Erdoğan'ın Tek Çaresi Belli Oldu
Ünlü siyasetçi Turhan Çömez, artan baskılar ve yargı kuşatması altında ezilen Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu Silivri'den yaptığı çarpıcı gözlemlerle anlattı. Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dönüşün kaçınılmazlığını vurgulayan Çömez, umutsuzluğa kapı
Bu makalemiz, Sayın Çömez’in bu kritik süreci detaylarıyla ele aldığı çarpıcı açıklamalarını, www.avazturk.com okuyucuları için derinlemesine incelemeye devam ediyor. Türkiye, kritik bir dönemeçten geçerken, muhalefet üzerindeki baskıların ve yargı süreçlerindeki belirsizliklerin gölgesi giderek ağırlaşıyor. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) belediyelerine yönelik artan baskılar ve yargı eliyle uygulanan sıkıştırma politikaları, ülkenin demokratik geleceği hakkında derin endişeler uyandırıyor. Bu vahim tablo içinde, Halktv ekranlarında yayınlanan bir programda söz alan ve geçmişte bizzat Silivri zindanlarının ağırlığını yaşamış olan Sayın Turhan Çömez, Türkiye'nin nabzını tutan çok çarpıcı analizlerde bulundu. Çömez’in Silivri deneyimlerinden yola çıkarak yaptığı gözlemler, ülkenin adalet, hukuk ve özgürlük arayışındaki çaresizliğini gözler önüne sererken, aynı zamanda beklenmedik bir umut ışığı da taşıyor.
Sayın Çömez, kendisine yöneltilen "çember giderek daralıyor mu?" sorusuna, "keşke bu soruyu sormasaydınız bana çünkü Silivri'nin ağırlığı var üstümde, toplama kampından geliyorum ben" diyerek yanıt verdi ve orada insanların yaşadıklarını derinden hissettiğini belirtti. Dışarının son derece sıcak olmasına rağmen Silivri'nin içinin hâlâ çok soğuk olduğunu vurgulayan Çömez, yaşadığı deneyimlerin Ergenekon davalarına benzerlikler taşıdığını ve hafızasının tazelendiğini ifade etti. Türkiye'nin bu durumu hak etmediğini yıllardır feryat ettiklerini dile getiren Sayın Çömez, özellikle siyasete yeniden girdiği 28. dönemden itibaren sürekli "adalet, hukuk, insan hakları, özgürlükler" vurgusu yaptıklarını hatırlattı. Ancak mevcut iktidarın, eline geçirdiği bütün gücü acımasızca ve fütursuzca kullandığını, bunu yaparken de sadece kendi siyasal çıkarlarını hesap ettiğini öne sürdü.
Turhan Çömez’e göre, bugün artık yargı bağımsızlığından bahsetmek mümkün değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davalar boyunca yaptığı açıklamalara bakıldığında, her şeyden haberi ve bilgisi olduğu, belki de kendisine verilen bilgiler ışığında yorumlar yaptığı izlenimini edindiğini aktardı. Bu şartlar altında ülkede adaleti tesis etmenin, insanların devlet kurumlarına ve mekanizmalarına güvenebilmesinin mümkün olmadığını kaydetti. Sayın Çömez, demokrasinin kurum ve kurallarının işlememesi durumuna dikkat çekerek, parlamentodan da örnekler verdi. Millet iradesinin tecelligâhı olması gereken parlamentonun ne yazık ki sarayın onay makamı haline geldiğini, yasaların tartışılamadığı, yorum yapılamadığı veya kaderinin değiştirilemediği bir atmosferin hüküm sürdüğünü belirtti.
Özgürlükler alanındaki kısıtlamalar da Sayın Çömez’in eleştirileri arasındaydı. Anayasa'nın 34. maddesinin "dilediğiniz gibi çıkın, istediğiniz gibi konuşun, güvenlik problemi olmadığı sürece bizden izin bile almanıza gerek yok" demesine rağmen, sokağa çıkan gençlerin tutuklandığını ve içeri atıldığını dile getirdi. Çömez, bir gencin diplomasını yırtmasının demokratik bir eylem olarak "inanılmaz bir siyasal iletişim" örneği olduğunu söyledi. Bu eylemin, "Ben bu diplomayı alsam ne olacak? Benim hayatım teminat altında mı? Ben iş bulabilecek miyim? Yandaş olmayanlar bu ülkede geleceğini garanti altına alabilir mi? Yarın bu diplomayı elimden almayacağınızı nereden bileyim?" mesajlarını verdiğini ve Türkiye'yi özetlediğini belirtti. Bu tür eylemleri yapanların apar topar alınıp götürülmesinin, iktidarda derin bir korku olduğunu, bu korkunun arkasında da bir agresyon ve öfke bulunduğunu gösterdiğini ifade etti. Sayın Çömez, Erdoğan ve yönetiminin kendi geleceğiyle ilgili kaygı duyduğu için Türkiye'nin geleceğini riske attığını vurguladı.
Peki, bu karamsar tablo içinde bir çıkış yolu var mı? Sayın Çömez, Silivri'de karşılaştığı pek çok kişide bir moral motivasyon gördüğünü, bunun kendisini mutlu ettiğini anlattı. İmamoğlu ve Altaylı gibi isimlerle görüştüğünü, diğerleriyle de sohbet ettiğini aktaran Çömez, birçoğunun son derece dinamik, umutlu ve kararlı olduğunu gözlemlediğini söyledi. Ancak, dışarısı çok sıcakken içerisinin buz gibi olduğu o zor şartlarda bulunmanın gerçekten çok zor olduğunu da ekledi. Can Atalay ile yaptığı uzun sohbetlere de değinen Sayın Çömez, siyaseten ayrı kulvarlarda olmalarına rağmen her görüşmede birbirlerinden bir şeyler öğrendiklerini, daha yakından tanıştıklarını ve ortak alanlarının olduğunu gördüklerini belirtti. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, anayasa ve Türkiye'nin değerlerinin herkesin ortak alanı olduğunu vurguladı. Can Atalay’ın bir an önce Hatay halkının iradesini temsil etmek üzere parlamentoya gelmesi gerektiğini tekrarladı. Çömez’in dikkat çekici bir tespiti de, diyalog ve iletişim kanallarını Silivri'nin zindanlarında bile bulabilmelerine rağmen, Ankara'nın siyasal zemininde bulamamalarıydı.
Ekonomik durumun vahameti ise Can Atalay ile aralarındaki bir diyalogla gözler önüne serildi. Can Atalay, Sayın Çömez'e ekonominin nasıl olduğunu sormuş, Çömez de ona "sen buraya girdiğinde kıyma ne kadardı?" diye sormuştu. Atalay, Nisan 2022'de girdiğinde kıymanın 80 lira olduğunu söylemiş, Çömez ise "Can şu anda tam 10 katı" diyerek mevcut durumu aktarmıştı. Bu bilgi karşısında Atalay’ın çok üzüldüğünü belirten Çömez, ekonominin çöktüğünü, hukukun ayaklar altına alındığını ve demokrasinin işlemez hale geldiğini ifade etti. Medya üzerindeki baskıya da değinen Sayın Çömez, TRT'nin bir "Pravda medyasına" dönüştüğünü, Sözcü ve Halk TV gibi bağımsız yayın kuruluşları üzerinde de büyük bir siyaset gölgesi ve baskısı olduğunu dile getirdi.
Tüm bu zorlu koşullara rağmen, Turhan Çömez kesinlikle ümitsiz olmadığını dile getiriyor. Ona göre, Türkiye'yi yeniden normalleştirebilmek, bu baskılara direnebilmek hepimiz için büyük, tarihi bir sorumluluktur. Yoğun bir şekilde çalışarak bu külfetin altından kalkacaklarına inancı tamdır. Ve işte tüm bu acı tabloların ortasında, Sayın Çömez'in defalarca vurguladığı, hem Erdoğan yönetiminin hem de Türkiye'nin içinden çıkabileceği tek çözüm yolu netleşiyor: www.avazturk.com olarak aktardığımız bu derin analizlerin zirvesinde, Sayın Çömez, "Erdoğan'ın tek çaresi var, bu ülkenin tek çıkar yolu var: Bu ülkenin normalleşmesi ve bu ülkenin yeniden demokrasiye, hukukun üstünlüğüne dönebilmesi" diyerek kararlılıkla ifade ediyor. Bu zorlu dönemin üstesinden gelineceğine ve Türkiye'nin aydınlık bir geleceğe kavuşacağına dair sarsılmaz inancı, tüm okuyuculara umut aşılayan güçlü bir mesaj olarak yankılanıyor.