valiyi oyalayarak o gece Mekke'ye kaçmışlardır. Mekke'de aleni bir şekilde Yezid aleyhine propaganda başlamış, bu propagandanın başında ise özellikle Hz. Hüseyin yer almıştır. Yaklaşık bir buçuk ay sonra, Kufe halkı Hz. Hüseyin'in Mekke'ye kaçtığını ve orada propaganda yaptığını öğrenmiş, bunun üzerine kendisini Kufe'ye davet etmişlerdir. O dönemde Kufe'de, Hz. Ali yanlısı Ensardan olmasına rağmen Muaviye'yi desteklemiş olan Numan bin Bişir adında mülayim bir vali vardı. Halk, valinin bu mülayimliğinden cesaret alarak Hz. Hüseyin'i ısrarla Kufe'ye çağırmıştır. Hz. Hüseyin, Hz. Ali'nin abisi Akil'in oğlu Müslim bin Akil'i Kufe'ye göndermiş, Müslim bin Akil de buradaki siyasi atmosferin çok uygun olduğunu belirtmiş ve halktan ciddi bir teveccühle biat almaya başlamıştır.

Propaganda kısa sürede hızla yayılırken, Yezid'in adamları da boş durmamış, haber almışlardır. Yezid, sertlik yanlısı Ubeydullah bin Ziyad'ı Kufe'ye göndererek Numan bin Bişir'i görevden almıştır. Ziyad'ın babası da Kufe'de vali iken sertlik yanlısıydı; Muaviye onun ölümünden sonra Ensar'ın güvenini kazanmak için Numan bin Bişir'i tayin etmişti, ancak Yezid onun yumuşaklığının merkezi kontrolü kaybettireceğini düşünerek değiştirdi. Ubeydullah bin Ziyad kılık değiştirerek Kufe'ye girmiş ve hakimiyetini sağlamıştır. Rivayetlere göre, Hz. Hüseyin'e doğrudan biat eden 10.000 ila 30.000 civarında kişi olduğu söylenir. Müslim bin Akil bu haberleri Hz. Hüseyin'e bildirerek acilen gelmesini istemiştir. Hz. Hüseyin, Abdullah bin Abbas, kardeşi Muhammed el-Hanefiye ve Abdullah bin Ömer gibi bazı isimlerin "gitme, bu doğru değil" uyarılarına rağmen yola çıkmıştır. Ziyad bin Ebih Kufe'ye geldikten sonra mescitte yaptığı şiddetli konuşma ve tehditlerle, Hüseyin'i çağıran Kufelilerin bir anda kaçışmasına ve Yezid'in tehditlerine boyun eğmelerine neden olmuştur.

Bu acı dolu süreçte Müslim bin Akil yakalanıp öldürülmüştür. Ubeydullah'a Müslim'in yerini bildiren kişi, görünen o ki Hz. Ali'nin tarafında yer alsa da Ali'yi tahkime zorlayan Eşas bin Kays'ın oğlu Muhammed olmuştur. Muhammed, Müslim'i "Senin adına validen af aldım, sana bir şey demeyecek" diyerek Ubeydullah'ın yanına götürmüş, Ubeydullah da Müslim ve destekçisi Hanibi bin Urve'nin kellesini uçurarak meydanlarda teşhir ettirmiş, böylece muazzam bir korku salmıştır. Müslim, öldürüleceğini anlayınca son isteği olarak, daha sonra Kerbela'nın komutanı olacak olan Ömer bin Sa'd'ı vasi tayin etmiş ve Hz. Hüseyin'e gelmemesi için haber göndermesini istemiştir. Müslim, Kufe'ye gelip iki aylık faaliyetten sonra öldürüldüğünde, Hz. Hüseyin de yola çıkmıştı; rivayetlere göre Müslim Zülhicce'nin 8'inde, Hüseyin ise Arife günü olan Zülhicce'nin 9'unda yola çıkmıştır. Hz. Hüseyin Kadisiye yakınlarına geldiğinde Müslim'in öldürüldüğünü duymuş ve geri dönmek istemiş, ancak Müslim'in yakınları ve çocukları "Babamız senin için yola çıktı, öldürüldü, hayır dönmeyelim" diyerek onu yola devam etmeye zorlamışlardır. Aslında Hz. Hüseyin, yanında savaş amacıyla hiçbir silah olmadan yola çıkmıştı; sadece bazı yol silahları vardı ve kafilede ailesi ve yakınlarıyla birlikte takriben 500 kişi bulunuyordu. Ancak Kerbela'ya (o dönemde Taf olarak bilinen bölgeye) gelindiğinde, yoldaki katılımlarla birlikte epey bir cemaat oluşmuştu. Burada yolu kesilmiş, halkın Ubeydullah bin Ziyad'ın Kufe valisi atandığını duyması üzerine Hz. Hüseyin'den ayrılmasıyla ordusu iyice zayıflamış ve yanında takriben 100 kişi kalmıştır. Ubeydullah bin Ziyad, Hur bin Yezid'i 1000 kişilik bir orduyla üzerine göndermiş ve Hüseyin'i izlemesini istemiştir. Kerbela'ya gelindiğinde, Ubeydullah "Buradan ileriye sokma, burada durdur" emrini göndermiştir. Yapılan görüşmelerde Hur bin Yezid, Hüseyin'den boyun eğmesini ve Ubeydullah'ın yanına götürülmeyi istemiş, Hüseyin ise kabul etmemiştir. Sonuç olarak, 10 Muharrem'de Hz. Hüseyin ve etrafındaki yaklaşık 18 yakını, aralarında 6 kardeşi, Hasan'ın üç oğlu, kendisinin iki oğlu, Müslim'in üç kardeşi ve bir çocuğu olmak üzere katledilmiştir. Bu olaydan kurtulanlardan biri de Ali bin Hüseyin, yani Ali Zeynel Abidin'dir.

Harre Vakası ve Mekke Kuşatması: Yezid'in Acımasız Yüzü

Bu elim hadisenin ardından, sadece Hüseyin'in değil, diğer kurbanların da kesik başları alınarak Kufe'ye, oradan da esirlerle birlikte Şam'a Yezid'e gönderilmiştir. Yezid, tansiyonu düşürmek için esirlere iyi davranmış, insani muamelede bulunmuş ve ihsanlarda bulunmuştur. Ancak kaynaklar, Yezid'in Ubeydullah bin Ziyad'ı görevden almaması nedeniyle Kerbela olayındaki Yezid'in tavrını "istemem ama yan cebime koy" olarak yorumlamaktadır; zira Yezid, Hüseyin hareketinin engellenmesindeki sertlik yanlısı politikanın baş sorumlusuydu. Yezid'den sonraki en önemli muhalif isim Mekke'deki Abdullah bin Zübeyr'di. Hz. Hüseyin öldürüldüğünde, bazıları onu Hüseyin'i fazlasıyla teşvik etmekle ve kendi yolunu açmakla eleştirmiştir.

Medine'de ise Hz. Hüseyin'in öldürülmesiyle Yezid'e olan muhalefet daha da şiddetlenmiştir. Yezid, Medinelilerin tansiyonunu düşürmek için daha önce Kufe valiliği yapmış olan Numan bin Bişir'i Medine'ye göndermiş, uzlaşma tekliflerinde bulunmuş, bol ihsanlarla halkı kendi yanına çekmeye çalışmıştır. Hatta Medine eşrafından kişileri Şam'a davet ederek onlarla görüşmek istediğini belirtmiştir. Muhalefetin başında yer alan Abdullah bin Hanzala, sekiz oğluyla birlikte Şam'a gitmiş ve Yezid'i görmüşlerdir. Ancak Yezid'in sefih hayatı, eğlenceye düşkünlüğü ve haramlara bulaşması nedeniyle kendisinde hiç olumlu bir intiba uyandırmamış, olumsuz bir şekilde dönmüşlerdir. Bu arada Yezid, Abdullah bin Hanzala ve oğullarına her birine 100.000 dirhem vererek onları "satın almak" istemiş, ancak heyet döndükten sonra muhalefeti daha da sertleştirerek sürdürmüştür. Yezid'in halifeliğe yakışmadığı, eğlenceye düşkün olduğu ve haramlara bulaştığı haberleri halk nezdinde büyük bir infiale neden olmuştur. Muhalefetin bir de ekonomik boyutu vardı; Muaviye döneminden itibaren kamu arazilerinin (savafi araziler) Emevilere verilmesi Medine halkını rahatsız ediyordu. Sonuç olarak, Abdullah bin Hanzala'nın liderliğindeki Medine halkı Yezid'e biat etmeye başlamış ve Mervan ile onunla birlikte olan Emevileri kuşatmışlardır. Mervan'ın yardım istemesi üzerine Yezid, yaşlı ve hasta olan Müslim bin Akaba'yı yaklaşık 12.000 kişilik bir kuvvetle Medine'ye göndermiştir. Bu ordu, Medine halkını kılıçtan geçirmiş, şehir üç gün boyunca yağmalanmıştır. Bu olay tarihe "Harre Vakası" olarak kapkara bir leke olarak geçmiştir. Kızların ve kadınların ırzına tecavüz edilmiş, "Evlad-u Harre" (babasız nesil) adı verilen bir nesil doğmuştur. Yezid bu olayı, Bedir'de Mekkelilerin ileri gelenlerini, yani Emevilerin ileri gelenlerini Medinelilerin öldürmesinin intikamı olarak görmüştür. Yezid'e biat edip sonra biatını bozan muhacir kökenliler, Yezid'in kölesi olmak koşuluyla yeniden biat ettirilmişlerdir.

Harre'den sonra ordu, son hedef olan Abdullah bin Zübeyr'e yönelerek Mekke'ye gitmiştir. Ancak Mühellele mevkiine gelindiğinde ordu komutanı Müslim bin Akaba vefat etmiş, yerine Husayn bin Nümeyr geçerek Mekke'yi kuşatmıştır. Kuşatma yaklaşık 64 gün sürmüş, ancak bu arada Yezid'in ölümü gelince kuşatma kaldırılmıştır. Husayn bin Nümeyr, Abdullah bin Zübeyr'e Şam'a gelmesini ve kendisine biat edeceğini teklif etmiş, ancak Zübeyr güvenlik gerekçesiyle bu teklifi kabul etmeyerek Mekke'de kalmayı tercih etmiştir. Ordu çekildikten sonra Abdullah bin Zübeyr Kabe'yi tamir etmiştir.

Yezid'in Kişiliği ve Tarihe Bıraktığı Miras: Bir Felaketin Anatomisi

Yezid'in 3 yıl 6 ay süren halifelik dönemi, Kerbela, Harre ve Mekke'nin kuşatılması gibi son derece olumsuz olaylarla tarihe geçmiştir ve bu olaylar halk nezdinde Yezid'e olan nefreti daha da tetiklemiştir. Kuzey Afrika'da da işler iyi gitmemiş, başlangıçta elde edilen başarılar Berberi ve Bizans işbirliği nedeniyle kaybedilmiş, Kayravan düşmüştür. Kıbrıs ve Rodos adalarındaki birlikler tahliye edilmiş, yaz kış seferleri durmuş, iç karışıklıklar başlamış ve adeta bir felakete doğru sürüklenilmiştir. Yezid bu dönemde sert tedbirler alarak idareye hakim olmaya çalışmıştır. İdari olarak babasını örnek almış, onun valilerini ve bürokratlarını değiştirmemiş, onlara geniş yetkiler vermiştir. Bazı imar faaliyetleri de olmuş, kanallar açtırarak tarımın gelişmesine katkıda bulunmuş ve bu nedenle "el-Mühendis" lakabıyla anılmıştır.

Yezid, iri yapılı, içkiyi seven, av ve eğlenceye düşkün birisiydi. Cesur, acımasız ve oldukça cömertti. Çocukluğu annesinin kabilesinde geçtiği için Bedevi hayatını, gece eğlencelerini, şarkıları ve şiirleri iyi bilirdi. Şair yönü vardı, kendi şiirleri bulunurdu ve dönemin şairlerini (Ahtal, Miskin, Raien Nümeyir gibi, hatta Hristiyan kökenli Ahtal'ı bile) himaye ederdi. Onun şiirleri Merzubani tarafından bir divan olarak toplanmış, Salahaddin Müneccid ise "Şioru Yezid bin Ebu Süfyan" adlı bir kitap yazmıştır. Hükümdar şair olarak da bilinirdi. Harre ve Kerbela ile ilgili şiirlerinde bu olayları "Bedir'in intikamı" olarak gördüğünü ifade eden dizeleri olduğu söylenir. Ata binmeyi, silah kullanmayı (kılıç, ok) severdi. Hayvanlara özel ilgisi vardı; sarayında yarış atları, av köpekleri, hatta özel bir makamı olan ve bir eşek tahsis edilen bir maymunu olduğu anlatılır. Zamanının çoğunu musiki ve şairlerle, eğlence meclislerinde geçirirdi. İçki içmesi nedeniyle ilk içki içen halife olarak, hatta "sarhoş" lakabıyla da anılmıştır. Fesahat ve belagat yönünden güçlü, dönemin güçlü şairlerinden sayılmıştır.

Yezid'in 3 yıllık halifeliği, Müslümanların gönlünde, benliğinde, zihninde ve kalbinde kapanmayacak derin yaralar açmıştır. Prof. Dr. İsrafil Balcı'nın çarpıcı tespitiyle; birinci yılda Kerbela, ikinci yılda Harre, üçüncü yılda ise Kabe'nin mancınıklarla kuşatılması gibi her yıla ayrı bir hüzün, kan ve gözyaşı bırakmıştır. Özellikle Harre'de Resulullah'ın ashabının büyük bir kısmı kılıçtan geçirilmiş, iddialara göre 10.000'den fazla kız ve kadının ırzına geçilmiştir, ki bunlar abartılı olsa da vahşetlerin onun döneminde yaşandığı sabittir. Adı tarihte her zaman kötü bir şekilde anılmış, Sünni gelenekte Muaviye gibi sahabe olan babası olumlu karşılansa da Yezid hiçbir zaman sevilmemiş ve benimsenmemiştir.

Tarihin acı dolu sayfalarında, Yezid'in ismi bir lanet olarak kalmıştır. Şam'a geldiğinde Yezid'in görkemli kabrini gören Timur'un dahi rahatsız olduğu, kabrini açtırıp kemiklerini tahrip ettirdiği, toprağını Kızıldeniz'e döktürdüğü, hatta üzerine işettiği ve ordusuna da işlettiği, İbn Abrahşah'ın ise mezarın dışkıyla doldurulduğunu iddia ettiği rivayet edilir. Tüm bu anlatılar, Yezid'in Bedevi kökenlerinden gelen dini kaygısızlığına, Şam'daki lüks hayatına ve eski kabile geleneklerini sürdürmesinden kaynaklanan acımasızlığına işaret etmektedir. Yezid, cömert ve babasının politikasını sürdürmeye çalışan bir yönetici olsa da, muhalif olanlara karşı hiç gözünün yaşına bakmamış, sertlik yanlısı adamlarla demir yumrukla idareye hakim olmaya çalışmış ve bu bağlamda Müslümanların lanetle andığı bir isim olmuştur. Yezid'in iyi yönlerinin dahi bu kadar kanlı olayın gölgesinde kalması ve isminin hiçbir zaman sevilerek anılmaması, tarihin onu nasıl acımasızca yargıladığının en çarpıcı, en yürek burkan ve asırlar süren, belki de ebediyen kapanmayacak olan yaranın ta kendisi olduğunu gözler önüne sermektedir.