İktidarın yeni İmamoğlu senaryosu ne? Sadece ormanlar mı yanıyor?
Ülkenin dört bir yanında süregelen yangınlar, ekonomik buhran ve siyasi operasyonlar ortasında, Ekrem İmamoğlu'na yönelik yeni hamleler ve CHP içindeki gerilimler Türkiye'yi nasıl bir geleceğe sürüklüyor?
Ülke her açıdan alev alev yanarken, sadece ormanlar değil, hukuk, siyaset, ekonomi ve medya da bu yangının tam ortasında bulunuyor. Bu yangının merkezine ise iktidar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturması kapsamında 100 günden fazla süredir tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu'nu oturtmuş durumda. Hakkında sayısız yolsuzluk iddiası bulunan ve belediyenin merkezinde bir rüşvet örgütü, bir suç örgütü kurmakla suçlanan İmamoğlu'na yönelik muhalefetin itirazları her geçen gün büyüyor, hatta Türkiye'yi ayağa kaldırıyor. Hilal Köylü'nün aktardığına göre, Ekrem İmamoğlu hakkında açılmış sekiz ceza ve altı tazminat davası bulunuyor. Bu durumun temel nedeni ise Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı İstanbul'da tam üç kez yenmesi ve bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde de en güçlü rakip olarak gösterilmesi. www.avazturk.com olarak bu derinlemesine siyasi ve toplumsal krizin perde arkasını araştırırken, ülkenin dört bir yanında patlak veren olayların birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu gözler önüne sereceğiz. Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "bekleyin görün" mesajıyla işaret ettiği yeni adımlar neler ve Türkiye'yi nasıl bir gelecek bekliyor? Bu haber makalemizin devamında, siyaset kulislerinden sızan şok edici planların, ülkeyi saran felaketlerin ve ekonomik buhranın tüm ayrıntılarını, her bir gelişmeyi titizlikle mercek altına alarak ele alacağız.
Siyaset kulislerinde, İmamoğlu soruşturmasında "daha neler olabilir" soruları yankılanırken, çok daha sert adımların geleceği değerlendirmeleri yapılıyordu. Nitekim, Hilal Köylü'nün aktardığı bilgilere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Her yer felaket" diyerek "bekleyin görün" mesajını vermişti. Bu mesajın ardından ilk somut gelişme, İmamoğlu hakkında usulsüz yatay geçiş yaparak diploma aldığı iddiasıyla başlatılan soruşturmada yaşandı. İddianame tamamlandı ve İmamoğlu hakkında "zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik" suçundan sekiz yıl dokuz aya kadar hapis cezası ve siyasi yasak istendi. Muhalefet cephesi, iddianamenin bir türlü tamamlanamamasına yönelik sorular sorarken, iktidar kulislerindeki kaynaklar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturması kapsamında çok yeni bilgi ve belgelerin geldiğini, bu nedenle iddianamenin yakın sürede tamamlanmasının çok zor olduğunu belirtiyor. Tüm belgeler ve bilgiler işleniyor, değerlendiriliyor ve bu sürecin seçime kadar sürebileceği konuşuluyor. İktidar cephesinin ana odağı, Ekrem İmamoğlu'nun cezaevinden çıkmamasını sağlamak olarak yorumlanıyor.
Ekrem İmamoğlu ile ilgili yeni planların olup olmadığına dair sorulara Hilal Köylü, "Evet var" yanıtını veriyor. Planlar, tüm CHP'li belediyelerdeki İmamoğlu bağlantılarının ortaya çıkarılması üzerine yoğunlaşıyor. Bu değerlendirmeler ışığında, zaten İzmir'de bir yolsuzluk soruşturması başlatılmıştı. Hemen ardından ise Antalya'nın Manavgat ilçesindeki CHP'li belediyeye yönelik de bir soruşturma geldi ve orada da gözaltılar yaşandı. İktidar kulisleri, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne odaklanılmaması gerektiğini, başka belediyelerin de mercek altında olduğunu belirtiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da daha önce "İstanbul Büyükşehir Belediyesi odaklı bir ahtapottan" bahsetmiş ve kollarının her yere uzandığını ima etmişti. Bu ahtapotun arkasının geldikçe geldiği belirtiliyor. İmamoğlu ile ilgili genel planlar ise onun seçime kadar içeride kalması, cezaevinde olması ve böylece halkın ve CHP'nin ilgisinin İmamoğlu'nda olmaması yönünde. Bunun yerine, CHP'li belediyelerdeki yolsuzluklara odaklanılarak CHP'nin yolsuzluklar üzerinden iyice itibarsızlaştırılması ve bu itibarsızlaşmanın iktidara oy kazandırması hedefleniyor.
İzmir'deki yolsuzluk soruşturmasında eski belediye başkanı Tunç Soyer ve CHP'li il başkanı Şenol Aslanoğlu gözaltına alınmış ve tutuklanmışlardı. İktidar cephesi, bu soruşturmanın kaynağının mevcut belediye başkanı Cemil Tugay olduğunu iddia ediyor. İddialara göre, soruşturma, kentsel dönüşüm projelerinde mağduriyet yaşayan vatandaşların şikayetleri ile kamu kurum ve kuruluşlarının suç duyurusu üzerine başlatıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin mevcut yönetimi, tespit ettiği usulsüzlüklere ilişkin yasal yükümlülükleri çerçevesinde suç duyurusunda bulunarak sürecin başlatılmasına ve soruşturmanın derinleşmesine katkı sağlamış. Cemil Tugay "Hayır, bana iftira atıyorlar" ifadesini kullansa da, iktidar kulislerindeki kaynaklar ısrarla "Burada kaynağımız Cemil Tugay" diyorlar. Hilal Köylü'nün aktardığına göre [YOUTUBE], iktidar kaynakları, soruşturma dosyasında yer alan Sayıştay raporları, mülkiye müfettişi raporları, bilirkişi raporları ve diğer delillerin, usulsüzlük ve kamu zararını somut biçimde ortaya koyduğunu belirtiyorlar. Onlara göre, soruşturma süreci kamu kaynaklarının etkin, şeffaf ve hesap verebilir şekilde kullanılmasını teminen yürütülen bir denetim ve hukuki işlem sürecidir. Ancak CHP lideri Özgür Özel, burada hukuksuzluk olduğunu savunurken, iktidar, CHP içinde eski yönetim ile mevcut yönetim arasında (Kılıçdaroğlu-Özgür Özel çekişmesi gibi) ciddi bir çekişme yaşandığını iddia ediyor. Belediyelerdeki "o onun adamı, o bunun adamı" çekişmelerinin bu süreci daha da derinleştireceği öne sürülüyor.
Operasyonlar öyle bir ilerliyor ki, İzmir'in ardından hemen Antalya'nın Manavgat ilçesine dair bir yolsuzluk operasyonu başlatıldı. Hilal Köylü'nün aktardığına göre [YOUTUBE], Manavgat Belediye Başkanı Niyazi Kefi Kara'nın da aralarında olduğu çok sayıda kişi belediyeden gözaltına alındı. Özgür Özel bu konuda "Benim aldığım bilgi sadece Erdoğan'ın 10 gün önce İstanbul'da değil, başka yerlerde de operasyonlar olacak demesidir. Ya Erdoğan işareti verdi, biz de bu operasyonları görüyoruz dedi" şeklinde bir yorum yaptı. İktidar kulislerindeki yorumcular ise bu operasyonların daha da genişleyeceğini, CHP'nin içine, yönetimine ve hatta milletvekillerine sıçrayacağını öngörüyorlar. Nitekim, Özgür Özel'in dokunulmazlık dosyasının da meclise gönderildiği ve diğer vekillerle ilgili de ciddi iddiaların olduğu belirtiliyor. Hilal Köylü'ye göre, iktidar kulisleri sabah akşam CHP'yi nasıl böleceklerini konuşuyor ve bu yönde ilerliyor.
Siyasi ve ekonomik yangının yanı sıra, ülkenin gerçek anlamda da yangınlarla boğuştuğu gözler önüne seriliyor. Ege cayır cayır yanarken, Antalya'da da yangınlar devam ediyor. Mevsim normallerinin üstünde bir sıcaklıktan bahsedilirken, hayvanlar telef oluyor, otobanlar yanıyor ve bir türlü kontrol altına alınamayan yangınlardan söz ediliyor. Çeşme'deki yangın nihayet kontrol altına alınmış olsa da, Buca ve Ödemiş'teki yangınlar halen devam ediyor. Halk isyan etmiş durumda; yeterli itfaiye ekipleri ve uçakların nerede olduğu soruluyor. Gençler ve analar, yangını söndürmek için su taşıyor ve yangın bölgesinden çok acı görüntüler geliyor. İzmir Valisi Süleyman Elban, bu yangınlarda sabotaj olmadığını, insan kaynaklı olmadığını, hem Çeşme, hem Ödemiş, hem Seferihisar, hem de Foça'daki yangınların elektrik hatlarından kaynaklı olarak çıktığını belirtti. Ancak vatandaşlar, "Sırtımızdan servet kazanan elektrik dağıtım şirketlerinin bakım ve onarımları, bir kuruş fazla kazanacaklar diye aksatmaları sabotaj alası değil mi?" diye soruyorlar. Gediz Elektrik ise "biz gerekeni yapıyoruz" açıklaması yapıyor. Kaç hane, kaç çocuk etkilendiği, engelli ve yaşlıların durumu, ölen hayvan sayısı, yanan zeytinliklerin boyutu, bahçeler ve evlerin akıbeti gibi sorular ise cevapsız kalıyor. Kamuya, bu konuda kapsamlı bir plan beklerken, Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Bilecik, İzmir ve Hatay'daki yangınlardan etkilenen hanelere 12 milyon 260 bin liralık kaynak aktardıklarını söyledi. Ancak bu miktarın kime, nereye, ne kadar ve ne için yeterli olduğu konusunda ayrıntı verilmediği belirtiliyor. Kamuoyunda, yıllardır yangınlar yaşanmasına rağmen neden önlem alınamadığı ve elektrik dağıtımının neden özelleştirilip kamulaştırılmadığı soruları yükseliyor.
Tüm bu kaosun ortasında, ekonomik veriler de ayrı bir tartışma konusu. Hilal Köylü'nün aktardığına göre, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) aylık enflasyonu %1,37, yıllık enflasyonu ise %35 olarak açıkladı. Ekonomistler bu duruma sert tepki göstererek, hayat pahalılığı devam ederken enflasyonu düşük gösterme çabalarını eleştirdiler. Hilal Köylü'nün belirttiğine göre [YOUTUBE], iktidara yakın Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) ise Merkez Bankası'nın Temmuz'da faiz indirimi yapacağını ve 350-400 puan kadar düşüş beklediklerini açıkladı. Merkez Bankası'nın geçen ay %46'da sabit tuttuğu faizlerin, MÜSİAD istedi diye düşeceği yorumları yapılıyor. Ekonomistler, ihracatçının eridiği, sanayicinin yavaşladığı ve markete girmeye korkan vatandaşın yaşadığı bu korku ve kaygı ortamında, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in "Müsterih olun" çağrısının havada kaldığını belirtiyorlar. Muhalefet cephesi ise bu duruma sürükleyenlerden hesap sormak için bastıracaklarını ifade ediyor, ancak gözler muhalefetin çok daha güçlü bir şekilde birleşmesinde.
Sadece ormanlar değil, hukuk, siyaset, ekonomi ve medya da alev alev yanarken, tüm bu olaylar zinciri, Türkiye'nin derin bir yönetilemezlik krizinin eşiğinde olduğunu gözler önüne seriyor. Ekrem İmamoğlu üzerinden yürütülen siyasi operasyonlar, CHP içindeki potansiyel çatışmaların derinleştiği iddiaları, elektrik şirketlerinin bakım ihmallerinden kaynaklanan yangın felaketleri, TÜİK'in gerçek dışı enflasyon rakamları, MÜSİAD gibi kuruluşların Merkez Bankası kararlarına doğrudan müdahalesi ve markete girmeye korkan vatandaşın çaresizliği... Tüm bunlar, ülkenin her köşesinde hissedilen büyük bir korku ve kaygı iklimi yaratıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in "Müsterih olun" çağrısına rağmen, halk bu çaresizliğe sürükleyenlerin hesap vermesini bekliyor. www.avazturk.com olarak bu vahim tablonun sadece anlık bir kriz değil, aynı zamanda ülkenin geleceğini derinden etkileyecek yapısal bir dönüşümün sancıları olduğuna inanıyoruz. Muhalefet, daha güçlü bir birliktelikle bu gidişata dur demek zorunda, aksi takdirde Türkiye'nin alev alev yanan bu tablosu, geri dönülmez yıkımlara yol açabilir ve toplumun tüm kesimlerinde derin bir travma bırakabilir.