Bahçeli darbeye başladı! Erdoğan böyle gidecek!

Bahçeli darbeye başladı! Erdoğan böyle gidecek!

Medya karartmaları, yargı tutuklamaları ve şaşırtıcı siyasi dönüşümlerle sallanan Türkiye'de, perde arkasındaki "devlet aklı"nın büyük oyunu tüm dengeleri alt üst ediyor. Analistlerin şok edici öngörüleriyle geleceğin nasıl şekillendiğini bu detaylı haber

Türkiye siyaseti, son dönemde yaşanan şaşırtıcı gelişmelerle adeta nefes kesen bir tiyatro sahnesine dönüştü. Yaşanan medya karartmaları, belediye başkanı tutuklamaları ve en önemlisi, Cumhur İttifakı'nın içindeki kulislerde fısıldananlar, ülkenin kaderini belirleyecek büyük bir oyunun işaretlerini veriyor. Bu makalemizde, www.avazturk.com olarak edindiğimiz derinlemesine bilgilerle, görünürdeki sertleşen politikaların altında yatan gerçekleri ve siyasetin gizli ajandasını mercek altına alacağız. Siyasi arenada yaşanan her gelişmenin bir anlamı, her hamlenin bir stratejisi olduğunu gözler önüne seren bu çarpıcı analiz, Türkiye'nin geleceğine dair bilinen tüm varsayımları yerle bir edebilir ve yazımızın ilerleyen bölümlerinde çok daha fazlasını açığa çıkaracağız.

Son zamanlarda iktidar partisinin ana muhalefete karşı giderek sertleşen politikası devam etse de, bu sertleşmenin altında inanın çok önemli gerçekler yatıyor. Özellikle Milliyetçi Hareket Partisi liderinin söylemleri ve politikaları yakından takip edilirken, liderin mevcut devlet başkanıyla ilişkisi hakkında bugüne kadar birçok haber yapılmıştı. Ancak son dönemde dikkat çeken en önemli gelişmelerden biri, Milliyetçi Hareket Partisi lideri ile Cumhuriyet Halk Partisi liderinin arasındaki yakın temas oldu. Milliyetçi Hareket Partisi lideri, Ekrem İmamoğlu'nun duruşmalarının TRT'de canlı yayınlanması talebine yanıt olarak "biz de bu beklentinin makul ve meşru şekilde değerlendirilmesini bekliyoruz" dedi. Bununla birlikte, terörsüz Türkiye politikasının bir "devlet politikası" olduğunu ve "devlet başkanı da sorumluluk almalıdır" şeklinde konuştu. Bir yorumcuya göre, bu ifadeler mevcut devlet başkanına karşı açık bir restleşme anlamı taşıyor ve "ölmek var dönmek yok" mesajını iletiyor; zira "devlet de artık bu işin bitmesini istiyor".

Ülke, şu sıralar bir medya karartmasıyla karşı karşıya. Bir haber yorumcusu, bugün Sözcü TV'nin öğleden sonra kapanacağını, Halk TV'nin ise cezasının iptal edildiğini belirtti. Yine Adana Büyükşehir Belediye Başkanı'nın tutuklanması gibi olaylar da yaşanıyor. Bir yorumcu, bu tür çelişkili kararların halkın yargıya güven duymamasının net bir göstergesi olduğunu vurguladı. Demokratik hukuk devletinde böyle bir şeyin olamayacağını, her iki televizyon kanalına da canlı yayında konukların ettiği laflardan dolayı kapatma cezası verilmesinin yanlış olduğunu ifade etti. Kendisi, 25 sene önce benzer bir durumda kendi aleyhine dava açıldığını ancak televizyon kurumuna bir kuruş bile ceza verilmediğini hatırlatarak, o zamanlar Türkiye'de demokrasi olduğunu, şimdiki durumun ise "hukuksuz olmasının ötesinde siyasi ahlaka da hiç uymadığını" söyledi. Bu kararların ülkeye zarar verdiğini ve altında yatan bazı gerçekler olduğunu ekledi. Tüm bu olayların, karartmaların ve belediye başkanı tutuklamalarının neden art arda yapıldığı ise büyük bir merak konusu. www.avazturk.com olarak, bu hamlelerin altında yatan derin stratejileri araştırmaya devam ediyoruz.

Bir analist, Milliyetçi Hareket Partisi liderinin çıkışlarını, uzun zamandır bahsettiği "oyun"un bir parçası olarak değerlendirdi. "Tiyatrolarda da sahnelerde oynanan oyunlar birer oyundan ibarettir asıl olan sahnenin arkasında neler döndüğüdür" diyerek, perdenin arkasındaki senarist ve yönetmenin seyirciden gelen tepkiye göre oyunu değiştirebileceğine işaret etti. Kendisi, Milliyetçi Hareket Partisi liderini "siyaseti şartlarına göre oynayan biri olarak" tanımlarken, siyasette herkesin çıkarına baktığını ve şartlar değiştiğinde Süleyman Demirel'in ünlü "dün dündür bugün bugündür" sözüne uygun hareket edildiğini belirtti. Hatta devlet başkanının geçmişte Mısır liderine "katil," "faşist," "diktatör" demesine rağmen sonradan kucaklaşmasını örnek göstererek, o günkü şartların iç politikanın gereği olduğunu, şimdiki durumun ise farklı olduğunu söyledi.

Bir başka yorumcu ise, Milliyetçi Hareket Partisi liderinin son dönemlerde "siyasetin her türlü gereğini yerine getirdiğini" savundu. En çarpıcı iddia ise şuydu: "Siyasal İslam öyle bir bitmeli öyle bir bitmeli ki halk bir daha siyasal İslam'ın ağını ağzına almamalı." Yorumcuya göre, Milliyetçi Hareket Partisi lideri Türkiye'yi bu noktaya taşıyor ve bunda da en büyük yardımı "kimi yargı organları" yapıyor; tam devlet başkanı yumuşama aşamasına girerken "bir yargıçla bir savcıyla toplumun nasırına değil kalbine bıçak saplarcasına hiç olmayacak bir kararla birilerini tutuklayıp hapse atıyorlar". Hatta Milliyetçi Hareket Partisi ve Dem Parti'nin yargılamanın adaleti açısından aynı noktada buluştuğunu iddia ederek, "Erdoğan'ın geleceği bitmiş zaten" yorumunu yaptı. Yorumcuya göre, devlet başkanının yanındaki "yalakalar" kendi çıkarları kesileceği korkusuyla kendisine sürekli yanlış bilgi veriyorlar.

Söz konusu "devlet aklı" konusuna derinlemesine girildiğinde, bir analist bunun "reel politik" olduğunu ifade etti. Kendisinin de "60 yıldır milliyetçilikten başka bir şey düşünmeyen, son 40 yılını da terörle mücadeleye adamış siyasi partimin ve kendimin geleceğini tehlikeye atsam da Türkiye'de terörden daha tehlikeli olan bir şey var siyasal İslam" sözlerini aktardı. Siyasal İslam iktidarının Türkiye'yi terörden çok daha hızlı ve güçlü bir şekilde çökertme potansiyeline sahip olduğunu iddia etti. Bu nedenle, "öyle bir siyasi darbe olmalı ki bu darbeyi halk yapmalı" diyerek, Milliyetçi Hareket Partisi liderinin bu yönde hareket ettiğini öne sürdü. Ekrem İmamoğlu'nun davasının canlı yayınlanması isteğinin de bu amaca hizmet ettiğini, zira ortada İmamoğlu'nu suçlayabilecek "bir tek somut kanıt yok" olduğunu belirtti.

Cumhuriyet Halk Partisi içindeki gelişmelere bakıldığında ise, eski ve yeni liderin bir cenaze töreninde sıcak görüntüler vermesi dikkat çekti. Analist, bu durumun "devlet aklı" tarafından yönlendirildiğini iddia ederek, eski lidere "deli misin sen ya kardeşim Türkiye ilk defa Cumhuriyet Halk Partisi gibi Atatürk ilke ve inkılaplarının en sıkı takipçisi ve Atatürk'ün kurduğu bir siyasi partinin iktidar şansı doğdu sen bu partinin iktidar şansını yerle bir edemezsin kardeşim dediler git o çocukla barış" denildiğini öne sürdü. Bu durumun, davaların ertelenmesi ve sonunda "butlan" diyecek olmalarıyla da bağlantılı olduğunu iddia etti. Analist, terörün "artık yok" olduğunu, devlet başkanının son iki seçimi terör sayesinde kazandığını ancak Milliyetçi Hareket Partisi liderinin bu "silahı" elinden aldığını ifade etti. Başörtüsü meselesinin de artık gündemden çıktığını, Cumhuriyet Halk Partisi eski liderinin bu konuda önemli bir rol oynadığını ekledi.

Gelelim devlet başkanının geleceği konusundaki iddialara. Sabahattin Önkibar'ın kulis haberini aktaran bir yorumcuya göre, Ekrem İmamoğlu'nun babası ile devlet başkanının yakınındaki önemli bir ismin gizli bir buluşma gerçekleştirdiği iddia edildi. Bu buluşmayı Karadenizli ünlü bir müteahhidin ayarladığı ve devlet başkanının "bir dönem daha cumhurbaşkanı olarak yerinde kalsın ama sonrasında söz İmamoğlu'nun önünü açalım" şeklinde bir teklifte bulunduğu, ancak İmamoğlu'nun babasının buna sessiz kaldığı öne sürüldü. Bir analist ise, böyle bir teklifin halk tarafından kabul görmeyeceğini, Cumhuriyet Halk Partili militanların genel merkezi basacağını iddia etti. Kendisi, devlet başkanına kendi partisinin genel başkanlığından istifa etmesini, meclise cumhurbaşkanlığı yetkilerinin yeniden düzenlenmesi ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin kesinlikle uygulanmasını sağlayacak bir kanun teklifi sunmasını ve cezaevindeki siyasi tutukluların serbest bırakılmasını tavsiye etti. Tüm bunların ardından, yargıdan "nasıl itirafçılar çıkacağını hep beraber göreceğiz" dedi. Ayrıca, devlet başkanının "ben bu ordunun başkomutanıyım" gibi ifadelerinin, ileride olası bir yargılama sürecinde kendisi için "bela olarak döneceği" uyarısında bulundu.

Bu sırada, ülkeyi yasa boğan asker şehit haberleri de gündemdeydi. 12 (veya 14) askerin metan gazı zehirlenmesinden dolayı şehit düştüğü iddia edildi. Ancak bir yorumcu, kimya mühendislerinin bu rakamlarda bir metan gazı zehirlenmesi olmayacağını, metan gazının patlayabileceğini söylediklerini aktararak, olayın "başka bir şey" olabileceğine işaret etti. Hatta 2022'den beri bulunamayan bir şehidin cenazesi aranırken bu olayların yaşanmasına tepki gösterdi ve bu ihmallerin araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulan önergenin Milliyetçi Hareket Partisi ve iktidar partisi oylarıyla reddedilmesini eleştirdi. Şehit düşen uzman çavuşun ablasının cenaze töreninde "benim ciğerim yanıyor" diyerek, izin veren komutanların ocağına ateş düşmesini dilediği ve "burada AKP'li istemiyorum" diye feryat ettiği aktarıldı. Bir analist, bu olayların "halkı Recep Tayyip Erdoğan'dan nefret ettirmek için ellerinden gelen gelmeyen her şeyi yapıyorlar" tespitiyle, devlet başkanının da onlara "bilerek mi bilmeyerek mi çok yardımcı olduğu" yorumunu yaptı.

Ekonomi cephesinde ise durum endişe verici. Ülkenin bazı "üçüncü dünya ülkelerinin" bile gerisinde kaldığı, para akışının durduğu, dolar kurunun yükselişte olduğu ve Merkez Bankası'nın faiz indirme baskısı altında olduğu belirtildi. Yaz aylarında normalde dolar kurunun turizm nedeniyle artmadığı ancak şu an turist gelmediği için durumun farklı olduğu ifade edildi. Turizmden yılda 45-50 milyar dolar döviz geliri olmasına rağmen, gereksiz ithalatlar nedeniyle cari açık verildiği, borç istenmesine rağmen para gelmediği vurgulandı. Yatırımların fabrika yerine yol, havaalanı, köprü gibi alanlara yapılması ise eleştirildi, zira "köprü karın doyurmuyor ki". Ayrıca, adalet eksikliğinin para akışını engellediği, insanların hükümetin adaletine güvenmediği için ülkeye yatırım gelmediği belirtildi. Hatta Mısır, Lübnan ve Fas gibi ülkelerin turizmde Türkiye'yi geride bıraktığı, Türk iş insanlarının bile yurt dışına yatırım yaptığı bilgisi paylaşıldı. Toplumda neşenin, eğlencenin, güler yüzün kaybolduğu, mutsuzluğun ve kavgaların arttığı da dile getirildi.

Siyasi alandaki tartışmalı figürlerden biri olan ve devlet başkanının eski şoförü olup milletvekili olan bir ismin, meclisten "Yeliz" takma adıyla canlı yayın yaparak muhalefet milletvekillerine hakaretler ettiği skandalı da hatırlatıldı. Bu kişinin Cumhuriyet'in kuruluşunu "askeri darbe" olarak nitelemesi ise büyük tepki çekti. Tüm bu yaşananların, toplumda tarih ve dini bilgilerin zayıf olması, kulaktan dolma yorumlarla hareket edilmesi gibi cahilliklerden kaynaklandığı belirtildi. Son olarak, bir analist, Genar adlı kamuoyu araştırma şirketinin sahibi ile devlet başkanı arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekerek, bu şirketin anket sonuçlarının güvenilir olmadığı uyarısında bulundu.

Bu karmaşık siyasi tablonun perde arkasında, aslında Türkiye'yi köklü bir değişime sürükleyen, büyük ve gizli bir "devlet aklı"nın iş başında olduğu iddia ediliyor. Bir analist, tüm bu görünen siyasi çekişmelerin, aslında daha büyük bir oyunun parçası olduğunu, devlet başkanının yanındaki "yalakalar" tarafından yanıltıldığını ve aslında kendi sonunu hazırladığını defalarca vurguladı. Milliyetçi Hareket Partisi liderinin hamleleri, bu büyük oyunun mihenk taşı olarak gösteriliyor; zira kendisi "siyasal İslam'ı bitirme" misyonunu üstlenmiş ve bu doğrultuda mevcut devlet başkanına karşı açıkça rest çekmiştir. Perdenin arkasındaki asıl amacın, Türkiye'yi siyasal İslam iktidarından kurtarmak olduğu ve bunun "halk darbesiyle" gerçekleşeceği fikri, bu büyük sırrın en çarpıcı parçası. Bu nedenle, yaşanan her gerilim, her tutuklama, her medya karartması, aslında toplumu bu büyük değişime hazırlayan, "devlet aklı" tarafından bilinçli olarak yönetilen bir sürecin işaretleri olarak yorumlanıyor. Analist, liderlerin kavgayı bırakıp bir araya gelmesi, sorunları konuşması ve ülkenin geleceği için ortak zemin bulması gerektiğini vurgulayarak, "o kadar da bitmiyor yargı da yargıda da bir şeyler var yani yargının da hesap vermesi gereken kişileri var bu da Recep Bey'in siyasi ahlakına bağlı olacak" dedi. Tüm bu yaşananlar, Türkiye'de sessiz sedasız bir "siyasi darbe"nin fiilen gerçekleştiğini ve bu darbenin, halkın bilinçli ya da bilinçsiz katılımıyla tamamlanmak üzere olduğunu gösteriyor. www.avazturk.com olarak, önümüzdeki günlerde bu büyük resmin çok daha netleşeceğine inanıyoruz.