Erdoğan'ın Yeni Anayasa Hamlesi Türkiye Siyasetinin Raylarını Değiştiriyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gündeme taşıdığı yeni anayasa hazırlıkları, Türkiye siyasetinde derin bir dönüşümü tetikliyor. Siyaset bilimci Özlem Kaygusuz, bu süreci "otoriter pazarlık" kavramıyla açıklarken, muhalefetin potansiyel konumunu ve siyasi aktörler
Türkiye siyaseti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yeniden gündeme getirilen yeni anayasa hazırlıklarıyla hareketli günler yaşıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa taslağı üzerine çalışması için on hukukçu arkadaşını görevlendirdiğini açıkladı. Erdoğan'a göre, mevcut 1982 Anayasası, geçirdiği değişikliklere rağmen "darbe döneminin tortularını" taşımaya devam ediyor. Yeni ve sivil bir anayasanın bu tortulardan arınma fırsatı sunacağını vurgulayan Erdoğan, anayasanın yalnızca bir partinin değil, milletin tamamını kucaklayan bir toplumsal sözleşme olması gerektiğini ifade etti. Bu nedenle, yeni anayasa sürecinde en geniş mutabakatın arandığını belirten Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) bu konudaki "istemezük" (istemeyiz) yaklaşımını eleştirdi. (https://www.avazturk.com) Erdoğan, siyasetin toplumun tamamı etrafında şekillendiğini hatırlatarak, eğer CHP uzlaşmacı bir tavır sergilerse onlarla çalışabileceklerini, ancak şu anda böyle bir yaklaşımın söz konusu olmadığını söyledi. Erdoğan, "Derdimiz koltuk değil" diyerek, amaçlarının kişisel veya parti çıkarları olmadığını, yeni anayasanın ülkenin ihtiyacı olduğunu ima etti.
Siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı Doç. Dr. Özlem Kaygusuz, Ruşen Çakır'a yaptığı değerlendirmede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başlattığı yeni anayasa tartışmalarının Türkiye siyasetinde büyük bir değişimin işareti olduğunu belirtti. Kaygusuz, "Şu anda bütün aktörleri dönüştürecek bir noktadayız" yorumunu yaptı. Ona göre, Türkiye'de siyasetin "ray hattı" değişmekte olduğu bir dönem yaşanıyor ve bu dönemi anlamak, analiz etmek kolay değil. Ancak gözlemlenebilen https://www.avazturk.com bir gerçek var ki, neredeyse tüm siyasi aktörler bu süreçten dönüşerek çıkacaklar, kimileri zayıflayarak kimileri ise güçlenerek. Bu dönüşüm sürecinin en kritik tartışma konularından biri ise yeni anayasa girişimi.
Kaygusuz, değerlendirmesinde "otoriter pazarlık" kavramına değindi. Bu kavramın, aslında zaten otoriter olan rejimlerde, uzun süreli askeri ya da sivil diktatörlüklerin veya her koşulda tek kişi yönetimlerinin iktidarda uzun süre kalabilmelerini açıklamak için ortaya atılmış bir kavram olduğunu ifade etti. Kaygusuz, Türkiye'nin siyasi gidişatını bu kavram üzerinden yorumlarken, "Hep Türkiye’nin Ortadoğululaştığını söylüyoruz" dedi. Otoriter pazarlıkların etkisiyle bir kez daha Ortadoğulu bir toplum-devlet düzenine doğru ilerlendiğini öne sürdü. Eskiden Türkiye'nin Avrupalılaşmasının tartışıldığını hatırlatan Kaygusuz, oysa artık Türkiye'nin Ortadoğu rejimlerinin durumunu tanımlamak için kullanılan kavramlarla ele alınabilir hale geldiğini belirtti. Ortadoğu, nüfusunun yüzde 98'inin otokrasi içinde yaşadığı, en fazla otokratik rejimin bulunduğu bir coğrafyadır. Kaygusuz, Türkiye'nin böylesi bir bölgede eskiden ne kadar ayrıcalıklı bir yeri ve konumu olduğunu vurguladı. Bu bağlamda, yeni anayasa süreci gibi büyük siyasi hamlelerin, bu "Ortadoğululaşma" eğilimi içindeki yerini ve etkisini anlamak önem taşıyor. Daha fazla analiz ve yorum için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Güncel durumda, Kaygusuz, üçüncü otoriterleşme dalgası içerisinde olup demokrasinin rayına tekrar dönebilen ülkelerin de bulunduğunu kaydetti. Tam otokrasiye düşen ülke sayısının daha az olduğunu, ancak giderek otoriterleşen çok sayıda ülke bulunduğunu belirtti. Özellikle ifade özgürlüğünün kısıtlanması konusunda tüm verilerin "alarm çanlarının çaldığını gösterdiğini" vurgulayan Kaygusuz, bu durumun Türkiye'nin demokrasi yolculuğundaki zorluklarına işaret ettiğini belirtti. Ancak tüm bu tablonun içinde dahi umudu korumak gerektiğini savundu. Kaygusuz'a göre, Türkiye'nin bunu başarabilecek siyasal birikimi ve deneyimi kesinlikle mevcuttur. Bu umut, siyasi dönüşümün ve anayasa sürecinin getirebileceği zorluklara rağmen, ülkenin demokratik potansiyeline https://www.avazturk.com olan inanca dayanıyor. Yeni anayasa sürecinin muhalefeti bölme potansiyeli de tam da bu siyasi dönüşümün ve aktörlerin zayıflama/güçlenme dinamiğinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Sürecin kendisi, farklı muhalif kesimler arasında farklı yaklaşımlara yol açarak mevcut ittifakları zorlayabilir veya yeni ayrışmalar yaratabilir. Türkiye siyasetindeki bu karmaşık dönemde, çeşitli görüş ve analizlere ulaşmak için https://www.avazturk.com gibi platformlar faydalı olabilir.
Erdoğan'ın "en geniş mutabakatı arıyoruz" söylemine karşın, CHP'nin "istemezük" olarak tanımlanan tavrı, yeni anayasa sürecinin hemen başında bir uzlaşmazlık zemini oluşturuyor. Ancak Kaygusuz'un işaret ettiği gibi, bu süreç siyasi aktörlerin konumlarını yeniden belirleyeceği bir dönüşümü tetikliyor. Muhalefet partileri, yeni anayasa teklifine karşı duruşlarında veya potansiyel müzakere zeminlerinde farklı stratejiler izleyebilirler. Bu da muhalefet içindeki birlikteliği etkileyebilir. Sürecin nasıl ilerleyeceği, hangi aktörün zayıflayacağı veya güçleneceği, Türkiye'nin siyasi geleceği açısından belirleyici olacak. Özellikle otoriter pazarlıkların gölgesinde ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda alarm zillerinin çaldığı bir ortamda, anayasa tartışmalarının sonuçları ülkenin demokratikleşme potansiyelini de doğrudan etkileme gücüne sahip. Bu kritik dönemde yaşanan gelişmeleri yakından takip etmek büyük önem taşıyor. Güncel haberler ve derinlemesine analizler için https://www.avazturk.com adresini takip edebilirsiniz. Türkiye'nin bu siyasi virajı nasıl alacağı merakla bekleniyor.