Iğdırlı İşadamı Zafer Tarhan: Siyasetin vesayetten beslendiği dönem kapanıyor

Iğdırlı İşadamı Zafer Tarhan: Siyasetin vesayetten beslendiği dönem kapanıyor

Iğdır’ın önde gelen iş adamlarından Zafer Tarhan, 16 Nisan’da yapılacak Anayasa Referandumu ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Anayasa değişikliği referandumunun Türkiye için büyük önem taşıdığını ve Iğdır'ın da bu referandumu önemseyerek kararını E

Türkiye önemli bir sistem değişimi için sandığa gitmeye gün sayarken, iş adamı ve siyasetçiler de konuya dair duruşlarını açık bir şekilde ortaya koymaya devam ediyor. Bulunduğu coğrafi konum ve demografik yapısı itibarıyla stratejik bir neme sahip olan Iğdır’ın gözde iş adamlarından Zafer Tarhan da yaptığı açıklama ile hemşehrilerine “EVET” demeleri çağrısında bulundu. Eğitim, teknoloji ve medya sektörlerindeki atılımları ile son dönem dikkatleri üzerine çeken ve siyasetçi kimliği ile de Iğdır’da ön plana çıkan Zafer Tarhan, yapılacak olan referandumun Türkiye için hayati bir öneme sahip olduğunu belirtti. Referandum ile hedeflenen yeni hükümet sistemini, gelişen ve değişen dünyada kendini upgrade etme ve güncelleme diye okumak gerektiğinin de altını çizen Tarhan, “Ayrıca, yapılan revizyona dair illa bir benzetme yapılacaksa, bunun Selçuklu ve Osmanlı'nın yaptığı gibi, toplumsal yapımıza ve geleneklerimize uygun, özgün bir yönetim sistemi tesis etme diye tanımlamanın doğru olacağı kanaatindeyim” dedi.

İşte Tarhan’ın, muhalefet tarafından manipüle edilen Anayasa Paketi ile ilgili yaptığı birbirinden ilginç açıklamalar:

YENİ HÜKÜMET SİSTEMİ ELZEM BİR SEÇENEK

“Malum olduğu üzere Türkiye tarihin en önemli tercihlerinden birini yapmak için sandığa gidiyor. 16 Nisan’da yapılacak olan ve hükümet sistemimizde değişiklik öngören Anayasa Referandumunu, ülkenin ayağındaki prangalardan kurtulma, bürokratik oligarşinin ve vesayet anlayışlarının tarihin çöplüğüne süpürülmesi yönünde tarihi bir fırsat olarak görüyorum.

Ülkemizin birer zenginliği olan farklılıklarımızı, kutuplaştıran, ayrıştıran ve çatıştıran parlamenter oligarşinin yerine bir masa etrafında toplanarak asgari müştereklerde uzlaşı kültürümüzü zenginleştirecek bir model olan Partili Cumhurbaşkanlığı ya da Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi üzerinden yürütülen tartışmaların kısır siyasi mülahazalara esir edilmesini doğru bulmuyorum. Bu yöndeki çabalar, seçmeni referandumda HAYIR’a yönlendirebilmek için elinde hiçbir argümanı bulunmayanların beyhude çabalarından başka bir şey değil.

Türkiye’nin gelişmesinin, kalkınmasının ve en önemlisi demokratik hukuk devleti ilkelerinin yerli yerine oturmasının önünü açacak olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, içinde bulunduğumuz coğrafyanın yeniden belirlenmek, sınırların yeniden çizilmek istendiği bir dönemde, ülkemize yönelecek muhtemel saldırılara karşı anlık kararlar verilmesi, atılacak adımların oligarşik bürokrasinin çarkları içerisinde öğütülmesinin önüne geçilmesi için elzem bir seçenek. Elbette sisteme dair iyi niyet çerçevesinde dile getirilen endişelerin eleştirilerin ve tespit edilen eksikliklerin dikkate alınması gerekir, lakin bugüne kadar muhalefet bloğundan ziyade Sivil Toplum Örgütleri tarafından öne sürülen bu çekincelerin ileriki zamanlarda sistemin restorasyonuyla onarılabileceğini de unutmayalım. Yine dile getirilen kimi çekincelerin, referandum sonrası 2019 Kasım’ına kadar öngörülen uyum yasaları ile giderileceğini de hatırlatmakta yarar var.”

BU BİR PARTİ MESELESİ DEĞİL ÜLKE MESELESİ

16 Nisan referandumu ile ilgili tartışmaların parti meselesine dönüştürülmek istenmesine da karşı çıkan Zafer Tarhan bunun, bir parti meselesi değil ülke meselesi olarak görülmesi gerektiğine işaret etti. “Bu arada mutlaka altını çizmemiz gereken bir diğer husus; her ne kadar Referandum süreci siyasi bir zemin üzerinde yürüyorsa da bunun bir parti meselesi değil ülke meselesi olduğu...” diyen Tarhan açıklamalarını şöyle sürdürdü:

REJİM DEĞİŞMİYOR GÜÇLENİYOR!

“Yine muhalefet bloğunun dile getirdiği gibi bir rejim değişikliği meselesi olmadığı rejimin daha da güçlendiği aşikar. Yapılan bu işlemi, yani hükümet sistemindeki değişim talebini ve yapılacak olan referandum sonrası için hedeflenen hükümet sistemini, gelişen ve değişen dünyada kendini upgrade etme ve güncelleme diye okumanın daha doğru olacağının altını çizmek istiyorum.

Ayrıca, yapılan revizyona dair illa bir benzetme yapılacaksa, bunun Selçuklu ve Osmanlı'nın yaptığı gibi, toplumsal yapımıza ve geleneklerimize uygun, özgün bir yönetim sistemi tesis etme diye tanımlamanın doğru olacağı kanaatindeyim.

Ayrıca hükümet sistemini değiştirme ihtiyacının bugün ortaya çıkmış bir ihtiyaç olmadığını da hatırlatmakta yarar var. Aslına bakarsanız 1960'dan itibaren Türkiye bu ihtiyacı yakından hissediyordu. Merhum Erbakan, merhum Türkeş, merhum Özal ve Demirel sistemin mutlaka değişmesi gerektiğini ifade ettiler, ne var ki ülkeye dış müdahalenin de yolunu açan parlamenter sistemin getirdiği siyasi istikrarsızlıklar bunun önüne geçti. Türkiye’de 2002’den bu yana süren siyasi istikrar ve tek parti hükümetleri ile 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişimi, Türkiye'de sistemin bir an önce değişmesi gerekliliğini tekrar ortaya koymuş oldu. Aynı şekilde bu ihtiyacın önemini 15 Temmuz ile birlikte daha yakından gören MHP de AK Parti'ye destek verme kararı aldı. Yani, yarım asırlık bir ihtiyacın giderilmesi için, bugün şartlar oluştu. Bunu bir acelecilik olarak değerlendirenlerin önüne yarım aşırı aşkın zamandır ülkeyi yöneten güçlü liderlerin bu yöndeki açıklamaları ve ortaya koydukları ancak kesintiye uğrayan iradelerini hatırlatmak yeter diye düşünüyorum.

Yeni sistemin getireceği avantajlarla, daha hızlı karar alma mekanizmasıyla, ekonomiye yönelik saldırılara, birlik ve bütünlüğümüzü hedef alan terör saldırılarına karşı daha güçlü bir mücadele imkanına kavuşacağımızı, Türkiye'nin büyüme hızının artacağını da belirtmek istiyorum.”

YASAMA YÜRÜTME VE YARGININ DENETİMİ SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNE OTURUYOR

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tartışmalarında muhalefetin en çok dile getirdiği yargı bağımsızlığı ilkesi ile ilgili endişeleri de yersiz bulan Zafer Tarhan, hedeflenen hükümet sisteminde yasama-yürütme ve yargının birbirini denetim mekanizmasının daha güçlü temeller üzerine oturduğunu belirtti. Bugünkü sistemde yargının yasama ve yürütme üzerindeki orantısız gücünün yeni hükümet sisteminde dengelenmiş birbirini denetleme mekanizmasının güçlenmiş olacağına da vurgu yapan Tarhan açıklamalarını şöyle tamamladı:

“Toplumun kafasını bulandırmaya çalışılan en önemli noktalardan biri ise Cumhurbaşkanının parlamentoyu fesih yetkisi iddiası. Oysa yeni hükümet sistemi Cumhurbaşkanı’na TBMM’yi tek taraflı fesih yetkisi vermiyor, TBMM’nin yeniden seçime gitmesi kararı alması durumunda kendi seçiminin de yenilenmesini öngörüyor. Tam tersi bugünkü savunulan sistem Cumhurbaşkanı’na TBMM’yi tek taraflı fesih hakkı ve seçime götürme yetkisi veriyor.

Yeni sistemin, Cumhurbaşkanına kanun çıkarma yetkisi verdiği iddiaları da tıpkı meclisin feshi iddiaları gibi mesnetsiz. Yeni sistemde Cumhurbaşkanına tanınan hak Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi. Ve bunun sınırları da çok net olarak çizilmiş. Düzenlemede, kanunla belirlenen haller hakkında Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi verilmezken, TBMM tarafından çıkarılacak aynı konudaki kanunların Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameleri geçersiz kılacağı da net bir şekilde belirtiliyor.

SİYASETİN VESAYETTEN BESLENDİĞİ DÖNEM KAPANACAK

Yeni sistemin en önemli özelliklerinden biri de vesayetçi zihniyetler üzerinden siyasi başarı elde etmeden ülke yönetiminde söz sahibi olan anlayışları tasfiye edecek olması. Bilindiği üzere kimi siyasi anlayışlar, askeri ve sivil bürokrasi temelli vesayet düzeni sayesinde bilhassa 27 Mayıs darbesinden sonra seçilse de seçilmese de iktidarların gizli ortağıydı. Siyaset adeta vesayetten besleniyordu. Ve bu vesayetin sacayağı olan askeri ve sivil bürokrasi CHP zihniyetinden oluşuyordu. Cumhurbaşkanı, yargı hep CHP kafasındaydı. CHP'nin gizli iktidarı ne zaman sarsılsa, CHP darbe şartlarını oluşturuyor, askeri darbelerle iktidarı yeniden ele alıyordu. Bu yeni düzenlemeyle CHP'nin ya da benzer zihniyetlerin iktidarlara haksız ortaklığının önü tamamen tıkanıyor. İktidar olmak isteyen siyasi hareketlerin bu yöndeki tek seçeneği siyaset yapmak, millete dokunmak ve milletin hislerine tercüman olmak şeklinde belirleniyor.

Bütün bu veriler ışığında, küresel sistemin kendini yenilemek için belirlediği içinde bulunduğumuz coğrafyada sınırların yeniden belirlenmek istendiği bir dönemde, Anayasa değişikliği referandumunun ülkemiz için çok büyük önem taşıdığını ve Iğdır'ın da bu referandumu önemseyerek kararını Evet’ten yana kullanması gerektiğine hatta Iğdır sandıklarında ‘Evet’ zaferi olması gerektiğine inanıyorum.”

AVAZTÜRK