Hukuksuzluk, Takiye ve Siyasetin Çıkmaz Sokağı
Memduh Bayraktaroğlu, son videosunda Türkiye'deki artan eşitsizlikten, hukuk devleti ilkesindeki aşınmaya, Ekrem İmamoğlu'nun hukuki süreçlerinden siyasi ahlaka kadar pek çok çarpıcı konuda değerlendirmelerde bulundu. Detaylı analizleriyle ülkenin gündemi
Ekonomi ve siyaset yorumcusu Memduh Bayraktaroğlu, yayınladığı son video ile Türkiye'nin mevcut durumuna dair dikkat çekici analizler ve sert eleştiriler getirdi. Konuşmasına, Jennifer Lopez konser bilet fiyatları üzerinden ülkedeki eşitsizliğin ulaştığı boyuta işaret ederek başlayan Bayraktaroğlu. En ucuz biletin 17.500 TL, en pahalı biletin ise 110.000 TL olduğunu belirtirken, hatta kara borsada bu fiyatların 500.000 TL'ye kadar çıkabileceği bilgisini paylaştı. Bu durumun, kendisinin savunduğu "en az eşitsizlik" prensibiyle bağdaşmadığını, bu denli büyük bir adaletsizliğin vicdansızlık, insafsızlık ve ahlaksızlık olduğunu vurguladı. Bir toplumun adaletli olabilmesi için eşitsizliğin en önemli engel olduğunu belirten Bayraktaroğlu, rahmetli Süleyman Demirel'in "mutfakta tencere kaynamıyorsa iktidarlar ayakta duramaz" sözünü ve Turgut Özal'ın "orta direği tesis etme" zorunluluğu vurgusunu hatırlatarak ekonomik istikrarın temelinin adaletli paylaşım olduğunu ima etti.
Bayraktaroğlu'nun analizlerinin merkezinde ise Türkiye'deki hukuk devleti ilkesindeki aşınma ve yargı bağımsızlığının durumu vardı. Mevcut iktidarın muhalif siyasetçilere karşı hem idaredeki gücünü hem de bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirdiği öne sürülen yargıyı kullandığını iddia etti. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın temel niteliklerinden biri olan "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" ilkesinin altının boşaltıldığını savundu. Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde adalet, hukukun üstünlüğü ve güven içinde yaşamaktan söz edilemeyeceğini dile getirdi, zira kararların yargı tarafından değil, bağlı olunan güçler tarafından telkin edildiği veya önerildiği görüşünü paylaştı. https://www.avazturk.com
Bu duruma somut bir örnek olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun yaşadığı hukuki süreçleri gösterdi. İlk olarak, İmamoğlu'nun 31 yıl sonra diplomasının iptali girişiminin tamamen hukuka aykırı, hukuksuz ve geçersiz olduğunu net bir dille ifade etti. Bu girişimin ardından, İmamoğlu'nun partisinin ön seçim yapacağı günden bir gün önce terör örgütleriyle ilişkili olduğu ve yolsuzluk yaptığı iddialarıyla gözaltına alınıp tutuklanmasını da bir diğer hukuki skandal olarak değerlendirdi. Oysa çağdaş hukukta tutuklamanın bir ceza değil, kaçma veya delil karartma gibi durumlar için uygulanan bir tedbir olduğunu hatırlattı. İmamoğlu'nun dünyaca tanınan bir şahsiyet olarak kaçmasının söz konusu olamayacağını, yerinin ve görevinin belli olduğunu vurguladı.
Bayraktaroğlu, İmamoğlu'nun sınıf arkadaşı olduğu için diploma iptali girişimiyle karşılaşan Galatasaray Üniversitesi dekanının durumunu da örnek vererek, bu tür olaylarda "üçüncü iyi niyetli kişinin" hukukun koruması altında olması gerektiğini, bunun evrensel hukukun ve demokratik hukuk devletlerinin temel bir prensibi olduğunu anlattı. Kendi nişan yüzüğü örneği üzerinden zilyetlik ve iyiniyetli üçüncü şahıs kavramlarını açıklayarak, İmamoğlu ve onunla birlikte diplomaları iptal edilmek istenen kişilerin, Milliyet gazetesindeki ilana, İstanbul Üniversitesi'nin davetine dayanarak kayıt yaptırmış iyiniyetli kişiler olduğunu savundu. Diplomanın iptal edilmesinin ardındaki gerçek nedenin, siyasi bir yarışta İmamoğlu'nun rakibine karşı kazanma ihtimalinin görülmesi ve bu durumun cezalandırılma çabası olduğunu iddia etti. Hatta sadece İmamoğlu'nu değil, onunla birlikte kayıt yaptıran diğer kişileri de cezalandırmak için seçici kurulun tamamen değiştirildiğini öne sürdü. Bu kararın kesinlikle bozulacağını belirtti. https://www.avazturk.com
Konuşmasında, yargı süreçlerindeki güvensizliğe bir başka çarpıcı kıyaslama ile değindi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçmişte Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında Zekeriya Öz'e kefil olduğunu, ancak Öz'ün daha sonra kaçtığını hatırlattı. Kendi pozisyonunu ise Ekrem İmamoğlu'na hukuki olarak kefil olmak şeklinde tanımladı. Hukuktaki "karine" (belirgenlik/presumption) kavramını açıklayarak (Galatasaray'ın şampiyonluğunun Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılım karinesi gibi), Erdoğan'ın geçmişte kefil olduğu kişinin kaçmasının, bugün kefil olduğu savcıların da bir gün kaçabileceğinin karinesi olduğunu ileri sürdü. Tıpkı borcuna kefil olduğu halde borcunu ödemeyen birinin, başka birine kefil olduğunda da borcunu ödemeyeceğinin karinesi olması gibi. Bu benzetme, mevcut yargı sistemine olan derin güvensizliği yansıtıyordu.
Bayraktaroğlu, Ekrem İmamoğlu'nun Silivri'de tutuklu bulunduğu dönemde iş dünyasına seslenerek yaptığı, "Kimse bana bir şey olmaz." demesin. Olur. Hem de hiç beklemediğiniz anda, hiç beklemediğiniz şekilde olur" şeklindeki çağrısını da gündeme getirdi. Bu sözlerin, toplumun farklı kesimlerinin de hukuki güvensizlik karşısında sessiz kalmaması gerektiği yönünde bir uyarı niteliği taşıdığını belirtti. Ayrıca, Almanya'nın İmamoğlu'nun tutukluluğu nedeniyle Türkiye'ye Euro Fighter uçak satmaktan vazgeçtiğini, Avrupa Konseyi'nin Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması ve tutuklamaların kalıcı hale getirilmesi konusunda Türkiye'yi tekrar uyardığını ve Türkiye'nin bundan büyük zarar göreceğini düşündüğünü aktardı.
Eski Enerji Bakanı ve mevcut AKP milletvekili Fatih Dönmez'in, ortada henüz bir iddianame bile yokken Ekrem İmamoğlu'na "hırsız" demesini "utanç verici" olarak niteledi. Bu tür bir söylemin, hukukun en temel kurallarından habersiz olmakla, kötü niyetle ya da dokunulmazlığa veya yargının "bizden" olduğu güvencesine dayanmakla açıklanabileceğini söyledi. Bayraktaroğlu, bu sözlerin açıkça iftira ve hakaret olduğunu, dolayısıyla suç teşkil ettiğini belirterek, İmamoğlu'nun avukatlarının hem ceza hem de tazminat davası açması gerektiğini savundu. https://www.avazturk.com
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik beş dalga operasyon ve gözaltılara da değinen Bayraktaroğlu, aralarında belediye başkanlarının da bulunduğu kişilerin gözaltına alınmasıyla ilgili olarak, yandaş medyada "makamda balyalarca dolar bulunduğu" şeklinde haberler servis edilirken, belediyeden yapılan açıklamada aramada suç unsuruna rastlanmadığının tutanağa yazıldığı bilgisinin yer aldığını karşılaştırdı. Bu operasyonları, eski Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın Melih Gökçek hakkındaki "parsel parsel sattılar" sözlerini ve Erdoğan'ın Gökçek'i zorla istifa ettirmesini hatırlatarak, siyasi hesaplaşmaların ve olası yolsuzlukların yargı süreçleri üzerinden yansımasına örnek gösterdi.
Toplumsal ve siyasi ahlaktaki bozulmaya da dikkat çeken Bayraktaroğlu, yalanın artık olağan bir iş haline geldiğini ve bunun temelinde "çıkar" olduğunu iddia etti. Özellikle siyasal İslamcıların, çıkarları uğruna yalan söylemelerini, İslam'da tehlike karşısında başvurulan ve "hayrılı yalan" olarak nitelenen "takiye" kavramıyla ilişkilendirdi. Ancak, bir kişinin onuruyla oynamanın, çamur atıp iftira ve hakarette bulunmanın İslam dininin en büyük günahlarından olduğunu hatırlatarak, bu tür yalanların takiye olarak nitelendirilmesinin doğru olmadığını, bunun sadece menfaat peşinde koşanların kendi eylemlerine buldukları bir kılıf olduğunu ima etti. https://www.avazturk.com
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in bir Kürt basın organına verdiği röportajda kullandığı "kürtlerin taleplerini bağıra bağıra söylemek benim vazifem" ve "Kürt kadınların daha çok sorunları vardır, Kürt gençlerinin daha çok sorunları vardır" şeklindeki ifadelerini de değerlendirdi. İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu'nun bu sözlere karşılık olarak, "Otokrasiden kurtulmak için söylemde, eylemde ve sembolde birlik gerekir" dediklerini hatırlatıp, Özel'in bu açıklamalarının "bu kafayla asla olmaz" şeklinde yorumlandığı sosyal medya paylaşımını ele aldı. Bayraktaroğlu, Müsavat Dervişoğlu ve bazı çevrelerin aksine, Özgür Özel'in sözlerinin anadilde eğitim, yerel özerklik gibi talepleri değil, Türkiye'deki tüm etnik grupların, kadınların ve gençlerin olduğu gibi Kürtlerin de sorunları olduğunu ve bu sorunların dile getirilmesi gerektiğini ifade ettiğini savundu. Kendi 1994 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan "Güneydoğu Barış İstiyor" başlıklı yazı dizisini örnek göstererek, 31 yıl önce de aynı şeyleri, yani etnik kökeni ne olursa olsun tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sorunları olduğunu ve bunların çözülmesi gerektiğini yazdığını hatırlattı. Eğitim seviyesinin düşük olmasının, özellikle hukuk ahlakı eğitiminin eksikliğinin toplumsal sorunların temelinde yattığını belirtti. https://www.avazturk.com
Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu "çıkmaz sokak" olarak tanımlayan Bayraktaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bu sokaktan henüz arkadaki kapı açıkken dönmeye çağırdı. Aksi takdirde hem giriş hem çıkış kapılarının kapanacağını ve labirentte kalınacağını belirterek, bu uyarının hem hakkı hem de görevi olduğunu söyledi.
Son olarak, uluslararası gündemdeki bazı olaylara da değindi. ABD Başkanı Trump'ın Joe Biden'ın sağlığı üzerine yaptığı yorumlara "Allah'ın belası" diyerek sert tepki gösterdi ve siyasetin sağlık üzerinden yapılmasını eleştirdi. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin İstanbul'da yapılması planlanan barış görüşmeleri için belirlediği üç şartı (tam ve koşulsuz ateşkes, tutukluların serbest bırakılması, kaçırılan çocukların iadesi) aktarırken, özellikle ilk şartın gerçekçi olmadığını, Nasrettin Hoca'nın "ipe un sermesi" fıkrasına benzeterek Zelenski'nin barışa pek niyetli olmadığı izlenimi edindiğini paylaştı. https://www.avazturk.com
Genel olarak, Memduh Bayraktaroğlu'nun videosu, Türkiye'de artan eşitsizlik, yargı bağımsızlığının kaybı, siyasi ahlaktaki düşüş ve muhaliflere yönelik hukuki süreçler gibi konulara odaklanarak, ülkenin içinde bulunduğu durum hakkında sert, detaylı ve endişe verici bir tablo çizmektedir. Yaptığı kıyaslamalar, verdiği örnekler ve hukuki kavramlara getirdiği yorumlarla dinleyicilerini düşünmeye sevk etmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.