DEM Parti'den İnfaz Yasası ve Cezaevleri Açıklaması: "Düşman Ceza Hukuku Uygulanıyor, Vicdanlarınız Rahat mı?"
DEM Parti'den yapılan açıklamada, 10. Yargı Paketi ve cezaevlerindeki infaz uygulamaları sert dille eleştirildi. Siyasal tutsaklara yönelik ayrımcılık, idari gözlem kurulları ve adalet talepleri vurgulandı, somut örnekler sunuldu.
Türkiye gündeminin önemli maddelerinden biri olan 10. Yargı Paketi'nin meclise sunulmasının ardından, cezaevlerindeki infaz rejimine yönelik eleştiriler ve talepler bir kez daha yüksek sesle dile getirildi. DEM Parti'den yapılan açıklamada, paketin beklentileri karşılamadığı, özellikle siyasal tutsaklara yönelik ayrımcılığın devam ettiği ve cezaevlerinde "düşman ceza hukuku" uygulandığı iddia edildi. Açıklamada, bu durumun vicdanları rahatsız etmesi gerektiği vurgulandı.
Yapılan açıklamada, Kürt sorununun demokratik çözümü ve barış umutlarının arttırılması açısından Sayın Öcalan'ın 27 Şubat'taki çağrısı ve ardından örgütün 5-7 Mayıs tarihli olumlu yanıtının tarihi eşikler olduğu belirtildi. Bu gelişmelerin, sadece belirli bir kesimi değil, ülkedeki 86 milyon yurttaşı ilgilendirdiği ifade edildi. Yıllardır süren çatışma ve çözümsüzlük politikalarının sonlandırılması için önemli bir dönüm noktasında olunduğu, bu tarihi fırsatın heba edilmemesi gerektiği dile getirildi. Demokratik siyasetin önünün açılması ve Türkiye'nin kalıcı barışa ilerlemesi için çalıştıklarını belirten DEM Parti yetkilileri, barışın sadece silahların susmasıyla gelmeyeceğini, adaletle, hukukla, demokratikleşmeyle, geçmişle yüzleşmeyle, toplumsal yaraların sarılmasıyla ve eşit yurttaşlıkla geleceğini vurguladı. Bu unsurları içermeyen bir barışın gerçek barış olmayacağı kaydedildi. Bu ve benzeri toplumsal meselelere dair detaylı analizler ve güncel gelişmeler için https://www.avazturk.com adresini takip edebilirsiniz.
Açıklamada, Türkiye cezaevlerinde on binlerce siyasi tutsağın bulunduğu belirtilerek, bu kişilerin düşünceleri, barışı savunmaları ve demokratik siyasete katkı sunmaları nedeniyle cezaevinde oldukları ifade edildi. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) gibi "yalan yanlış ve muğlak ifadelerle dolu, çok geniş ve muğlak yasalar" yüzünden insanların tutsak edildiği öne sürüldü. Ülkenin demokratik geleceğinden söz etmek için ilk yapılması gerekenin TMK'dan doğan özel yetkili mahkemeleri ve yargılamaları ortadan kaldırmak olduğu, ayrıca özel uygulanan infaz rejiminin de sonlandırılması gerektiği dile getirildi.
DEM Parti'ye göre, cezada adalet ve infazda eşitlik temel bir ilkedir ancak siyasi tutsaklar infaz hukuku açısından ciddi bir ayrımcılık yaşamaktadır. Normalde 1/2 oranında uygulanan şartlı tahliye hakkının, TMK nedeniyle mahpus olanlar için 3/4'e çıkarıldığı belirtildi. İyi hal değerlendirmelerinin keyfi gerekçelerle olumsuz sonuçlandığı, koşullu salıverilme tarihi geldiğinde bile siyasi tutsakların serbest bırakılmadığı kaydedildi. Hatta hasta, yaşlı veya engelli olmalarına rağmen tahliye edilmedikleri ifade edildi.
Bu ayrımcılığın en çarpıcı noktalarından birinin, tahliye kararlarını mahkemeler yerine cezaevindeki psikolog, öğretmen, başgardiyan ve müdürlerin vermesi olduğu vurgulandı. Bu durumun "paralel bir mahkeme" kurulması anlamına geldiği ve içeride 30 yıl kalan mahpuslara "pişmanlık dayatması" yapıldığı belirtildi. Açıklamada, bu uygulamaların yargının yetkisinin idareye devredilmesi olduğu ve bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyeceği ifade edildi. Bu nedenle idari gözlem kurullarının lav edilmesi, ortadan kaldırılması talep edildi. Adalet ve hukuk devleti ilkelerine dair bu tür önemli tartışmaları https://www.avazturk.com üzerinden takip edebilirsiniz.
Bu keyfiyetin somut bir örneği olarak Nedim Yılmaz'ın durumu paylaşıldı. Bolu F Tipi Cezaevi'nde 32 yıldır tutulan Yılmaz'ın, tahliyesine sadece 4 gün kala idare ve gözlem kurulu tarafından "iyi halli olmadığı" ileri sürülerek tahliyesinin ertelendiği anlatıldı. 28 Mayıs itibarıyla tam 8 defa infazının yakıldığı, özgürlüğünün engellendiği ve hala "yargısal olmayan bir karar" nedeniyle cezaevinde tutulduğu belirtildi. Açıklamada, tüm milletvekillerinin vicdanına seslenilerek, bir tutsağın infazını tamamladığı halde nasıl sekiz kez daha infazının yakılıp özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği soruldu. Bu uygulamanın "pişmanlık dayatmasının, boyun eğdirme politikasının ve siyasi intikam hukukunun ta kendisi" olduğu ifade edildi. Bunun, evrensel ilkelerin değil, siyasi saiklerin cezalandırmada temel alındığının açık göstergesi olduğu kaydedildi.
Bolu Tipi'nin yanı sıra Karaman, Sincan Kadın, Aksaray, Kırşehir cezaevlerinde de infazların sistematik olarak yakıldığı, ertelendiği öne sürüldü. Bu cezaevlerinin müdürleri ve savcılarının, cezalarını yattıkları halde hiçbir mahpusu salmadığı ve adeta "düşman ceza hukuku" uyguladığı iddia edildi.
Günlerdir konuşulan 10. Yargı Paketi'ne dair de önemli eleştiriler getirildi. Özellikle 31.07.2023 tarihinde yaşanan adaletsizlik hatırlatıldı; pandemi nedeniyle siyasi olmayan mahpuslar için şartlı tahliye koşullarının 1/2'ye indirildiği, ancak siyasi mahpusların tek istisna olarak bu düzenlemeden muaf tutulduğu belirtildi. Covid koşullarında bile meclisin ayrımcılık yaptığını ve siyasi mahpusları cezaevinde tuttuğunu ifade eden DEM Parti, bugün bu ayrımcılığı ortadan kaldırma fırsatı varken, siyasi iktidarın bu adımı atmadığını ve Covid düzenlemesini paketten çıkardığını eleştirdi. Bu tutumun eşitliği, adaleti ve hukuku yok saydığı vurgulandı.
Bu düzenlemeye 2020 yılında da itiraz ettiklerini hatırlatan DEM Parti yetkilileri, binlerce mahpusun ve ailesinin bu düzenlemeyi beklediğini, üstelik bu konuyu AKP hükümetinin ve Adalet Bakanı'nın bizzat gündeme getirdiğini belirtti. Hükümetin "suçun kesinleşme tarihine değil, işlenme tarihine bakalım, bu insanlar da faydalansın" diyerek eşitlik gereği bu düzenlemeyi getireceklerini söyledikleri, ancak bugün yine siyasi nedenlerle vazgeçtikleri ve Bayram öncesinde insanların Bayramını kararttıkları ifade edildi. Bu konudaki çabalarının karşılık bulmadığı kaydedildi.
Gelen 10. Yargı Paketi'nin ihtiyaçları asla karşılamayan, cezaevlerini ıslah etmeyen, cezaevindeki insanların beklentisini karşılamayan ve özellikle 1 Ekim'den beri başlayan barış ve demokratik toplum beklentilerine katkı sunmayan, bunu güçlendirmeyen, güven artırıcı içeriği olmayan bir paket olduğu açıklandı. Pakete yönelik muhalefete devam edecekleri belirtildi. Pakette yer alan ve memnuniyetle karşılanan tek düzenlemenin mükerrerlerle ilgili düzenleme olduğu ifade edildi.
Kürt sorununu çözmek için, Kürtleri ve muhalifleri hukuk dışına iten düzenlemeleri ortadan kaldırarak işe başlamak gerektiği vurgulandı. İstisna hukukuyla demokrasiye varılmayacağı, istisna hukukunun istibdara ve faşizme yol açacağı, bu yolun sonunun asla demokrasiye çıkmayacağı net bir dille ifade edildi.
Açıklamanın sonunda, Çorum Katliamı'nın yıldönümü vesilesiyle katliamda yitirilen canlar anıldı. 27 Mayıs'ta, 45 yıl önce başlayan olaylarda çok fazla insanın hayatını kaybettiği, Çorum'un bir istisna olmadığı, arkasından Maraş ve Sivas katliamlarının yaşandığı belirtildi. Çorum'la yüzleşilmediği için, Alevilere yönelik sistematik katliamların ve bu katliamlardan sonraki cezasızlık politikasının devam ettiği dile getirildi. Bu acı olaylarla yüzleşilmesi gerektiği vurgulandı. Veli Solmaz'ın fırında diri diri yakılmasının sıcaklığının hala yüreklerde hissedildiği, bu vahşetin unutulmadığı ve bütün meclise hatırlatılmak istendiği ifade edildi. Açıklamayı yapan milletvekili, bir Kürt, bir Alevi, bir kadın ve ülkenin bütün bu acılarının tarihsel sorumluluğunu taşıyan bir milletvekili olarak tüm kurbanları rahmetle ve minnetle andığını, onlara hakikat borçlarının olduğunu belirterek sözlerini sonlandırdı.