Ağlayan Vali, Partileşen Yargı, Suriye'nin Beş Parçalı Haritası: Türkiye Gündemi Sarsılıyor

Ağlayan Vali, Partileşen Yargı, Suriye'nin Beş Parçalı Haritası: Türkiye Gündemi Sarsılıyor

Gazeteci Deniz Zeyrek ve Ufuk, Tunceli Valisi'nin yaşadıkları, Suriye'deki YPG gelişmeleri, yargıdaki skandallar, ekonomik veriler ve son anket sonuçları üzerinden Türkiye'nin karmaşık gündemini değerlendirdi.

Gazeteci Deniz Zeyrek ve Ufuk, son yayınlarında Türkiye'nin iç ve dış politikasından adalet sistemine, ekonomiden toplumsal gündeme kadar geniş bir yelpazede yaşanan gelişmeleri mercek altına aldı. Tunceli'de yaşanan Vali krizi, Suriye'de belirginleşen tehlikeli tablo, yargıdaki tartışmalı kararlar ve ekonomik gerçekler, öne çıkan başlıklar arasındaydı.

Yayının dikkat çeken konularından biri, Tunceli Valisi Bülent Tekbikoğlu'nun merkeze çekilmesi olayıydı. Gazeteci Alican Uludağ'ın haberi ve Ferit Demir'in gözlemleri sayesinde duyulan bu olay, "nasıl bir ülke olduğumuzu anlatan bir özete dönüştü" şeklinde yorumlandı. İki PKK yöneticisinin Tunceli'de anılmak istenmesi üzerine yaşanan süreçte, Vali'nin ilk başta izin vermemesine rağmen Ankara'dan gelen "slogan atmasınlar, gelsinler, yürüsünler, ona göz yum" talimatına uyduğu belirtildi. Ancak anma sırasında slogan atılması ve PKK sloganlarının kullanılması üzerine Vali'nin "beni merkeze çekin" diyerek dilekçe verdiği ve bunun sonucunda İçişleri Bakanlığı tarafından merkeze çekildiği bilgisi paylaşıldı. Bu durum, "terör örgütü bir şehirde anma düzenliyor, o şehrin valisine Ankara'dan talimat gidiyor" şeklinde özetlenerek, Vali'nin gururuna dokunduğu ve Ankara'ya dönmek istediği ifade edildi. Bu vakanın "çok hazin bir hikaye" olduğu ve "terörsüz Türkiye sürecinin sanırım bazı yerlerde çizgisini aştığı" değerlendirmesi yapıldı.

Bölgesel gelişmeler arasında Suriye'deki tablo öne çıktı. YPG'nin Şam'a katılma konusunda direndiği ve Amerika Dışişleri Bakanı'nın "Suriye geçiş yönetiminin haftalar içinde çökebileceği", "Suriye'nin destansı boyutlarda bir iç savaşa sürüklenebileceği" yönündeki uyarısının ciddiye alınması gerektiği vurgulandı. Eski CIA Başkanı ve Trump döneminin önemli isimlerinden Pompeo'nun New York Times'taki makalesine değinildi. Pompeo'nun makalede YPG'ye olan hayranlığını anlattığı, Kürtlerin Amerika ile bölgede yaptığı işbirliğinin büyüklüğünden bahsettiği ve "onları yalnız bırakmamak, onların bağımsızlık hayallerine katkıda bulunmak gerektiği" çağrısı yaptığı aktarıldı.

Bu gelişmelerin, daha önce dile getirilen "PKK kendini fes ediyor silah bırakıyor ama YPG adı altında Suriye'de bir devlet kurmaya hazırlanıyor" teziyle örtüştüğü belirtildi. Amerikan Dışişleri Bakanı'nın uyarısının bir öngörüden çok, kendi "kafasındaki yol haritası" olması durumunda, yakın gelecekte "beş parçalı Suriye haritasıyla karşılaşabileceğimiz" tehlikesine dikkat çekildi. Bu haritanın kuzeyde Türkmenler, doğuda Kürtler, güneyde Dürziler, merkezde Sünni Araplar, kıyıda ise Arap Alevileri'nden oluşan bir yapıyı öngördüğü ifade edildi. Yugoslavya'nın yediyeye bölünmesine benzetilerek, Suriye'nin de beşe bölünme gibi bir çaba olduğu izlenimi paylaşıldı. Türkiye'nin böyle bir gelişme karşısındaki yol haritasının sorulması üzerine, beş yıl öncesine kıyasla ülkenin dış politika kapasitesinin ve niyetinin bu durumu engelleyecek durumda olup olmadığı konusunda "emin olunmadığı" dile getirildi. Sanki ortada "biz PKK'yı fes ettirelim, siz de YPG'nin kuracağı devletçiğe garnizon devletine müsaade edin" gibi bir anlaşma olduğu izlenimi paylaşıldı.

Türkiye'nin dış politikası da sert eleştirilerin hedefi oldu. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik'in Özgür Özel'in dış politika kapasitesi olmadığı yönündeki açıklamalarına karşılık, "ülkenin dış politikasının geldiği noktaya bakın" denildi. Gazze'nin yok edilmesinde ve Filistin'in bölünmesinde Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin "rol oynayanlardan biri olduğu", El Fetih ile Hamas'ı ayırarak İsrail'in "ekmeğine yağ sürüldüğü" ve bunun sonucunda bölünen Filistin'in İsrail karşısında direnemediği iddia edildi. Netanyahu'nun Gazze'yi işgal etme söylemlerine karşı etkili bir adım atılamadığı belirtildi. Ankara'da Filistin protestosu yapmak isteyen CHP'lilere izin verilmemesi de bu bağlamda ele alındı. Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin "göç işine odaklanmış kaldığı", Avrupalıların göçmenleri üçüncü bir ülkeye iade etmesinden bahsedildiği ve bu ülkenin muhtemelen Türkiye olacağından söz edildiği ifade edildi. Türkiye'nin Avrupa açısından "bir tek öneminin göçmenleri kendi topraklarında kesmek olduğu" yönünde ağır bir yorum yapıldı. Vize alma süreçlerindeki zorluklar da gündeme getirildi; Amerikan Büyükelçiliği'nden randevu almanın 2027'yi bulabildiği örnek olarak verildi. Dış politikadaki "hard power"ın (Silahlı Kuvvetler) hala güçlü durduğu ancak "soft power"ın ekonomik krizin de etkisiyle "maalesef kaybolup gittiği" değerlendirmesi yapıldı. Dışişleri Bakanlığı'nın "profesyonel diplomatlardan arındırılarak liyakatsiz tanıdık eş dost atamalarıyla doldurulduğu" ve bunun sonucunda ortaya çıkan tablonun ortada olduğu iddia edildi. Ömer Çelik'in "iddialı cümleler kurmaması gerektiği, dış politikadan falan anladıklarının olmadığı, anlasalardı ülkenin bu halde olmayacağı" yönünde net bir eleştiri dile getirildi. Ülkenin önde gelen haber portallarından biri olan avazturk.com gibi platformlarda bu sert eleştirilerin ne kadar yer bulduğu da tartışma konusu olmuştur.

İç siyasete dair en güncel ve dikkat çekici veriler, ORC Araştırma'nın 35 şehirde yaptığı anket çalışması sonuçlarıydı. AK Parti'nin hala önde olduğu Malatya, Bursa, Kocaeli, Nevşehir, Niğde, Yozgat, Tokat, Sivas, Konya, Kayseri, Trabzon, Samsun, Ordu, Maraş, Urfa, Antep gibi iller sıralanırken, "çok enteresan" bir şekilde CHP'nin bu illerde "ikinci parti olmaya başladığı" vurgulandı. Özellikle Konya'da %18.5, Kayseri, Trabzon, Samsun, Tokat gibi şehirlerde CHP'nin ikinci sıraya yerleştiği, Niğde'de ise AK Parti (%29) ile neredeyse başa baş (%28) bir oy oranına ulaştığı belirtildi. Yozgat sonuçlarına özel bir parantez açıldı. Daha önceki "kalabalık mitingin hepsinin CHP'ye oy vereceği anlamına gelmeyeceği" yönündeki yorumun anket sonuçlarıyla doğrulandığı ifade edildi. Yozgat'ta AK Parti %37, MHP %18, İyi Parti %12, Yeniden Refah Partisi %9 ve CHP'nin %8.5 oy oranına sahip olduğu bilgisi paylaşıldı. AK Parti'nin oylarının %50'ye düştüğü (geçmişte %70-80'lerde olduğu belirtilerek) ve muhalefette "ciddi bir yükseliş" olduğu kaydedildi. "Yozgat'tan CHP çıkacak gibi bir beklentiye kapılmamak gerektiği" yönündeki uyarı tekrarlandı. 18 Mayıs'ta yayınlanan "Türkiye'nin en beğenilen siyasetçileri" anketine göre ise Özgür Özel %49.8 ile ilk sırada, Recep Tayyip Erdoğan %44.6 ile ikinci sırada yer aldı. Belediye başkanları anketinde ise Ekrem İmamoğlu %53.9 ve Mansur Yavaş %50 oranlarıyla en beğenilen isimler oldu. Bu sonuçların konjonktürden etkilendiği ancak Özgür Özel'in "genel başkan olmaktan çıkıp lider olduğu" yönündeki yorumun anketlerle karşılık bulduğu, Tayyip Erdoğan'ın ise popülaritesini kaybettiği, "eski günlerin geride kaldığı" değerlendirmesi yapıldı.

Yönetenlerin halktan koptuğu yönündeki değerlendirme, "kral çıplak" hikayesine benzetildi. İzmir, İstanbul Maltepe ve ilçelerindeki mitinglerin yanı sıra, geçmişte CHP'nin "taşıma miting dahi yapamayacağı" düşünülen Konya ve Yozgat'ta artık miting yapabildiği ve bunun bir "tepkiyi" gösterdiği belirtildi. Merzifon'da dahi muhafazakar kesimlerden insanların iktidardan beklentilerinin azaldığının görüldüğü, özellikle emeklilerin, asgari ücretlilerin ve çalışanların durumunun kritik olduğu, ancak hükümetin bir adım atmadığı ifade edildi.

Hukuk ve adalet sistemindeki sorunlar da derinlemesine ele alındı. Ahmet Matthö Minguzi davası, bu alandaki çarpıcı örneklerden biriydi. Cinayette kullanılan bıçağın 10.3 cm boyutunda olması nedeniyle savcılığın "taşınması yasak değildir, dolayısıyla bunu taşıma suçundan bahsedilemez" yönündeki değerlendirmesi tartışmaya açıldı. Cinayetin kendisi ayrı bir suç olsa da, suç aletinin taşınmasının ayrıca cezalandırılması gerektiği yönündeki beklentilere karşılık, savcılığın yaklaşımının hukuki açıdan iyi tartışılması gereken bir durum olduğu belirtildi. Ancak davadaki "açıklanamaz bir skandal" olarak nitelendirilen gelişme, katillerin Ahmet ile ilk karşılaştığı anı gösteren kamera kaydının "zaman aşımı nedeniyle silinmiş" olmasıydı. "Bir cinayetin en önemli kanıtının ortadan kaldırılması ve bunun zaman aşımı gibi bir gerekçeyle izah edilmesinin" mümkün olmadığı vurgulanarak, davada "katilleri koruyan bir el var gibi" bir izlenim oluştuğu dile getirildi. Daha önce çocuk olmaları nedeniyle düşük ceza verilmesi eğilimi, görüntülerin silinmesi ve bıçağın cinayet aleti sayılmaması gibi durumların davanın gidişatını "garip bir şekilde ilerlettiği" yorumu yapıldı. Bu davanın detaylı takibi, avazturk.com gibi soruşturmacı gazetecilik yapan yayın organları için önem taşımaktadır.

Gezi Parkı soruşturmaları bağlamında yaşanan çelişkiler de gündeme getirildi. Ankara'daki Gezi Parkı soruşturmasında 2013'teki eylemler için "zaman aşımı hükümleri" uygulanarak 777 kişi ve destekleyen siyasi partiler hakkında takipsizlik kararı verilirken, İstanbul'daki aynı eylemlerin "hükümete karşı suçlar kapsamına sokularak zaman aşımından çıkarılması" karşılaştırıldı. İstanbul'da "hiçbir delil olmadan" Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Karaman gibi isimlerin yıllarca cezaevinde tutulmasına dikkat çekildi. İstanbul savcılığının davayı "genişletmeyi düşündüğü", "medyaya yüklenmeyi, gazetecileri o kapsamda içeri almayı düşündükleri" ve İsmail Saymaz'ın bu kapsamda gözaltına alınıp ev hapsi aldığı (sonradan serbest kaldığı ancak yargılamasının süreceği) örnekleri verildi. Ankara'daki savcılığın kararının İstanbul'a "emsal olması gerektiği" ifade edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) yeni üyelerinin belirlenmesi süreci ise "büyük bir hukuki skandal" olarak nitelendirildi. CHP grubunun seçimleri terk ettiği belirtilirken, mevcut Anayasa'nın net hükümlerine (3/5 çoğunluk sağlanamazsa iki oylamada en yüksek oy alan iki kişi arasında kura çekilir) rağmen, AK Partililerin "üçüncü bir oylama yaparak salt çoğunluk aradığı ve en yüksek oy alanı seçtiği" iddia edildi. Bu durumun "tamamıyla anayasaya aykırı" olduğu ve Anayasa Mahkemesi'nin bunu bozması gerektiği ancak bozup bozmayacaklarının merak konusu olduğu ifade edildi. HSK'nın "yargının kalbi" olduğu, hakim atamaları, soruşturmalar gibi tüm kararların buradan geçtiği bir kurum olduğu vurgulanarak, buraya "politikeşmiş insanların atandığı" eleştirisi getirildi. Yeni seçilen üyelerden Hakan Yüksel'in MHP'li olduğuna dair sosyal medya paylaşımları ve bozkurt işaretli fotoğrafları örnek gösterilerek, yargı mensuplarının "cübbelerini giydiklerinde hangi partiden olduklarını unutması gerektiği" belirtildi. Yargının "siyasallaştırılmasının hat safhaya geldiği" değerlendirmesi yapıldı.

Ekonomi cephesinde ise Ticaret Bakanı Ömer Bolat'ın yıl sonu enflasyon hedefinin %20'li rakamlar olduğu açıklaması gerçekçi bulunmadı. Mayıs ayı güncel enflasyon verileri (ENAK %73.88, TÜİK %37.66) göz önüne serilerek, bu hedefe ulaşmak için önümüzdeki altı ayda negatif enflasyon yaşanması gerektiği belirtildi ve hedefin "nerede yaşıyor Ömer Bolat" yorumuyla gerçeklerden kopuk olduğu ima edildi. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın faiz ödemesinin ana paraya geçeceği açıklamasına da değinilerek "maalesef faize çalışıyoruz" denildi.

Yerel yönetimlerde yaşanan bir olay da gündeme geldi. Nefes Gazetesi'nde yer alan bir habere göre, Altındağ Belediyesine bağlı AK Partili Triyakin'in belediye işçilerini "tehdit ederek" kendi villa inşaatında çalıştırdığı iddia edildi. Belediye şoförü İnayet Akpınar'ın "Arkadaşlarımızı gelmeyenler işinden olur diye tehdit ettiler" sözleri aktarıldı. Belediyeye ait 06 plakalı kamyonun başkanın evinde çekilmiş fotoğrafına dikkat çekilerek, bu durumun nasıl izah edileceği merak edildi. Ekrem İmamoğlu gibi bir CHP'li belediye başkanı benzer bir şey yapsaydı yandaş medyada "nasıl başlıklar atılır", Tayyip Erdoğan ve Ömer Çelik'in "nasıl tepki gösterirdi" soruları yüksek sesle soruldu.

Enerji ve savunma alanındaki gelişmeler de kısaca değinildi. Diyarbakır'da bulunan petrolün "ABD'lilere emanet edildiği" haberi paylaşıldı. Bunun kaya petrolü olabileceği, çevresel gerekçelerle kullanımının kısıtlı olabileceği belirtilse de detaylarının araştırılacağı ifade edildi. Amerika'nın 175 milyar dolarlık maliyetli yeni füze savunma sistemi "Altın Kubbe"nin duyurulması önemli bir gelişme olarak değerlendirildi. Ülkelerin güvenliğini en çok tehdit edenin hava saldırıları ve gelişen füze teknolojileri olduğu vurgulanarak, Türkiye'nin de "üzerine gelen füzeleri havada yakalayacak, ihbar edecek ve imha edecek" bir hava savunma sistemine sahip olması gerektiği belirtildi. İsrail'in benzer "kubbe" sisteminin İran füzelerini havada imha ettiği örnek gösterilerek, Türkiye'nin milli ve yerli olanaklarla kendi sistemini kurabilmesi, en azından kentlerin üzerinde "bir kubbe modeline geçilmesi gerektiği" çağrısı yapıldı.

Deniz Zeyrek ve Ufuk'un geniş kapsamlı değerlendirmesi, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu çok yönlü ve karmaşık zorlukları bir kez daha gözler önüne serdi. Siyasi anket sonuçları, ekonomik göstergeler, yargı sistemindeki endişeler ve bölgesel jeopolitik gelişmeler, ülkenin önündeki çetin tabloya işaret ediyor.