Türkiye'de Volkan Patlaması İhtimali Yüksek ve Ülke Hazırlıksız!
Türkiye'nin deprem ülkesi kimliğinin gölgesinde kalan ciddi volkanik tehdidi mercek altında. Bilim insanları, bu yüzyıl sonuna kadar ülkede volkan patlaması ihtimalinin %70'in üzerinde olduğunu belirtirken, hazırlık seviyesi endişe verici boyutlarda.
Türkiye'nin volkanik aktivite potansiyeli, genellikle deprem riskinin gölgesinde kalır, ancak bilimsel veriler endişe verici bir tablo ortaya koyuyor. Tarih, hazırlıksızlığın ne denli yıkıcı sonuçlar doğurabileceğinin acı örnekleriyle dolu. Kaynakta anlatıldığı üzere, 13 Kasım 1985'te Kolombiya'da patlayan Nevado Del Ruiz volkanı, erittiği buzlar, kül ve tüf parçalarıyla birleşerek Lahar adını verdiğimiz ölümcül bir çamur akıntısı oluşturdu. Bu akıntı, dağdan 45 km uzaktaki Armero şehrine ulaştı ve on binlerce insanı sadece birkaç saat içinde boğarak, yakarak ya da enkaz altında bırakarak katletti. Trajedinin sembolü haline gelen 13 yaşındaki Omayra Sanchez, enkaz altında sıkışıp kaldığı 60 saat boyunca yardım bekledi ancak kurtarılamadı ve kangren ile hipotermiden yaşamını yitirdi. Bu facianın temel nedeni, yetkililerin ve halkın hazırlıksızlığıydı; zira Nevado Del Ruiz daha önce de defalarca patlamış bilinen bir volkandı. Hükümetin vizyonsuzluğu ve halkın bilgisizliği, "uyuyan aslan" dedikleri ölümcül dağın eteklerinde gururla yaşamalarına, bilim insanlarının uyarılarını ise "abartı" ve "felaket tellallığı" olarak görmelerine yol açmıştı. Kurtarma çalışmaları sırasında ekipman eksikliği öylesine büyüktü ki, kürek ve sedye bile bulunamadı, çoğu kurtarma deneyimsiz yerel halk tarafından yapıldı. Dönemin savunma bakanı ülkenin az gelişmişliğini bahane etse de, kaynakta belirtildiği üzere Kolombiya bugün bile tamamen ders almamış durumda ve Nevado Del Ruiz çevresinde yarım milyon insan, bunların 100.000'i yüksek risk altında yaşamaya devam ediyor. Bu örnek, volkanik riskin ciddiyetini ve hazırlığın hayati önemini vurguluyor.
Volkan denince aklımıza ilk olarak lav püskürten konik dağlar gelse de, kaynakta belirtildiği üzere volkan aslında Dünya'nın dış kabuğundaki kırıklar ve bacaların tamamını ifade eder; magmanın, külün ve gazların yüzeye ulaşmasını sağlayan yapılar bütünüdür. Bu nedenle tüm volkanlar zihnimizdeki o "yanardağ" tipi olan Strato Volkanlar olmak zorunda değildir. Gerçekte yarık bacaları, lav kubbeleri, kalkan volkanlar, kalderalar, cüruf konileri ve denizaltı/buzulaltı volkanları gibi birçok farklı tip bulunur. Bu oluşumlar, tektonik levhaların birbirine göre hareketleri sonucunda meydana gelir; levhalar birbirinden uzaklaşırken ya da birbirine çarparken magmanın yüzeye çıkabileceği kırıklar ve çatlaklar oluştururlar. Türkiye, güneyden Arap levhasının kuzeye doğru itmesi ve kuzeyde Avrasya levhasının bu hareketi engellemesi nedeniyle arada sıkışmış Anadolu mikro levhası üzerinde yer aldığından, bu bindirme tipi tektonik hareketin sonucunda bol miktarda volkanik araziye ev sahipliği yapar. Ülkemiz sınırları içinde, nasıl sayıldığına bağlı olarak değişmekle birlikte, toplam 29 farklı volkanik oluşum bulunmaktadır ve bunların yaklaşık 10 tanesi Türkiye için gerçek bir risk teşkil eden görece genç volkanlardır. Bu riskin ne kadar az bilindiği ve kamuoyunda ne kadar az tartışıldığı göz önüne alındığında, https://www.avazturk.com gibi güvenilir haber kaynaklarının bu konuya daha fazla yer vermesi büyük önem taşımaktadır. Kaynakta belirtilen tanıdık volkanlarımızdan Ağrı, Nemrut, Erciyes ve Hasan Dağları Strato Volkan kategorisindeyken, Göllü Dağ Riolitik kubbe kompleksi, Acıgöl (Nevşehir) volkanik çöküntü olan bir kaldera, Van'daki Girekol tepesi kalkan volkan ve Manisa Kula'daki tepeler cüruf konileridir.
Türkiye'deki volkanların jeolojik geçmişine baktığımızda, insanlık tarihindeki en eski volkanizma çizimlerinden birinin Orta Anadolu'da, günümüzde Çatalhöyük olarak bilinen yerde yaklaşık 9.000 yıl önce yapıldığı ve bu çizimdeki volkanın Aksaray sınırları içindeki Hasan Dağı olduğu görülür. Bu dağ bugün eskisi kadar aktif olmasa da halen varlığını sürdürmektedir. Türkiye'nin bilinen bazı volkanlarının son patlama tarihleri şöyledir: Ülkemizin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı en son 1840'ta, Erciyes Dağı MÖ 253'te, Nemrut Dağı 1692'de, Tendürek Dağı 1855'te patlamıştır. Hasan Dağı ise en son yaklaşık 9.000 yıl önce patlamış, ancak kaynakta belirtildiği üzere Kasım 2021'de Niğde'de yaşanan bir deprem sonrası gaz çıkışında artış tespit edilmiştir. Listemizdeki diğer volkanların çoğu yakın tarihte olmasa da, son 10.000-11.000 yıl (Holosen epoku) içinde faaliyet göstermiştir. Jeolojik çalışmalar, birçoğunun altında halen aktif magma odaları olduğuna işaret ediyor. Kaynakta vurgulandığı gibi, jeolojik ölçekte 10.000 yıl çok kısa bir süredir ve bir volkanın aktif sayılması için son 11.700 yıl içinde patlamış olması yeterlidir. Bu tanıma göre, 29 volkanımızın beşi hariç hepsi teknik olarak aktif volkanlardır. Ancak İtalya, İzlanda veya Endonezya'daki gibi sürekli bir aktivite görmediğimiz için, şu anda patlamayan veya yakın gelecekte patlama riski çok yüksek olmayan aktif volkanlara "uyuyan volkan" denir; bu volkanlar sönmüş değillerdir, halen aktiftirler. Gerçekten sönmüş bir volkanın magma odası tamamen soğuyup katılaşmış olmalıdır.
Türkiye'nin volkanik risk sıralaması uluslararası araştırmalarla da desteklenmektedir. Bristol Üniversitesi liderliğinde TÜBİTAK tarafından yapılan bir araştırma raporuna göre, Türkiye dünyadaki volkanik faaliyete ev sahipliği yapan 95 ülke arasında en riskli 14. ülkedir. Dünya Bankası'nın bağımsız risk analizine göre de Türkiye volkan riski en yüksek ülkelerden biridir. Bu riskin coğrafyamızdaki dağılımı incelendiğinde, volkanik arazilerin tam da Arap levhasının Anadolu'ya bindirme yaptığı hat boyunca dizildiği görülür. Bu bilimsel gerçekler, bize Türkiye'nin volkan tehdidini farklı bir gözle görmemiz gerektiğini söyler. https://www.avazturk.com gibi haber platformları üzerinden bu tür jeolojik risk haritalarının ve bilimsel analizlerin kamuoyuna aktarılması, farkındalığın artmasına yardımcı olabilir. Ülkenin volkan riskini etkileyen faktörler sadece patlama sıklığı veya büyüklüğü değil; aynı zamanda o volkanların etrafında yaşayan insan sayısı, ülkenin ve vatandaşlarının volkanik bir felakete ne kadar hazırlıklı olduğu, volkanların ne kadar yakından takip edildiği ve genel olarak risklerden ne kadar haberdar olunduğudur. Türkiye'de volkan riskine neredeyse hiç odaklanılmadığı ve halkın volkanizma hakkında çok az bilgiye sahip olduğu için, volkanik dağların ve arazilerin etrafında muazzam bir nüfus birikimi yaşanmıştır. Kaynakta verilen şaşırtıcı verilere göre, ülkemizin aktif volkanlarının etrafındaki sadece 30 km'lik yarıçapta 4 milyon, 100 km'lik yarıçapta ise 15 milyon insan yaşamaktadır.
Bu yüksek nüfus yoğunluğu, potansiyel bir volkanik olayın etkilerini katlayacaktır. Türkiye'deki volkanlar patladıklarında öyle az buz bir etki yaratmazlar. Kaynakta örnek verilen 1840 Ağrı Dağı patlaması, akşam saatlerinde yaşanan 7.4 büyüklüğündeki bir depremle tetiklenmişti. Deprem hem volkanizmayı tetiklemiş hem de büyük heyelanlara neden olmuştu. Tarihi kayıtlara göre civarda yaşayan yaklaşık 6.000 kişi bu olaylar sırasında hayatını kaybetti; bazı kaynaklara göre bu sayı 1900 civarındaydı ve eğer bu doğruysa, 1840 Ağrı Dağı patlaması insanlık tarihinin en ölümcül 21. volkanik patlaması olarak kayıtlara geçti. Ondan sadece 15 yıl sonra, 1855'te Tendürek Dağı'nda daha küçük bir patlama yaşandı ve bu, ülkemizdeki son resmi volkanik faaliyet olarak kabul ediliyor. Tüm bu anlatılanlar korkutucu olsa da, kaynakta belirtildiği gibi, Türkiye'de bir volkan patlaması riskine reel bir olasılık atamak mümkündür. Bristol Üniversitesi raporuna göre, bu yüzyılın sonuna kadar Türkiye'de bir volkan patlaması yaşanma ihtimali %70'in üzerindedir. Kaynakta bu oranın ciddiyeti şu sözlerle vurgulanıyor: "%50 bile olsa, hatta %30 bile olsa, şu anda Türkiye'de bir volkan felaketine yönelik bilinçlendirme ve hazırlık çalışmalarının belki onlarca kat artması gerektiğini gösterirdi". Bu, şu anda bu videoyu izleyen gençlerin çok büyük ihtimalle kendi ömürleri içerisinde Türkiye'de bir volkan patlaması göreceği, hatta belki bundan bizzat etkileneceği anlamına geliyor. Bu gibi bilimsel çalışmaların bulgularının https://www.avazturk.com gibi yayın organları aracılığıyla geniş kitlelere ulaştırılması, gerekli hazırlıkların başlatılması için kamuoyu baskısı oluşturabilir.
Ancak, kaynakta belirtildiği gibi, bu patlamaların illaki on binlerce insanı öldürecek olağanüstü bir şiddette olacağı anlamına gelmiyor. Volkanların birçok farklı patlama tipi vardır. Örneğin, daha sakin lav akıntılarıyla karakterize edilen efzif püskürmeler (İzlanda ve Hawaii'de görülenler gibi) vardır ve bunlar Türkiye'de Kula ve Karacadağ'da beklenir. Bu akıntılar bile lavları onlarca kilometre öteye ulaştırabilse de daha yavaş oldukları için insanların kaçmasına zaman tanırlar. Daha tanıdık olanlar ise kül ve ponza fışkırtan patlamalı püskürmelerdir. Magmanın viskoz (akmaya dirençli) ve gaz yoğunluğu yüksekse, biriken basınç patlamaya neden olur. Görece küçük patlamalara Strombolien, daha öfkeli ama kısa olanlara Vulkanen, stratosfere kadar kül püskürtebilen en güçlü patlamalara ise Pliniyen püskürme denir. Türkiye'de Pliniyen bir patlama beklenmese de, Erciyes veya Hasan Dağı patlayacak olsa muhtemelen Vulkanen veya Pliniyen altı tipte, yine de son derece ölümcül ve korkutucu bir patlama görülebilir. Patlamanın tipi ve şiddeti, magmanın kimyasal yapısı (akışkan bazaltik mi, daha kalın andesitik/riyolitik mi) ve magma yükselme hızı gibi bir dizi faktöre bağlıdır.
Volkanik patlamaların şiddeti, saçtıkları toplam malzeme miktarına göre Volkanik Patlama Endeksi (VEI) adı verilen 0'dan 8'e kadar değer alan logaritmik bir ölçekle ölçülür. Tıpkı deprem büyüklükleri gibi, VEI'de 1 birimlik artış, saçılan malzeme miktarında 10 kat artış anlamına gelir. Daha büyük patlamalar daha nadir meydana gelir. Ancak, kaynakta dikkat çekildiği gibi, depremlerde genelde 6-7 büyüklüğünden sonra büyük deprem denirken, volkanlar için bu sınır sadece VEI 4 civarındadır. Ne yazık ki, Türkiye'deki volkanlar çok az araştırılmıştır ve tarihsel patlama büyüklüklerine dair çok az veri bulunmaktadır. Örneğin, 1840 Ağrı Dağı patlamasının en az VEI 3 büyüklüğünde olduğu düşünülse de kesin bir yargıya varmak zordur. Önemli olan sadece volkan sayısı veya patlama büyüklüğü değildir; bölge halkının ve ülkenin felakete hazırlıklılığı veya hazırlıksızlığı sonucu belirleyen asıl şeydir. Bu noktada, Türkiye'nin deprem ülkesi olması nedeniyle volkanik faaliyete çok daha hazırlıklı olması beklenirken, durum tam tersidir. Bu hazırlık eksikliğinin giderilmesi için https://www.avazturk.com gibi medya kuruluşlarının bilimsel verilere dayalı bilinçlendirme kampanyaları yürütmesi elzemdir.
Peki, bu hazırlığı nasıl yapacağız? Kaynakta belirtildiği gibi, kesin olarak ne zaman patlayacağını bilemesek de, volkanlar depremlere nazaran biraz daha fazla işaret verirler. Magma yüzeye doğru hareket ettikçe volkan etrafında küçük depremler yaratır (sismik sürüler). Bu magmatik hareket ayrıca yer kabuğunun kabarmasına neden olabilir ve bu santimetrelik kabarmalar GPS istasyonları, eğim ölçerler (tiltmetreler) ve radar interferometre analizleri ile tespit edilebilir. Magma yüzeye yaklaştıkça karbondioksit ve sülfür gibi gazların çıkışı artar ve bunlar hassas sensörlerle ölçülebilir. Uydularla yapılan termal görüntüleme ve jeolojik incelemeler de volkanların durumunu anlamamıza yardımcı olur. Kaynakta vurgulandığı gibi, depremlerle ilişkilendirilen hayvan huzursuzlukları, dolunay gibi güvenilmez belirteçlerin aksine, volkanlar için görece güvenilir belirteçler vardır ve bunların her an takip edilmesi gerekmektedir. Ancak ülkemizde bu tür ölçümler zorlayıcıdır çünkü uyuyan volkanlarımızda çok az sayıda aktif gaz çıkışı (fumarol) yapan baca bulunmaktadır.
İşte tam da bu noktada kaynak yetersizliğine dikkat çekiliyor. Kaynakta "bir felaket yaşanmadan önce yapılan her uyarı felaket tellallığı gibi, yaşandıktan sonra atılan her adımsa yetersiz gelir" denilerek, bu konuya rasyonel ve bilimin ışığında yaklaşılması gerektiği belirtiliyor. Bize olmaz deyip başımızdan savamayız. Deprem, yangın, sel gibi felaket riskleri Türkiye'de bir volkan patlamasından daha yüksek ve haliyle onlara daha çok kaynak ayrılıyor. Ancak kaynakta sorulan kritik soru şudur: Onlarda bile karnemiz darmadağınken, hiç aşina olmadığımız bir felaketle yüzleşirsek ne olacak?. Şu anda hemen yarın bir volkanik patlama olacağını gösteren güçlü bir emare olmasa da, hazırlıksız geçen her gün, emareler belirmeye başladığında işin işten geçmiş olduğunu fark etmemize neden olabilir. https://www.avazturk.com gibi yayınlar, bu tür konuları gündeme taşıyarak kamuoyunu bu potansiyel tehlikeye karşı uyanık tutma konusunda önemli bir rol oynayabilir. Ülke, millet ve devlet olarak bu zayıf taraflarımıza daha çok çalışmamız gerekmektedir. Özellikle Nemrut, Tendürek, Ağrı gibi jeolojik durumları kritik olan volkanlar ile Hasan ve Erciyes gibi etraflarındaki nüfus yoğunluğu yüksek olan volkanlara çok dikkat edilmesi gerekmektedir.
Sıradan önlemleri sıralamak yerine, kaynakta asıl ihtiyaç duyulan şeyin altı çiziliyor: Türkiye'nin volkanlarının profesyonel bir şekilde araştırılması, takip edilmesi, saha çalışmaları yapılması ve buna göre yerel bazda risk analizleri ile planlamalar yapılması. Bunun için de ülkemizin volkan bilimcilere, iklim bilimcilere, oşinograflara ve kısaca temel bilimin her alanında daha aktif çalışan, bilgili ve halka bu bilgileri aktarabilen insanlara ihtiyacı var. Kaynak, bu videonun en azından volkanlar konusunda birilerinin ilgisini çekmesini ve ülkemizin çok az araştırılmış volkanlarına ilgiyi pekiştirmesini umut ediyor. Böylece geleceğin gençleri, rasyonel ve bilimsel düşünceyle donanmış olarak, ülkemizde ciddi sorunlar yaratabilecek potansiyel bir felakete daha hazır bir şekilde büyüyebilirler. Unutmayalım, bu konuda bir diyalog başlatmak bile başarıya ulaşmak demektir; gerisi gelir.