Edward Murrow'un 'Doğruları Söyleme' Mücadelesi Mercek Altında

Edward Murrow'un 'Doğruları Söyleme' Mücadelesi Mercek Altında

Gazeteci Uğur Dündar, 12 Temmuz 2025 tarihli köşe yazısında, efsanevi haberci Edward Murrow örneğiyle gazetecilik ilkelerine ve doğruları söyleme cesaretine vurgu yaptı. Dündar, Murrow'un McCarthy dönemi cadı avındaki direnişini ve bedellerini aktardı.

Gazeteci Uğur Dündar, bugünkü "Güvenilir olmak için doğruyu söylemek gerekir!.." başlıklı köşe yazısında, mesleki ilkelerin ve doğruları söyleme cesaretinin önemini, Amerikan televizyon tarihinin efsanevi ismi Edward Murrow'un hikayesi üzerinden okuyucularına aktardı. Dündar'ın yazısı, gazeteciliğin baskılar karşısında duruşunu ve bedellerini çarpıcı bir dille gözler önüne serdi.

Dündar, yazısında Edward Murrow'un 1950'li yıllarda ABD'nin önde gelen televizyon kanallarından CBS'te yaşadığı bir olayı merkeze aldı. Murrow, üzerinde çalıştığı bir belgeyle "bombayı patlatmaya" hazırlandığı sırada, patronu tarafından aceleyle odasına çağrıldı. Patronu, Murrow'un haberlerinin kendisine "sıkıntıya soktuğunu" ve "üzerlerine çok gittiğini" belirterek uyarılmıştı. Özellikle Murrow'un bir programında "Bu dava ülkenin kırılma noktasıdır. Zulümle soruşturma arasında ince bir çizgi vardır. Soruşturmada bu çizgi aşılmıştır" sözüne bozulunduğu ifade edilmişti.

Meslek İlkelerine İhanet Etmeme Duruşu

Dündar'ın aktardığına göre, patronu, Murrow'a "İnsanların eğlenmeye de ihtiyaçları var! Biraz da eğlendirsen fena mı olur?" diyerek haberlerin ciddiyetini azaltmasını istemişti. Ancak Murrow, "Bu davada herkes suçlu ilan ediliyor. İnsanlar suçlu olmadıklarını ispat etmek zorunda bırakılıyor" diyerek kararlılığını sergilemişti. Görevlerinin kimseye iftira atmadan gerçekleri gözler önüne sermek ve toplumu bilgilendirmek olduğunu vurgulayan Murrow, patronunun işlerinin zarar gördüğü yönündeki baskısına karşı "Mesleğimin ilkelerine ihanet etmeye, aynalara tükürmeye niyetim yok!" diyerek yollarını ayırmıştı.

McCarthy Dönemi ve Cadı Avı

Uğur Dündar, bu "tarihi konuşmanın" ABD'de, faşist Senatör Joseph (Joe) McCarthy'nin hedef gösterdiği bir dönemde gerçekleştiğini belirtti. Senatör McCarthy, Murrow'u işten atmasını isteyerek, aralarında Albert Einstein, Orson Welles, Bertolt Brecht, Charlie Chaplin, Arthur Miller, Paul Robson gibi aydın, sanatçı ve düşünürlerin de bulunduğu "hainler(!)" listesine Edward Murrow'un adını da eklemişti. Murrow, bu süreçte uğramadığı iftira, yemediği hakaret ve küfür kalmadığını deneyimlemişti.

Dündar'ın yazısına göre, 4 yıl süren bu **"cadı avı"**nda listedeki hiçbir kişinin suçluluğu kanıtlanamadı. Ancak iftiraya uğrayanlar arasında intihar edenler, sefalete sürüklenenler ve Amerika'yı terk etmek zorunda kalanlar oldu; örneğin Charlie Chaplin İsviçre'ye yerleşti. Bazı aydın ve sanatçılar ise işlerini kaybetmemek adına "itirafçılığı" seçti. Yönetmen Elia Kazan, "Rıhtımlar Üstünde" gibi başarılı filmlere imza atsa da, cadı avının acısını yaşayan meslektaşlarının "lanetinden hiçbir zaman kurtulamadı" ve "bir suçlu gibi öldü".

Doğruluğun Zaferi ve Miras

Yazısında, dava bittiğinde Senatör McCarthy'nin tüm inandırıcılığını yitirdiğini ve lanetli bir yaşam sürdüğünü belirten Dündar, Edward Murrow'un ise Amerikan efsanelerinden biri haline geldiğini vurguladı. Edward Murrow'un, uğradığı tüm saldırılara rağmen asla vazgeçmediği şu sözleri Dündar tarafından bir kez daha hatırlatıldı: "İkna edici olmak için inanılır olmalıyız, inanılır olmak için güvenilir olmalıyız, güvenilir olmak için doğruları söylemeliyiz".

Uğur Dündar, Murrow'un insanlık tarihine geçen mücadelesini anlatan "Good Night, and Good Luck" adlı filmin 2005 yılında çekildiğini de ekledi. Dündar'ın yazısı, gazetecilik mesleğinin zorlu koşullar altında bile gerçeklere bağlı kalmasının evrensel önemini bir kez daha ortaya koydu.