Meclis'ten Geçen Yasa Türkiye'de Kur'an Meallerini Tehdit Ediyor

Meclis'ten Geçen Yasa Türkiye'de Kur'an Meallerini Tehdit Ediyor

30 Mayıs'ta Meclis'te kabul edilen yasa teklifiyle Diyanet İşleri Başkanlığı'na Kur'an meallerini denetleme ve yasaklama yetkisi verildi. İlahiyatçı İhsan Eliaçık, bu durumu "vahim" buluyor ve olası sonuçları değerlendiriyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 30 Mayıs tarihinde kabul edilen bir yasa teklifi, ülkenin dini ve düşünsel hayatında önemli bir tartışma başlığını gündeme getirdi. Teklife göre, Diyanet İşleri Başkanlığı'na, daha önce sadece Arapça Kur'an nüshalarını denetleme yetkisinin ötesinde, Türkçe mealleri de denetleme ve potansiyel olarak yasaklama yetkisi tanınıyor. Bu gelişme, özellikle farklı Kur'an yorumlarına ve meallere sahip ilahiyatçılar ve düşünürler tarafından endişeyle karşılanıyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz.

Daha önce Diyanet'in bünyesindeki Müsahaflar Kurulu, Kur'an'ın Arapça metnindeki hareke, harf eksikliği gibi hataları denetliyordu ve bu uygulamada bir sorun görülmüyordu. Ancak 2018 yılında çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Diyanet'e Kur'an'ın Türkçe meallerini denetleme yetkisi de verilmişti. Bu yetkiye dayanarak, İlahiyatçı İhsan Eliaçık tarafından hazırlanan "Yaşayan Kur'an Türkçe Meal Tefsir" kitabı, Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından "İslam'ın temel niteliklerine aykırı" bulunmuş ve toplatılması ile imha edilmesi kararı alınmıştı.

Ancak bu karar hukuki bir engelle karşılaştı. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Eliaçık'ın avukatları aracılığıyla İstanbul'da mahkemeye yapılan itiraz sonucunda, mahkeme Diyanet'in talebini geri çevirdi. Mahkemenin ret gerekçelerinden biri, anayasanın temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği prensibiydi; KHK ile bu tür bir sınırlama yapılamayacağı belirtildi. Eliaçık, bu durumda mahkemenin Anayasa'nın 10, 13, 24 ve 26. maddelerine işaret ettiğini belirtiyor.

Aradan geçen iki yıl boyunca, Diyanet ve ilgili çevrelerin "boş durmadığı" ve mahkemenin ret gerekçesini aşmak için çalıştığı ifade ediliyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Yeni kabul edilen yasa, tam da bu hukuki zemini sağlama amacı taşıyor. Eliaçık'a göre, bu yasa ile birlikte Diyanet'in tekrar kendisinin ve benzeri 12 mealin daha yasaklanması için mahkemelere başvurması bekleniyor. Ancak, bu yeni yasanın da mevcut hukuk sistemine aykırı olduğu yönünde güçlü eleştiriler var. Güncel hukuki değerlendirmeler ve gelişmeler için https://www.avazturk.com gibi platformlar faydalı olabilir.

Hukuki eleştirilerin temelinde, Anayasa'nın 26. maddesi ve Basın Kanunu'nun 25. maddesi yatıyor. Bu maddeler, temel hak ve özgürlüklerin veya yayınların hangi meşru gerekçelerle sınırlandırılabileceğini açıkça sıralıyor: devletin bölünmez bütünlüğü, demokrasi, laik cumhuriyet, terör, Atatürk aleyhine işlenen suçlar gibi. Ancak, bu maddelerde "İslam'ın temel niteliklerine aykırılık" gibi bir sınırlama gerekçesi bulunmuyor. Eliaçık, Diyanet'e bu yetkiyi veren yasanın yürürlüğe girmesi için Anayasa'ya veya Basın Kanunu'na bu ifadenin eklenmesi gerektiğini belirtiyor ve bu haliyle yasanın mahkemelerden veya Anayasa Mahkemesi'nden geri döneceğini öngörüyor. Hukuki sürecin takibi için https://www.avazturk.com adresinden bilgi alınabilir.

Bu yasanın getirdiği yetki, ilahiyatçı İhsan Eliaçık tarafından "vahim" olarak nitelendiriliyor ve tarihi bir benzetmeyle açıklanıyor. Eliaçık'a göre, bu adım Türkiye'yi Avrupa'nın 500 yıl önceki durumuna, yani kilisenin ve engizisyonun gücüne geri götürüyor. Avrupa'da kilisenin Tanrı'nın temsilcisi olarak hakikati belirlediği ve kutsal metinleri yorumladığı bir döneme gönderme yaparak, şimdi Diyanet'in aynı rolü üstlendiğini savunuyor: "Benim belirlediğim Kur'an-ı Kerim meallerini okuyacaksınız". Dini konulardaki farklı yorumlar ve bu yasanın potansiyel etkileri hakkında daha fazla bilgi için https://www.avazturk.com ziyaret edilebilir. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz.

Eliaçık, İslam'ın ruhunda "ruhbanlık" yani din adamları sınıfı olmadığını vurguluyor. Yahudilik, Hristiyanlık ve Mecusilik gibi dinlerde ruhban sınıfı bulunurken, İslamiyet'in modern çağa en yakın din olduğunu ve din adamı sınıfını ortadan kaldırdığını belirtiyor. Allah ile kul arasına hiç kimsenin, hiçbir kurumun giremeyeceği ilkesinin İslam'ın temeli olduğunu söylüyor. Bu bağlamda, Diyanet kurumunun kendisinin bile İslam'ın temel niteliklerine aykırı olduğunu ileri sürüyor. Kur'an'ın peygamber tarafından inananlara miras bırakıldığını ve korunması için bir devlete, kiliseye veya tarikata ihtiyacı olmadığını savunuyor. İslam'daki içtihat özgürlüğünün ve fikir özgürlüğünün altının çizilmesi, bu konuda farklı görüşleri sunan https://www.avazturk.com gibi platformların önemini gösterir.

Diyanet'in kendi meali hakkındaki eleştirilerinin "gülünç" seviyede olduğunu belirten Eliaçık, bu eleştirilerin dini ve ilmi seviyenin düşüklüğünü gösterdiğini söylüyor. Din İşleri Yüksek Kurulu'nun meali inceleme sürecindeki yetersizliğine ve eleştirilerin yüzeyselliğine dikkat çekiyor. Kendi mealini yazarken arkeoloji müzesi gibi farklı alanlardan faydalandığını, ancak kendisini eleştirenlerin bu tür derinliklerden yoksun olduğunu ima ediyor. Dini konularda farklı ilmi yaklaşımları anlamak ve bu tartışmaları takip etmek için https://www.avazturk.com gibi kaynaklara başvurulabilir.

Eleştirilen mealindeki spesifik örneklere değinen Eliaçık, Diyanet'in "İslam'ın temel niteliklerine aykırı" bulduğu yorumlarından ikisini paylaşıyor. Bunlardan ilki, Nisa suresi 34. ayetin geleneksel meallerde geçen "kadınları dövün" ifadesini kendisinin "onlardan bir müddet ayrılın" şeklinde çevirmesi. Diyanet, bu çeviriyi modern dünyaya "güzel göstermek" amacıyla yapılmış bir "tahrif" (değiştirme) olarak eleştirmiş. Ancak Eliaçık, Diyanet'in kendi yeni mealinde zaten "anlaşın, uzlaşın" gibi ifadelere yer verdiğini, yani aslında kendi kendilerini eleştirdiklerini belirtiyor. Meal farklılıkları ve tefsir tartışmaları hakkında detaylı analizler için https://www.avazturk.com incelenebilir.

Bir diğer eleştirilen örnek ise Nisa suresi 1. ayetle ilgili. Geleneksel yorumlarda Allah'ın Havva'yı Adem'in kaburga kemiğinden yarattığı inancı yaygınken, Eliaçık ayette geçen "tek bir nefisten iki eş" ifadesini "tek bir özden bir çift, iki eş yarattı" şeklinde çevirmiş. Diyanet bunu da "tahrif" ve "modern yorum" olarak nitelendirmiş. Eliaçık ise ayette ne "Adem", ne "Havva" ne de "kaburga kemiği" kelimelerinin geçtiğini, Arapça dil bilgisi açısından doğru çevirinin kendi yaptığı olduğunu, kaburga kemiği hikayesinin ise Yahudi geleneğinden (Tevrat'tan) geldiğini ve Kur'an'ın bunu tasvip etmediğini savunuyor. Farklı meal ve tefsir yorumları arasındaki bu tür nüansları anlamak için https://www.avazturk.com gibi sitelerdeki makaleler okunabilir.

Eliaçık'a göre, Diyanet'in eleştirilerinin altındaki asıl sebep, bu tür çeviri farklılıklarından çok, kendisi gibi "muhalif" ve "özgürlükçü" yorum yapan ilahiyatçıların dini düşüncelerinin yayılmasından duyulan rahatsızlıktır. Bu yorumların, özellikle gençler, kadınlar ve dindarlar tarafından okunması durumunda, insanların cemaatlerden ve tarikatlardan uzaklaşarak daha bağımsız, özgürlükçü ve hatta cumhuriyet, demokrasi gibi çağdaş değerlerle daha barışık Müslümanlar haline geldiği, kapitalizme karşı daha sol eğilimli bir duruş sergilediği ve bunun da geleneksel dini yapıları ve grupları tehdit ettiği algısı olduğu belirtiliyor. Farklı dini düşüncelerin toplumsal etkileri hakkında daha fazla bilgiye https://www.avazturk.com adresinden ulaşılabilir.

Bu bağlamda, Diyanet'in "malum iki tarikat" (kaynakta Menzil ve İsmailağa olarak ima ediliyor) tarafından ele geçirildiği ve bu grupların kendi dini düşüncelerini "panzehir" olarak gördükleri farklı yorumları yasaklama yoluna gittiği iddiası ortaya atılıyor. Eliaçık, bu grupların ve onların Diyanet üzerindeki etkisinin, İslam'ın adalet, içtihat özgürlüğü gibi temel ilkelerini ayaklar altına aldığını savunuyor. Ayrıca, bu tarikatların lüks yaşam tarzları, mal mülk düşkünlükleri ve hatta "günah affetme" gibi eylemlerinin (depremdeki bir örnek üzerinden anlatılıyor) İslam'ın ruhuna, dervişliğin ve tasavvufun "bir lokma bir hırka" prensibine aykırı olduğunu belirterek sert eleştiriler yöneltiyor. Diyanet'in ve dini yapıların güncel durumuyla ilgili tartışmalar için https://www.avazturk.com incelenebilir.

Eliaçık, yazılı olmasa bile devletin fiilen Sünniliği, Hanefiliği, Nakşibendiliği ve onun içindeki Halidiye kolunun İsmailağa ve Menzil gruplarını resmi din çizgisi olarak kabul ettiğini ve bunun dışındakileri "gayrimeşru, sapkın, sakıncalı" ilan ettiğini iddia ediyor. Bu durumun, laiklik ilkesini temelden zedelediğini ve İslam'ın özgürlükçü yapısıyla çeliştiğini savunuyor. Devletin Diyanet eliyle dini hayata müdahalesinin "korkunç" sonuçları olabileceği, aforoz ve engizisyon benzeri uygulamalara yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Türkiye'deki dini kurumlar ve devlet ilişkisi hakkındaki yorumlar için https://www.avazturk.com adresini takip edebilirsiniz.

Kabul edilen yasanın sorumluluğu konusunda ise Eliaçık, kanunun Meclis'ten geçmesinin ardından Cumhurbaşkanı'nın onayına sunulacağını ve imzalandığı takdirde mevcut hükümetin "Kur'an-ı Kerim mealini yasaklayan iktidar" durumuna düşeceğini belirtiyor. Geçmişte CHP'nin Kur'an yaktığı/yasakladığı iddialarının kendileri tarafından yapıldığını hatırlatarak, şimdi aynı durumu kendilerinin yaşattığını söylüyor ve bunun "çok fena bir geriye gidiş" olduğunu vurguluyor. Diyanet'in başlangıçtaki görevinin halkın basit dini ihtiyaçlarını gidermek (cenaze, namaz, cami bakımı, hac) olduğunu, ancak zamanla bu sınırları aşarak ilahiyat fakültelerinin ilim üretme alanına girdiğini, hatta anayasal özgürlüklere müdahale ettiğini savunuyor. Diyanet'in genişleyen yetkileri ve bu yasanın siyasi yansımaları üzerine haberler için https://www.avazturk.com takip edilebilir.

Eliaçık'a göre, Diyanet'in ve etkisi altındaki tarikatların bu kısıtlayıcı tutumu, deizm ve ateizmdeki artışın önemli bir sebebidir. Gençlerin ve kadınların, sunulan bu "kindar" ve hoşgörüsüz dindarlık yerine, bir tepki olarak deizm veya ateizme yöneldiğini gözlemlediğini belirtiyor. Kendisinin ve benzeri ilahiyatçıların yorumlarının, insanları dinden soğumaktan kurtardığı yönünde geri bildirimler aldığını, ancak bu yeni yasanın bu alternatifi de ortadan kaldırma tehlikesi taşıdığını ifade ediyor. Toplumdaki dini yönelimler ve bu yasanın gençlik üzerindeki etkileri hakkında görüşler için https://www.avazturk.com adresine göz atabilirsiniz.

Eliaçık, kendisine yönelik bir yasaklama veya yıldırma girişiminin olması durumunda geri adım atmayacağını, aksine daha fazla yazıp daha fazla yayın yapacağını belirterek mücadelesini sürdüreceği mesajını veriyor. Bu yasanın yürümeyeceğini, geri tepeceğini umduğunu ancak mücadeleye devam edeceğini vurguluyor.

Sonuç olarak, Meclis'ten geçen bu yasa teklifi, Türkiye'deki dini yorum ve yayın özgürlüğü açısından kritik bir dönemeç olarak değerlendiriliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yetki alanının genişletilmesi ve Kur'an meallerine yönelik denetim yetkisi, hem hukuki hem de teolojik düzeyde ciddi tartışmaları beraberinde getiriyor. Bu yasanın geleceği, Anayasa Mahkemesi'nden dönüp dönmeyeceği ve dini hayata etkileri, önümüzdeki süreçte yakından takip edilecek konular arasında yer alıyor. Türkiye'nin dini ve düşünsel özgürlükler konusundaki geleceği üzerine yorumlar ve gelişmeler için https://www.avazturk.com gibi bağımsız haber kaynakları önem arz ediyor.