Erdoğan'ın Gizli CHP Planı Deşifre Edildi: Yeni Anayasa Hedefi!

Erdoğan'ın Gizli CHP Planı Deşifre Edildi: Yeni Anayasa Hedefi!

Türkiye siyasetinde sular durulmuyor! Yargı süreçlerinin arkasındaki büyük siyasi hedef ortaya çıktı. CHP'ye yönelik davaların ve baskıların ardındaki "yeni anayasa" amacı, SÖZCÜ Televizyonu'ndaki bir uzman tarafından deşifre edildi. Bu süreç, sadece bir

Türkiye siyaseti, son dönemde yaşanan gelişmelerle adeta bir satranç tahtasına dönüştü. Yaşanan her kritik olay, her yargı süreci, birbiriyle bağlantılı zincirin halkaları gibi işliyor. SÖZCÜ Televizyonu'nda yayınlanan video kaydındaki uzman isim ve Gül Hanım'ın çarpıcı değerlendirmeleri, bu karmaşık tablonun ardındaki gizli planı gün yüzüne çıkardı. Uzman isim, Türkiye'nin şu anda "yeni bir paradigma" içinde olduğunu ve bunun yaklaşık bir yıldır Abdullah Öcalan'ın bir mektubuyla başlayan bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu yeni paradigma, yalnızca iç siyaseti değil, uluslararası ilişkileri de yeniden şekillendirirken, beraberinde "yeni bir devlet oluşumu" ve "yeni bir muhalefet özlemi" getiriyor. Bu gelişmeler, aslında büyük bir stratejinin parçası ve makalemizin devamında bu derinlemesine süreci tüm detaylarıyla incelemeye devam edeceğiz.

Uzman isim, iktidarın Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) mevcut durumundan hoşnut olmadığını ve daha farklı bir CHP arzu ettiğini açıkça ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sıkça dile getirdiği "toksik muhalefet" söylemi ve "yerli ve milli muhalefete ihtiyacımız var" vurgusu, aslında CHP'nin şu anki çizgisinin iktidar gözünde "yerli ve milli" olarak görülmediğini ortaya koyuyor. Bu durum, hukuki gibi görünen birçok davanın, aslında siyasi birer araç olarak kullanıldığının sinyallerini veriyor. Uzman isim, hukuk devleti vurgularının her gün tekrar edilmesinin "belli bir amaçla yapıldığını" ve yarınki kurultay davasında "her şeyin olmasının mümkün" olduğunu belirtiyor. Gül Hanım da bu durumu "hukuki bir dava değil siyasi bir dava" olarak nitelendiriyor ve eğer dava siyasi ise "hukuki bir karar da çıkmayabilir, siyasilerin belirlediği bir karar çıkabilir" yorumunu yapıyor.

Peki, tüm bu siyasi süreçlerin, davaların ve baskıların arkasındaki temel amaç ne? Uzman isim, bu sorunun yanıtını çok net bir şekilde ortaya koyuyor: Türkiye’de yeni bir düzenin, yeni bir muhalefet partisine ihtiyacı var. Özellikle, "Ortadoğu yeniden şekillenirken Türkiye de yeniden şekilleniyor" ve iktidar bu yeni düzende "yeni bir muhalefet istiyor". İşte tam da bu noktada, yıllardır konuşulan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen bir hedef devreye giriyor: Yeni Anayasa. Uzman isim, "yeni anayasa masasına oturmayan bir muhalefet değil" arandığını vurguluyor. Hatta öyle ki, eğer CHP yönetimi ve Sayın Özgür Özel, "ben seninle yeni anayasaya varım, hadi oturalım çözelim" deseydi, bugün ne Ekrem İmamoğlu'nun diploması konuşulurdu ne de diğer yolsuzluk iddiaları veya kayyumluk uygulamaları gündeme gelirdi, ne de yarınki kurultay davası tartışılırdı. Buradan da anlaşılacağı üzere, https://www.avazturk.com adresinde de benzer analizlerin yapıldığı gibi, tüm bu olaylar, aslında büyük bir "süreç"in ve "bütünsel bir plan"ın parçası.

Kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Anayasa Mahkemesi kararlarının bile bütün kamu kurum ve kuruluşlarını bağlamadığı bir dönemden geçildiğinin altı çiziliyor; Can Atalay'ın durumuna rağmen Meclis'te olması gerekirken hala içeride olması buna örnek gösteriliyor. Uzman isim, Ekrem İmamoğlu'nun 30 yıl sonra diplomasının gündeme gelip iptal edilmesini, yarınki kurultay davasından olumsuz bir karar çıkma ihtimaliyle aynı kefeye koyuyor ve "hiçbir fark yok" diyor. Türkiye'nin sosyolojik, psikolojik ve siyaset bilimi kavramlarıyla anlaşılabilecek bir süreçten geçtiğini belirten uzman, ülkenin en çok konuşulması ve işlemesi gereken kavramı olan hukukun, maalesef "en az işleyen bir düzen" olduğunu ifade ediyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararlarının kesin olması ve davaya konu olmaması gerektiği vurgulanırken, bir mahkemenin bu kararları gündemine alması durumunda ne olacağının ayrı bir tartışma konusu olduğu belirtiliyor. Bunlar, hukuki olmaktan ziyade "direkt siyaset bilimi ve sosyolojik açıdan" değerlendirilmesi gereken konular olarak öne çıkıyor. Ayrıca, geçen hafta kamuoyunun çok konuştuğu, basına sızan bazı açıklamalar da bu duruma işaret ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun geçmişte İzmir Belediyesi örneğini vererek hukuki süreçlerin beklenmesi gerektiğini belirtmesi ve yeni anayasanın konuşulabileceğine dair mesajlar, yaratılmak istenen "yeni muhalefet" ve "yeni CHP"nin nasıl olması gerektiğine dönük "rastlantısal olmayan" mesajlar olarak değerlendiriliyor.

Tüm bu yaşananlar, CHP için zorlu bir süreci işaret ederken, aynı zamanda bir fırsat da sunuyor. Uzman isim, bu sürecin CHP için bir "şans" ve "turnusol kağıdı" olduğunu, parti içindeki zayıf ve sağlam noktaların görülmesi için bir imkan sunduğunu belirtiyor. CHP'nin siyasetini buna göre kurgulaması gerektiği vurgulanıyor. Zira, kaynaklara göre, CHP'ye karşı yürütülen kurultay sürecinin hukuki değil, tamamen siyasetin konusu olduğu ve CHP'yi "o masaya oturtmak için" olduğu belirtiliyor. Eğer CHP, dilini iktidarın aleyhine keskinleştirir ve "Ben o masaya oturmam" derse, yarın CHP'nin karşısına başka davaların da çıkacağı, İstanbul İl Başkanlığı'na yönelik davaların devam ettiği, Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne dönük soruşturmaların açılıp kayyumların gelebileceği uyarısı yapılıyor. Bu nedenle, CHP'nin buna hazırlıklı olması ve siyasetini süreci tamamen buna dönük değerlendirmesi gerektiği belirtiliyor. Diğer yandan, Gül Hanım, CHP'nin olmadığı yerde bir anayasa değişikliğinin mümkün olamayacağını, zira anayasanın bir "toplumsal mutabakat metni" olduğunu dile getiriyor. Ayrıca, "iktidarın istediği kadar muhalefet" edilmesi durumunda Türkiye demokrasisinden söz edilemeyeceğini ve bunun devam etmesi halinde iktidar partisinin değil, muhalefetin birinci parti olması gerektiğini de ekliyor.

Peki, tüm bu "yeni paradigma," "yeni devlet oluşumu" ve "yeni anayasa" arayışlarının ışığında, Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik devam eden kurultay davasının ve diğer tüm baskıların asıl amacı ne? Uzman isim, tüm bu süreci hukukun dışında değerlendirerek, iktidarın gözünde "yeni bir muhalefete ihtiyaç" olduğunu ve temel amacın "yeni Türkiye yaratmak" olduğunu dile getiriyor. Yeni Türkiye'nin ise yeni bir anayasaya ihtiyacı var ve herkes, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, CHP olmadan bu yeni anayasanın yapılamayacağının farkında. İşte tüm bu "siyasi dava" olarak adlandırılan süreçlerin ve CHP'ye yönelik baskıların ardındaki sarsıcı gerçek tam da burada yatıyor: İktidar, CHP'nin mevcut yönetimini, yeni anayasa masasına oturmaya zorlamak istiyor! Eğer mevcut yönetim bu masaya oturmayı reddederse, uzman ismin ifadesiyle, "o masaya oturacak bir yönetim oraya getirilir". Bu, sadece bir parti içi çekişme ya da sıradan bir yargı süreci değil; Türkiye'nin gelecek on yıllarını şekillendirecek yeni anayasa hedefine ulaşmak için ana muhalefet partisini dönüştürmeye yönelik stratejik ve büyük bir siyasi operasyonun ta kendisidir.