AKP'nin İç Sesleri, Değişen Medya Yüzleri ve Tartışmalı Keşifler

AKP'nin İç Sesleri, Değişen Medya Yüzleri ve Tartışmalı Keşifler

Siyasetin "temiz vicdanları"ndan medyada yaşanan dönüşüme, enerji keşiflerinin ekonomik anlamından PKK'nın sözüne güvensizliğe uzanan geniş yelpazede, Memduh Bayraktaroğlu'nun kaynaklardan derlenen dikkat çekici analizleri.

Siyasi atmosferdeki değişimler, medya etiği tartışmaları ve ülkenin gündemini meşgul eden konular, kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor. Son dönemde yapılan değerlendirmelerde, mevcut iktidarın geçmişten farklılaştığına, medya organlarının pozisyon aldığına ve bazı gelişmelerin ekonomik gerçekliğinin sorgulanması gerektiğine dair sert eleştiriler yer alıyor. Özellikle AKP'nin kuruluş dönemindeki bazı isimlerin durumu ve medya figürlerinin zaman içindeki duruş değişiklikleri mercek altına alınıyor.

AKP'nin "Temiz Vicdanları" Nerede Duruyor?

AKP'nin yönetim anlayışına dair önemli bir eleştiri, parti içinde bir dönem "temiz vicdan" olarak görülen isimlerin artık yönetimde veya etkin pozisyonlarda bulunmaması üzerinden yapılıyor. Kaynakta adı geçen isimlerden biri, AKP iktidara geldikten sonra en çok takdir edilen, beğenilen ve hakkı her zaman teslim edilen Profesör Naci Bostan. Naci Bostan, Meclis Grup Başkanvekilliği yapmış, "tertemiz, pırıl pırıl, dürüst, kavgadan nefret eden, her zaman uzlaşmayı tercih eden, siyasette farklı düşüncelere tahammülün şart olduğunu anlatan mükemmel bir insan" olarak tanımlanıyor. Ancak kaynakta belirtildiğine göre Naci Bostan'ın artık milletvekili yapılmadığı, fakat bir üniversiteye rektör olarak atandığı bilgisi yer alıyor.

Naci Bostan'ın bu "vicdanlı" duruşuna örnek olarak, ses sanatçısı Linet'in İsrail zulmüne tepkinin adresi olarak konserinin gösterilmesine itiraz etmesi gösteriliyor. Bostan, bu tür "kastını aşan eylemlerin Filistinlilere faydası değil zararı" olduğunu, "kaynağı ancak ve sadece kabilecilik olan konser engellemesinin asla kabul edilemeyeceğini" ifade etmişti.

Kaynak, bu tür bir çıkışın mevcut AKP içinden çok az kişi tarafından yapılabileceğini belirtiyor ve tam da bu nedenle AKP'nin oy kaybettiği yorumunu getiriyor. Naci Bostan gibilerin yönetimde olduğu, milletvekili ve grup başkanvekili olduğu dönemlerde AKP oylarının %50'ye yakın olduğu ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda kazanıldığı hatırlatılıyor.

Ancak şimdi durumun farklı olduğu, Naci Bostan gibi "vicdanlı, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesine iman etmiş, insanların dini, dili, rengi ne olursa olsun özgürlüklerini savunan" kişilerin yerinde, farklı bir profildeki isimlerin bulunduğu iddia ediliyor. Bu duruma örnek olarak, AKP'de Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olan bir kişinin, Naci Bostan'ın Linet yorumuna karşı "Sana ne lan Linet'ten" şeklinde bir tepki gösterdiği belirtiliyor. Aynı kişinin, geçmişte pek çok dönem grup başkanvekilliği yapmış, AKP'nin "temiz vicdanlı" isimlerinden Bostan'ı hedef alarak "istifa et", "Alın bunu oradan görevden" dediği aktarılıyor. Kaynak, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı'nın böyle bir tavır içinde olduğu bir ülkede demokrasiden, hukuktan, insan haklarından söz edilemeyeceğini ifade ediyor.

Enerji Keşifleri ve Ekonomik Gerçeklik Tartışması

Ülke gündemini meşgul eden bir diğer konu ise enerji keşifleri. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde Göktepe Üçkuyusu'nda 75 milyar metreküp doğalgaz bulunduğunu ve bunun ekonomik değerinin 30 milyar dolar olduğunu açıkladığı hatırlatılıyor. Ardından Enerji Bakanı'nın 41 milyon varil rezerv keşfedildiğine dair bir müjde daha verdiği belirtiliyor.

Ancak kaynak, bu keşiflerin gerçek ekonomik anlamının sorgulanması gerektiğini vurguluyor. 41 milyon varil petrolü çıkarmak için kurulacak tesise harcanacak paranın, bu rezervden elde edilecek gelire değip değmeyeceğinin bilinmediği ifade ediliyor. 75 milyar metreküp doğalgazın ise Türkiye'nin yalnızca bir senelik ihtiyacını karşılayabileceği, bunun ötesinde bu parayı harcamaya değmeyeceği yorumu yapılıyor. Bir iş kurma örneği üzerinden, harcanacak maliyetin elde edilecek gelire oranının kritik olduğu, sadece cironun değil, kârın önemli olduğu anlatılıyor. Kaynak, eğer petrol veya gaz geliri, onu çıkarmak için yapılacak harcamadan çok daha düşükse, bunda sevinilecek bir taraf olmadığını iddia ediyor.

PKK ve Güven Tartışması: "Köpek Kıçı Yemin Tutmaz" Deyişi

Terör örgütü PKK'nın silah bırakması ihtimali de kaynakta işlenen önemli bir konu. Bir şehit annesi olan Emine Bülbül'ün bu konudaki sözlerine yer veriliyor. Emine Bülbül'ün, eğer terör örgütü gerçekten silah bırakırsa ve kimsenin burnu kanamazsa, bir şehit annesi olarak bunu onaylayacağını söylediği aktarılıyor. Ancak aynı zamanda "Eğer boşluğa düşürüp 'evet biz silah bırakıyoruz' deyip de devam ederlerse o zaman ne olacak, bunların kalleşliğine akıl ermez, ben bırakacaklarını ummuyorum" diyerek derin bir güvensizlik ifade ettiği belirtiliyor. Yani Emine Hanım'ın terör örgütüne inanmadığı, yüreğinin ateşinin sönmeyeceği yorumu yapılıyor.

Kaynak, şehit annesi Emine Bülbül'ün bu "ummamakta" haklı olduğunu belirterek, babaannesinin "köpek kıçı yemin tutmaz torunum" dediğini aktarıyor. Terör örgütü üyelerinin verdikleri sözü tutacaklarına "ihtimal vermediğini", hatta bir "köpeğin kıçına daha çok inanacağını" ifade ediyor. Kaynak, 50 bin kişinin ölümünden sorumlu bir terör örgütünün verdiği söze güvenilemeyeceğini savunuyor ve şehit annesinin haklı olduğunu yineliyor.

Bu konu bağlamında, yazar Ahmet Hakan'ın da konuyu köşesine taşıdığı belirtiliyor. Ahmet Hakan'ın, teröre kurban verdiği 5 yaşındaki oğlu Eren'in annesi Ayşe Bülbül'ün (kaynakta Ayşe Hanım olarak geçiyor) yaşadığı büyük acıya rağmen, "yeter ki yeni şehit anneleri olmasın diye, yeter ki bundan sonra kan dökülmesin diye, yeter ki gözyaşları dinsin diye acısını içine gömüp PKK'nın silah bırakması meselesine olumlu yaklaştığını" yazdığı aktarılıyor. Ancak kaynak, Ahmet Hakan'ın şehit annesinin bu olumlu yaklaşımının bir şartı olduğunu (gerçekten silah bırakmaları) görmezden geldiği eleştirisini getiriyor. Ayrıca Ahmet Hakan'ın, bu işin Erdoğan'a yarayacağı veya bildiride Lozan'a laf edilmesi gibi siyasi mülahazalarla bu iş olmasın diye "mırın kırın ettiği" iddia ediliyor.

Medyanın Değişen Yüzü: Ahmet Hakan Örneği

Kaynağın en sert eleştirilerinden biri, bazı medya figürlerinin zaman içindeki pozisyon değişikliklerine odaklanıyor. Özellikle yazar Ahmet Hakan'ın 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sırasındaki ve sonrasındaki duruşu arasındaki fark vurgulanıyor.

Kaynak, Ahmet Hakan'ın Aydın Doğan'ın güçlü olduğu, iktidarın Aydın Doğan'a söz geçiremediği dönemlerde, 17-25 Aralık operasyonları için "Bu bal gibi de bir yolsuzluk operasyonudur, böyle darbe olamaz" dediğini hatırlatıyor. O dönemde Aydın Doğan'a ait gazeteler (Hürriyet, Milliyet, Posta) ve televizyonlar (Kanal D, CNN Türk) "gerçekten merkez medyacılık yaptıkları", haberi yorum yapmadan kamuoyuyla paylaştıkları, kimin ne kadar para aldığı, ayakkabı kutularından çıkan paralar, baba oğul konuşmaları gibi her şeyi anlattıkları ifade ediliyor. Kaynak, Ahmet Hakan'ın o dönemde Aydın Doğan'ın dediklerinin gereklerini yerine getirdiği, Erdoğan'ın dediklerini henüz yerine getirmediği, Erdoğan'ın otobüsüne ve uçağına binemediği, patronun muhalefet yapmayı özgür kıldığı için gazetedeki vicdan sahibi yazarların muhalefet yapmaktan korkmadığı bir tablo çiziyor.

Ancak kaynak, Aydın Doğan "çaptan düşünce" aynı Ahmet Hakan'ın nasıl değiştiğini gösteriyor. Ahmet Hakan'ın, 17-25 Aralık operasyonlarının amacının yolsuzluk olsa da bir "darbe girişimi" olduğunu söylemeye başladığı belirtiliyor.

Bu değişimin bir başka örneği, Yargıtay'a üye seçimi sırasında gündeme gelen isimlerden Ömer Faruk Aydıner üzerinden veriliyor. Ahmet Hakan'ın Ömer Faruk Aydıner ile tanışıp sohbet ettiğini ve onu "itimat telkin eden, ağırbaşlı, sorumluluk sahibi, şahsiyet sahibi bir hukukçu portresi" olarak gördüğünü, Aydıner'in 17-25 Aralık'ta ve 15 Temmuz'da üzerine düşen görevleri sonuna kadar yerine getirmiş bir "görev adamı" olduğunu yazdığı aktarılıyor. Kaynak ise burada bir tutarsızlığa dikkat çekiyor. Ahmet Hakan'ın "görevini yerine getirdi" dediği Ömer Faruk Aydıner'in, 17-25 Aralık'ta görev alan bir kişi olduğunu, yani Hakan'ın kendisinin "yolsuzluk operasyonu" dediği süreçte görev yapmış birini sonradan övdüğünü iddia ediyor.

Kaynak, bu tür duruş değişiklikleri sergileyen, "iktidardan, saraydan beslenen patronlar tarafından, kamu bankalarını kullanan patronlar tarafından gazeteleri ve televizyonları teslim edilen" kişilerden korkulması gerektiğini belirtiyor. Erdoğan'dan hayatı boyunca korkmadığını, korksaydı 40 defa yargılanmayı göze almayacağını ifade eden kaynak, bu isimlerin "çamur atacaklarını", hatta yapay zeka ile yapmayacakları şey olmadığını iddia ediyor. İBB Başkanı İmamoğlu'nun hapse atılmasının ardında da "yalan haber, dolan haber" gibi yöntemlerle bu isimlerin olduğunu öne sürüyor. Bu değişen medya manzarasında, gerçeği arayanlar için avazturk.com gibi platformlar farklı bir bakış açısı sunabiliyor.

Karamsarlığa Yer Yok: İyimserlik Çağrısı

Tüm bu eleştirilere ve tespitlere rağmen, kaynak karamsarlığa kapılmamak gerektiğini vurguluyor. "Enseyi karartmayın" diyerek, bütün samimiyetle her şeyin çok güzel olacağını söylüyor. Sadece "biraz bekleyeceğimizi" ekliyor. Dinleyicilerini/okuyucularını "kötümser kulübünden" çıkıp "iyimserler kulübüne" gelmeye davet ediyor. Kötümserliğin artması durumunda mevcut iktidardan kurtulamayabileceği uyarısını yapıyor ve İzmir'de yapılan mitingi, kötümserlerin akıllarını başlarına almaları için bir ders olarak görüyor. Endişe etmemek, kaygı duymamak, enseyi karartmamak ve her şeyin eninde sonunda güzel olacağına inanmak gerektiği mesajını vererek sözlerini tamamlıyor.