Erdoğan'ın Yeni Anayasa Adımı Sert Tartışma Yarattı!
Erdoğan'ın yeni anayasa çağrısı ve kurduğu komisyon, siyaset ve hukuk dünyasında fırtına kopardı. Ana muhalefet lideri Özel'den net ret: "Erdoğan'la menemen yapmam!" DEM Parti'ye kritik uyarılar gelirken, komisyonun "militan AKP'lilerden" oluştuğu ve eski
Türkiye'de siyasetin bir süredir sıcak gündemi olan yeni anayasa tartışmaları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yöndeki adımları ve kurduğu komisyonun yapısıyla birlikte tansiyonu yükseltti. Ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel'in net tavrı ve çeşitli çevrelerden yükselen eleştiriler, anayasa yapım sürecinin daha başlamadan derin görüş ayrılıklarına sahne olduğunu gösteriyor.
CHP Lideri Özel'den "Menemen" Çıkışı: "Hukuksuzluğun Yanında Olmayız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, daha önce "Bay Erdoğan'la Menemen yapmam" diyen CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e gönderme yaparak "Menemen de yaptık, Anayasa da yapacağız" şeklindeki sözleri üzerine, Özel'den sert bir yanıt geldi. Özgür Özel, "Biz anayasayı Erdoğan'la yapmayacağız, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapacağız" diyerek konumunu netleştirdi. Kendisi, Erdoğan ile "bırakın anayasayı, menemen bile yapmayacağını" ifade etti.
Bu keskin tavrın gerekçeleri de açıkça sıralandı: Hukuksuz tutuklamalar, İstanbul'da sıkıyönetim ilan edilmiş gibi bir atmosfer, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın afişleri yasaklaması gibi durumlar. Özgür Özel, mevcut durumu 12 Eylül askeri darbesi sonrası ilan edilen sıkıyönetim dönemleriyle karşılaştırarak, o dönemde bile savcıların bu tür yetkileri kullanmadığını, bu yetkilerin ancak sıkıyönetim komutanlarına ait olduğunu belirtti. "Sıkıyönetim ilan edilen ilde demokrasi yoktur, askeri yönetim vardır" diyerek mevcut tablonun vahametine dikkat çekti. Yayın yasaklamalarına kadar varabilecek bu adımların, bir kişiyi önsel olarak suçlu ilan etmek anlamına geldiğini vurguladı.
Erdoğan'ın Anayasa Komisyonu Tartışması: "Militan AKP'liler Var, Anayasa Hukukçusu Yok!"
Tartışmaların odak noktalarından biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kurulan anayasa komisyonu oldu. Kaynaklara göre,(https://www.avazturk.com/) komisyonun yapısı "büyük bir yanılgı içinde" olunduğunun kanıtı olarak gösteriliyor. Komisyonda bir tane bile anayasa hukukçusu olmadığı, aksine "militan AKP'lilerin" bulunduğu iddia ediliyor.
Komisyon üyelerinin, baştan beri siyasette yer almış, belirgin Siyasal İslamcı kimliklere sahip ve 20 yıl boyunca anti-demokratik tutumlar sergilemiş bir heyet olduğu öne sürülüyor. 10 kişilik bu heyetin ortak özelliklerinden birinin avukat olmaları olduğu belirtilirken, dikkat çekici bir detay olarak Hayati Yazıcı'nın Sivas Katliamı'nda "yakanların avukatlığını", yani "katliamcıların avukatlığını" yapmış olması gündeme getiriliyor. Komisyondaki diğer meslek grupları arasında siyaset bilimci, kamu yönetimi uzmanı, sanayici ve iktisatçı yer alıyor.
Komisyonun yapısı üzerinden, Meral Danış Beştaş'ın "anayasanın mecliste yapılacağı, Erdoğan'ın mecliste olmadığı" yönündeki sözlerinin "büyük bir yanılgı" olduğu savunuluyor. Eleştirilere göre, Erdoğan bizzat bu komisyonu kurmuş ve komisyon üyeleri "hepsi Erdoğan" olarak nitelendiriliyor. Hatta, AKP'li olmasına rağmen Serap Yazıcı gibi isimlerin dahi yeterince "AKP'li" veya "militan" görülmediği için komisyona giremediği iddiası, komisyonun ne kadar partizan bir yapıda olduğunun kanıtı olarak sunuluyor. Bu durumun bir "demagojik manevra" olduğu ve kimseyi kandırmanın mümkün olmadığı belirtiliyor.
"Sivil Anayasa" Kavramı "Saçma", Mevcut Anayasa 12 Eylül'den Bile Geride!
Yeni anayasa tartışmaları sırasında sıkça kullanılan "sivil anayasa" kavramı da kaynaklara göre "son derece saçma" bir tanım olarak nitelendiriliyor. Hukuk literatüründe sivil ya da askeri anayasa diye bir ayrımın olmadığı, bir anayasanın ya demokratik olduğu ya da olmadığı vurgulanıyor. Bu kavramın, hukuk bilmeyen bir iktidarın kullandığı, "soldan devşirme" bir iddia olduğu öne sürülüyor.
Mevcut Anayasa'nın (2017 Anayasası) demokratikliği hakkında ise sert karşılaştırmalar yapılıyor. Kaynaklara göre, şu anki anayasa 12 Eylül Anayasası'ndan bile daha az demokratik. 12 Eylül Anayasası'nın laiklik çerçevesinin dışına çıkmadığı, kurumları koruduğu ve güçler ayrılığı ilkesini sınırlasa dahi koruduğu belirtilirken, 2017 Anayasası'nın 1921 ve hatta 1908 Anayasası'nın bile gerisinde olduğu iddia ediliyor.
2017'de referandumla kabul edilen bu anayasanın, "ucube rejim"i kurduğu ve bu rejimle ülkenin yönetilemez hale geldiği savunuluyor. Mevcut anayasanın "12 Eylül anayasası" diye yutturulmaya çalışılmasının da bir demagoji olduğu, asıl mevcut anayasanın siviller tarafından yapılan 16 Nisan 2017 anayasası olduğu net bir dille ifade ediliyor. Cumhurbaşkanının üçüncü kez seçilmesinin de "yeni anayasa var" denilerek 2017 Anayasası'na dayandırıldığı hatırlatılıyor.
DEM Parti'ye Kritik Uyarı: Demokratik Muhalefet Blokundan Kopmayın!
DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan'ın geçen hafta "Türkiye'nin yeni bir anayasaya kesinlikle ihtiyacı var" şeklindeki açıklaması ve anayasa tartışmalarının siyasi hesapların üstünde tutulması gerektiği yönündeki görüşleri de kaynaklarda değerlendiriliyor. Ancak bu duruşun, Meral Danış Beştaş'ın komisyon hakkındaki sözleriyle birleşince "demokratik muhalefet alanını bozucu bir etki" yaratabileceği endişesi dile getiriliyor.
DEM Partililere ve demokratik zeminde siyaset yapan Kürt yurttaşlara seslenilerek, bu tür bir girişimin "olmaz" olduğu belirtiliyor. Her koşulda Türkiye'deki demokratların, ilericilerin, solcuların, cumhuriyetçilerin desteğinin talep edilmesi gerektiği ve onların Kürt yurttaşları hiçbir tarihsel dönemde yalnız bırakmayacağı vurgulanıyor. "Siz kalkıp iktidarla ortak anayasa yapmaya kalkacaksınız? Niye efendim, Erdoğan orada yokmuş? Yok mu burada Allah aşkına? Erdoğan bu heyeti Erdoğan ilan etti. Vallahi hepsi Erdoğan!" diyerek, iktidarla anayasa yapma çabasının demokratik muhalefet blokundan kopmak anlamına geleceği uyarısı yapılıyor.
Kürt Sorununun Çözümü ve Demokratikleşme: "Eğri Cetvelden Doğru Çizgi Çıkmaz"
Gazeteci Ergün Yıldızoğlu'nun Cumhuriyet Gazetesi'ndeki bir yazısına atıfta bulunularak, anayasa tartışmalarına bu şekilde yaklaşımın "stratejik bilmezlik" olarak tanımlandığı aktarılıyor. Anayasanın sadece hukuki bir metin değil, aynı zamanda "iktidar kurucu bir araç" olduğu ve anayasa tartışmalarının kaçınılmaz olarak siyasi ve farklı çıkarları yansıttığı belirtiliyor. Tarihin, stratejik bilmezliğin kimseyi sorumluluktan kurtarmadığını gösterdiği ifade ediliyor.
Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi arasındaki ilişkiye dair de çarpıcı bir değerlendirme sunuluyor. Sanılanın aksine Türkiye'nin demokratikleşmesinin anahtarının Kürt sorununun çözümü olmadığı, tam tersine Türkiye'nin demokratikleşmeye başlamasının Kürt sorununun çözümünün anahtarı olduğu vurgulanıyor. "Kürt sorununu çözüp Türkiye'yi bir faşist diktatörlüğe taşıyabilirsiniz" ya da "İslamcı faşist bir diktatörlükle yönetilen totaliter bir rejimin egemen olduğu bir ülke haline getirebilirsiniz" denilerek, demokratikleşme olmadan Kürt sorunu çözümünün tek başına yeterli olmadığı uyarısı yapılıyor.
2013-2015 yılları arasındaki çözüm süreci denemesinin "büyük bir fiyaskoyla, iflasla, kan gözyaşıyla sonuçlandığı" hatırlatılarak, bu trajedinin nedeninin aynı hata olduğu öne sürülüyor. Hendek savaşlarında yaklaşık 9.000 insanın öldüğü ve bu sayının Dersim Katliamı ile karşılaştırıldığı belirtiliyor.
Çıkış Yolu: Erken Seçim ve Geniş Muhalefet İttifakı
Peki, mevcut durumda ne yapılmalı? Kaynaklara göre, "yapılacak iş Türkiye'yi bir erken seçime götürmek ve Türkiye'yi bu iktidardan kurtarmak". Doktor Ergin Yıldızoğlu'nun da belirttiği gibi, Türkiye'yi demokratikleştirerek Kürt sorunu çözülebilir, ancak gericilik ve faşizmle demokratikleşme olmadan bu sorun çözülemez. Bu durum, "Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz" özdeyişiyle özetleniyor.
İktidarla görüşmek gerektiğini savunan "muhatabımız AKP-MHP diyorlar" argümanı da "son derece demagojik bir yaklaşım" olarak değerlendiriliyor. "Siz iktidar olana kadar biz ölmeye devam mı edelim?" şeklindeki bir ikilemin sunulamayacağı belirtiliyor. Türkiye'nin kurtuluşunun sol ve cumhuriyetçilerin ittifakından, yani sosyalistlerle Kemalistlerin, merkez sağ ve merkez soldaki cumhuriyetçilerle solun geniş ittifakından, geniş bir demokratik muhalefet blokundan geçtiği ifade ediliyor.
Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni anayasa girişimi, mevcut haliyle muhalefet ve uzmanlar cephesinde büyük bir güvensizlik ve sert eleştirilerle karşılanıyor. Komisyonun yapısı, anayasanın içeriğine dair endişeler ve sürecin şeffaflığı konusundaki şüpheler, Türkiye'nin anayasa tartışmalarının önümüzdeki dönemde siyasi gerilimin ana kaynaklarından biri olacağını gösteriyor.