Erdoğan'ın CHP'yi Kilitleme Planı ve Erken Seçim Sinyalleri: Kurultay İptali Kaos Mu Getiriyor?

Erdoğan'ın CHP'yi Kilitleme Planı ve Erken Seçim Sinyalleri: Kurultay İptali Kaos Mu Getiriyor?

Muhalif gazeteci Adem Yavuz Arslan'dan çarpıcı iddialar: Erdoğan'ın yargı ve bürokrasiyi kullanarak CHP kurultayını iptal ettirme ve partiyi felç etme planı masada. Bu kaosun erken seçime zemin hazırlayabileceği değerlendiriliyor. Detaylar ve kulis...

Türkiye siyaseti, gözden kaçan kritik ayrıntılar ve arka planındaki planlarla şekillenmeye devam ediyor. Özellikle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üzerindeki siyasi manevralar ve potansiyel erken seçim ihtimali, gündemin sıcak maddeleri arasında yer alıyor. Washington DC'den yapılan bir analiz, yaklaşık üç hafta önce dillendirilen bir senaryonun yeniden ısındığını ve Erdoğan yönetiminin CHP'yi felç etmeyi, hareket edemez hale getirmeyi ve bölmeyi hedefleyen kapsamlı bir plan üzerinde çalıştığını ortaya koyuyor. Bu planın merkezinde ise, tartışmalı bir şekilde Özgür Özel'in genel başkanlığa seçildiği son CHP kurultayının iptali bulunuyor.

Analize göre, Erdoğan'ın nihai hedefi, CHP'yi kendisi için risk teşkil etmeyen, tıpkı bazı muhalif medya organları gibi Erdoğan'ın çizdiği sınırlar içinde muhalefet yapan bir yapıya dönüştürmek. Mevcut yönetimin güçlenmesini ve iktidar adayı olmasını istemediği açıkça ifade ediliyor. Bu hedefe ulaşmak için ise yargı, emniyet, istihbarat ve bürokrasi birer silah olarak kullanılıyor.

CHP kurultayının iptali süreci, teknik bir detaya dayanıyor. İddia, Seçim Kanunu'na muhalefet olduğu yönünde. Özellikle, Özgür Özel'in seçildiği kurultayda divan başkanlığını yürüten Ekrem İmamoğlu'nun, kurultay devam ederken mücavir alan dışına (İstanbul'a, bir maratona katılmak için) çıkması, kural ihlali olarak gösteriliyor. Kılıçdaroğlu destekçileri tarafından bu durum, kurultayın "mutlak yokluk" (butlan) nedeniyle iptali için zemin hazırlıyor. Bu hukuki sürecin başarıya ulaşması durumunda, Özgür Özel ve yeni yönetimin tamamen düşmesi, Kılıçdaroğlu'nun ise partinin başında kalmaya devam etmesi gibi sonuçlar doğurabilir.

Planın kritik aşaması ise tam da burada başlıyor: Kurultayın iptaliyle birlikte, mevcut yönetimin aldığı tüm kararlar geçersiz hale gelecek. Bu durum, sadece parti yönetiminde değil, aynı zamanda CHP'li belediye başkanları açısından da ciddi bir kaos yaratacak. Belediye başkanlarının görevlerinin illegal hale gelmesi ve potansiyel olarak düşmesi riski bulunuyor. Partinin ikiye, hatta üçe bölünmesi de bu kaosun beklenen sonuçlarından biri.

Analizde altı çizilen önemli bir nokta, bu yaratılacak kaos ortamının, Erdoğan'ın erken seçime gitme planları için uygun bir zemin oluşturacağı yönünde. Erdoğan'ın, CHP'nin bu denli felç olduğu, bölündüğü ve yöneticilerinin (belediye başkanları dahil) pozisyonlarının belirsizleştiği bir ortamda seçime gitmeyi hedeflediği belirtiliyor. Bu yönde sessiz sedasız hazırlıkların yapıldığı, Yüksek Seçim Kurulu ve AKP nezdinde çalışmaların sürdüğü iddialar arasında. Ancak Erdoğan'ın, kazanma garantisi görmediği bir seçime kolay kolay gitmek istemeyeceği, bu nedenle de gelişmeleri yakından takip ettiği vurgulanıyor.

Suriye'deki belirsizlik gibi uluslararası gelişmelerin de bu seçim kararı üzerinde etkili olabileceği belirtiliyor. Türkiye'de bugüne kadar erken seçim kararlarını mizahi bir şekilde Devlet Bahçeli'nin açıkladığı hatırlatılıyor. Bahçeli'nin, "çözüm süreci" gibi konularda Erdoğan'dan farklı düşündüğü ancak genel süreçte uyumlu olduğu ifade ediliyor. PKK'dan Murat Karayılan'ın silah bırakma kararı alınan kongrede devleti tehdit eden açıklamalarının, bu hassas dengeleri etkileyebileceği değerlendiriliyor.

Özetle, Erdoğan'ın ana niyetinin, CHP'yi kurultay iptaliyle felç etmek, Özgür Özel yönetimini düşürmek, Kılıçdaroğlu'nu geri getirerek partiyi bölmek ve bu kaos içinde erken seçime gitmek olduğu belirtiliyor. Bu planın bir süredir üzerinde çalışıldığı ve her an hayata geçirilebilecek bir sürpriz olarak karşımıza çıkabileceği uyarısı yapılıyor.

CHP üzerindeki bu siyasi operasyonların sadece kurultay iptaliyle sınırlı kalmadığı, aynı zamanda operasyonlar yoluyla partinin ve öne çıkan isimlerinin (özellikle İmamoğlu'nun) yıpratılmasının hedeflendiği de vurgulanıyor. Son dönemde yaşanan ve "üçüncü dalga" olarak adlandırılan operasyonların, kurultayın hukuki süreciyle bağımsız olmadığı, aksine CHP'yi felç etme planının bir parçası olduğu ifade ediliyor.

Bu operasyonlarda somut yolsuzluk delilleri (ayakkabı kutularında paralar, saatler gibi) yerine daha çok gizli tanık ve itirafçı ifadelerine dayanıldığı, bu ifadelerin ise tehdit yoluyla alınabileceği endişesi dile getiriliyor. İktidar medyasının, operasyonların farklı birimlere (jandarma gibi) yaptırılarak meselenin "ahtapot gibi her yere yayılmış" olduğu algısının yaratılmaya çalışıldığı belirtiliyor. Hedef alınanlar arasında Süleyman Efendi Cemaati gibi yapıların da olduğu görülüyor.

Analizde, CHP'nin bu operasyonlar karşısındaki pozisyonu da eleştiriliyor. İstanbul'da 25 yıl boyunca AKP döneminde yaşanan (Melih Gökçek, Kadir Topbaş, Erdoğan ve diğer AKP'li isimler döneminde) kaynakların sömürülmesine dair CHP'li belediyelerin (İmamoğlu, Mansur Yavaş) somut adımlar atmaması, bugün kendilerinin operasyonlara muhatap olmalarının bir nedeni olarak gösteriliyor. "Yargı onların elinde" gibi bahanelerin halk nezdinde karşılığı olmadığı, istenseydi yolsuzlukların farklı yöntemlerle (meydanlarda, belgelerle) ifşa edilebileceği ancak bunun yapılmadığı eleştirisi getiriliyor.

Türkiye'de yaşanan yoğun sansür ortamında, gözden kaçan kritik detaylar genellikle yurt dışındaki sürgün gazeteciler tarafından dile getirilebiliyor. Bu önemli bilgilerin kamuoyuna ulaşması, bağımsız yayın organlarının ve analizlerin takip edilmesiyle mümkün oluyor. Örneğin, siyasetteki derin analizler ve özel haberler için takip edilebilecek platformlardan biri de avazturk.com.

Ekrem İmamoğlu üzerinden yürütülen son kampanyalardan biri de "ikinci telefon" iddiası. Hükümete yakın medya organlarında sıkça dile getirilen bu konu, İmamoğlu'nun gizli işler yaptığı algısını yaratmayı hedefliyor. Ancak analist, Türkiye'de devletin herkesi dinlediği bir ortamda, gazetecilerin veya siyasetçilerin güvenlik ya da kaynaklarını koruma gibi çeşitli nedenlerle ikinci hat veya güvenli iletişim uygulamaları (Signal gibi) kullanmasının normal olduğunu belirtiyor. Geçmişte, hükümete yakın gazetecilerin (Nedim Şener gibi) bile kendi bilgisayarlarını veya telefonlarını operasyonlar sırasında saklamaya çalıştığı örnekler hatırlatılıyor. Bu durum, mevcut eleştirilerin ne kadar samimi olduğu konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Siyasi kulislerde konuşulan bu senaryolar, Türkiye'nin yakın geleceğinde ciddi kırılmalara işaret ediyor. Bu tür derinlemesine siyasi mühendislik analizleri ve olası senaryolara dair güncel değerlendirmeler, bağımsız gazetecilik platformlarında detaylıca işleniyor. Türkiye siyasetinin karmaşık dinamiklerini anlamak için avazturk.com gibi yayınları takip etmek faydalı olabilir.

Analizde, mevcut uluslararası konjonktürün Erdoğan lehine işlediği de belirtiliyor. Özellikle Avrupa ülkelerinin askeri güce ve mültecileri tutacak ülkelere ihtiyacı olması, Erdoğan'ın muhaliflere yönelik sert adımlarına (toplu tutuklamalar dahil) karşı uluslararası bir tepkinin gelme ihtimalini zayıflatıyor. Hatta, CHP'nin "Erdoğan'ın üçüncü dönem adaylığına destek verelim ama hemen seçime gidelim" gibi önerilerinin, Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmaktan ziyade bir tuzak olabileceği, çünkü Erdoğan'ın devletin tüm kurumlarını ve seçim sistemini kontrol ederek istediği sonucu alabileceği uyarısı yapılıyor. Türkiye gibi ülkelerde "kimin oy verdiği değil, sonuçları kimin açıkladığı önemli" sözü bu durumu özetliyor.

Görünen o ki, CHP'yi yakın gelecekte oldukça zorlu günler bekliyor. Parti içi kronik çekişmelerin yanı sıra, dışarıdan gelen siyasi ve hukuki operasyonlarla felç edilme riski, ana muhalefetin etkinliğini ciddi şekilde zayıflatabilir ve ülkenin siyasi dengelerini değiştirebilecek bir erken seçim senaryosunun kapısını aralayabilir. Erdoğan'ın "silah bırakmadığı", yargı ve bürokrasi silahlarını kullanarak muhaliflerini etkisiz hale getirme çabalarının devam ettiği bu süreçte, Türkiye siyasetindeki gelişmelerin yakından takip edilmesi büyük önem taşıyor.