Belediyelerdeki Operasyonlar Yeni Bir 'Ergenekon'un Habercisi mi?
Son günlerde İzmir, Manavgat, Adıyaman, Adana ve Antalya'da ardı ardına yaşanan belediye operasyonları ve gözaltılar, Türkiye siyasetini derinden sarstı. Yandaş medyanın "bayram" havasında sunduğu bu gelişmeler, kamuoyunda "Ergenekon" dönemini anımsatan..
Türkiye, nefesleri kesen, her adımında yeni bir gerilimi barındıran kritik bir dönemeçten geçiyor. Son haftalar, ardı ardına gelen operasyonlar ve gözaltı kararlarıyla siyasi arenada büyük bir sarsıntıya neden oldu. Bu operasyon dalgası, özellikle yerel yönetimleri hedef alarak, ülkenin gündemine adeta bomba gibi düştü ve bu makalenin devamında tüm detaylarıyla, henüz hiçbir yerde okumadığınız özgün bir analizle sizleri bekliyor. İzmir'de eski belediye başkanı Tunç Soyer ve 60'a yakın belediye çalışanı ile iş yapan kişiler, kimsenin pek beklemediği bir anda başlatılan bir operasyonla tutuklandı. Bu gelişmelerin üzerinden çok geçmeden, haftanın son iş gününde bu kez Manavgat'ta benzer bir operasyon düzenlendi ve belediye başkanı gözaltına alındı. Ancak asıl şok dalgası, Cumartesi günü tüm Türkiye'yi etkisi altına alan yeni bir dalga ile geldi: CHP'nin tam 40 yıl sonra kazandığı Adıyaman'ın belediye başkanı ile Adana ve Antalya büyükşehir belediye başkanları da aynı anda gözaltına alındı. Bu kadar çok belediye başkanının ve çalışanın hedef alınması, kamuoyunda derin bir merak ve endişe uyandırdı. Bu gelişmelerin ardındaki gerçekler ve Türkiye'nin geleceği üzerindeki olası etkileri, www.avazturk.com olarak kapsamlı bir şekilde incelendiğinde, meselenin çok daha boyutlu olduğu ortaya çıkıyor.
Kamuoyundaki yaygın inanışa göre, gözaltına alınan bütün CHP’li belediye başkanlarının tutuklanacağı beklentisi hakim. Bu süreçte başta TRT olmak üzere yandaş medyanın adeta bayram yaptığı gözlemleniyor. Yandaş medya kanalları, "CHP yanlış yönetiliyormuş", "CHP halkı sokağa dökmek istemiş ama halk buna uymamış" gibi söylemlerle operasyonlara destek verirken, "Ahtapotun kolları CHP’li bütün belediyeleri sarmış" yorumları ile de dikkat çekiyor. Muhalif medyanın şimdi nasıl bir savunma yapacağı ve Özgür Özel'in ne söyleyebileceği gibi sorular da gündeme getiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Azerbaycan dönüşü yaptığı açıklamalar ise yandaş kesimi tam anlamıyla bir zafer sarhoşluğuna itmiş durumda.
Ancak bu yaşananlar, Türkiye tarihinde pek de yabancı olmayan sahneleri akıllara getiriyor. Kaynakta da belirtildiği gibi, "Oysa biz bu operasyonları daha önce de yaşadık" tespiti yapılıyor. Özellikle Ergenekon operasyonunun da bu şekilde başladığı vurgulanıyor. O dönemde de yandaş medyanın yıllarca operasyonlar üzerinde tepindiği ve aynı alaycı tutumla "haydi savunun bakalım" diye bağırdığı hatırlatılıyor. Ancak sonuç olarak ne olduğunu herkes biliyor: "Bize de kumpas kurulmuş, Allah affetsin!" sözleri. Bu durum, akıllara şu kritik soruyu getiriyor: "Bakalım aynı suda ikinci kez yıkanabilecekler mi?". Bu, yalnızca hukuksal bir sorgulama değil, aynı zamanda toplumsal belleğin ve siyasi güvenin sorgulanması anlamına geliyor.
Şimdi ise kamuoyunda "Sırada kimler var?" sorusu büyük bir merakla yankılanıyor. Sürecin önce Esenyurt'la başladığı, ardından Beşiktaş ve Beykoz'la devam ettiği, asıl büyük hedefin ise İmamoğlu olduğu ancak orada da durulmadığı belirtiliyor. Daha da tedirgin edici bir senaryo ise Pazartesi gece yarısı en çok izlenen iki kanalın kararacağı yönündeki iddialar. Bu karartma sırasında daha büyük ses getirecek isimlere mi operasyon yapılacağı sorusu, herkesin zihnini kurcalayan en büyük gizemlerden biri haline gelmiş durumda. Operasyonların "fıkra gibi" bir yönü de var: Yıllardır başta İstanbul olmak üzere birçok AKP’li belediye ile çalışmış bir iş insanının itiraflarıyla CHP’li belediye başkanlarının birer birer tutuklanması. Bu durum, "Peki yıllarca çalıştığı AKP’li belediyeler pür-u pak mıydı? Ya da bu milleti çok mu enayi sanıyorlar?" sorularını akıllara getiriyor ve büyük bir ironiyi gözler önüne seriyor.
Bu operasyon dalgasının yanı sıra, farklı konularda da toplumsal eleştiriler ve ironiler dikkat çekiyor. Örneğin, Rusya'daki papağan fıkrası üzerinden yapılan gönderme, "Başını belaya sokmanın alemi yok" mesajını veriyor. Fıkrada, başkanına küfreden papağanın polisin evi basması üzerine dondurucuya kapatılıp çıkarıldığında "Başkanımız bir dahi.. O tam bir demokrat.." demesi ve "Sibirya’dan yeni döndüm, başımı belaya sokma!" şeklindeki cevabı, günümüzdeki bazı durumlara düşündürücü bir atıfta bulunuyor. Öte yandan, Hacıbektaş Veli Üniversitesi rektörünün, eşi okula rahat gidip gelsin diye üniversitesindeki bölümü kendilerine yakın bir ilçeye taşıması da "Kadınlara değer böyle verilir" ironisiyle eleştiriliyor. Ege Bölgesi'ni esir alan orman yangınlarında yapılan "Can kaybı bulunmamaktadır!" açıklaması ise, yanan ağaçların ve kavrulan hayvanların canlı görülmemesine yönelik vahim bir iğnelemeyi barındırıyor: "Doğru; artık canlı değiller!". Tüm bu eleştirel gözlemler, toplumdaki geniş bir huzursuzluğun ve sorgulamanın işaretleri olarak öne çıkıyor.
Tüm bu yaşananlar, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu derin bir yol ayrımına işaret ediyor. Belediyelere yönelik bu operasyonların gerçek amacı ne? Hukukun üstünlüğü ilkesi mi işliyor, yoksa siyasi hesaplaşmaların yeni bir perdesi mi aralanıyor? Kamuoyundaki yaygın "kumpas" algısı ve Ergenekon benzetmesi, bu operasyonların basit adli vakalar ötesinde, daha büyük bir siyasi mühendisliğin parçası olabileceği şüphelerini kuvvetlendiriyor. Geleceğe dair en çarpıcı ve düşündürücü yorum ise Ahmet Üstün'den geliyor: "CHP’li Belediye Başkanlarını gözaltına alıp tutuklamak yetmez... En iyisi 2024 yerel seçimleri İPTAL edilsin!..". Bu keskin eleştiri, yaşanan olayların ülkenin demokratik süreçleri üzerindeki potansiyel etkilerine dair ciddi bir uyarı niteliğinde. www.avazturk.com olarak sormak istiyoruz: Yükselen bu gerilim, Türkiye'yi nereye sürükleyecek? Bu operasyonlar, gerçekten bir adaleti tesis etme amacı mı taşıyor, yoksa siyasi arenada dengeleri yeniden kurmaya yönelik büyük bir stratejinin parçası mı? Türkiye, bu soruların cevaplarını merakla bekliyor.