Nazi Benzetmesi Yapılan Yasa: Diyanet'in Kur'an Meallerini Toplama ve İmha Yetkisi Neleri Tartışmaya Açtı?

Nazi Benzetmesi Yapılan Yasa: Diyanet'in Kur'an Meallerini Toplama ve İmha Yetkisi Neleri Tartışmaya Açtı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçen bir torba yasa maddesi, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Söz konusu madde, Diyanet İşleri Başkanlığı'na, tırnak içinde "sakıncalı" gördüğü Kur'an meallerini (çevirilerini) toplama ve imha etme yetkisi veriyor

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçen bir torba yasa maddesi, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Söz konusu madde, Diyanet İşleri Başkanlığı'na, tırnak içinde "sakıncalı" gördüğü Kur'an meallerini (çevirilerini) toplama ve imha etme yetkisi veriyor. Bu gelişme, kaynağa göre, ülkemizdeki "saçmalıklar" zincirinin yeni bir halkası olarak yorumlanıyor ve doğrudan Nazi Almanyası'nda gerçekleştirilen kitap yakma eylemlerine benzetiliyor. Kaynağın aktardığına göre, bu yasanın geçmesini destekleyenlerin "İslamcılar" olması, buna karşı çıkanların ise "laik cumhuriyetçiler" olması hayatın ironilerinden biri olarak gösteriliyor. Nazilerin fikirlerden korktuğu ve özellikle kendi dünya görüşlerine aykırı olanları cezalandırma yoluna gittiği hatırlatılıyor.Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır.

Yasanın en kritik noktası, Diyanet'in hangi mealleri "sakıncalı" göreceği kriteri. Yasa, bu meallerin "İslam'ın temel ilkelerine aykırı bilgiler içerdiği" şeklinde tanımlıyor. Ancak kaynağa göre, bu tanımın kendisi sorunlu. Çünkü "İslam'ın temel ilkelerinin ne olduğunun tanımını" yapacak olanın Diyanet olacağı belirtilirken, dünyada farklı anlayışlara sahip birçok "İslam" ve "Şeriat" yorumu olduğu sorusu ortaya atılıyor. İran, Taliban, Suudi Arabistan, IŞİD ve Boko Haram gibi örnekler verilerek, her birinin kendine göre bir temel ilke anlayışının bulunduğu ifade ediliyor. Mesela, kaynağa göre Boko Haram'ın eğitimi haram görmesi ve kız çocuklarını kaçırması, bu farklı ve çelişkili yorumlara bir örnek teşkil ediyor.

Bu yetkinin Diyanet'e verilmesi aslında yeni bir tartışma değil; kaynağa göre bunun bir "evveliyatı" var. İlk olarak 2015 yılında, kuranmeali.org adlı bir internet sitesi mahkeme kararıyla kapatılmıştı. Kaynak, bu sitenin bugüne kadar yapılmış en iyi dijital Kur'an içeriği olduğunu, kelime kelime Arapça metin ve anlamlarını verdiğini, her bir ayet için 40-50'ye yakın farklı meali alt alta sıralayarak karşılaştırma imkanı sunduğunu ve böylece çevirmenlerin yorumlarını, hatta "saçmalıklarını" görmeyi sağladığını detaylıca anlatıyor. Kaynak, o dönem bu site kapatıldığında, "İslamcı" bir hükümetin eliyle böyle bir sitenin yasaklanmasını görerek, işin daha ileri gideceğini anladığını belirtiyor. Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır. Kaynağa göre, o günkü tartışmalarda kendini mehdi ilan eden İskender Evren'in mealinin de sitede yer alması gündeme gelmişti. Ancak kaynağın vurgusu, dünyadaki hiçbir metnin bir dilden diğerine hatasız ve kayıp yaşamadan çevrilemeyeceği, hele ki Kur'an gibi katmanlı bir metnin çevirisinde farklılıkların kaçınılmaz olduğu yönünde. Dolayısıyla, Diyanet'in kendi mealinin bile bu mantıkla "hatalı" sayılabileceği iddia ediliyor.

Yasaklama girişimlerinin bir diğer örneği ise 2022 yılında yaşandı. Kaynağın yayıncısı olan Şira Yayınları'nın Profesör Gazi Özdemir'e ait Kur'an meali, Diyanet tarafından "incelenmiş" ve savcılığa gidilerek kitabın yasaklanması talep edilmiş. Ardından mahkemeye intikal eden süreçte, kitabın satışının yasaklanması kararı alınmış. Kaynak, Diyanet'in karar alması, savcılığın yazısını yazması ve mahkemenin karar vermesinin hepsinin aynı gün, 18 Nisan 2022'de gerçekleştiğini belirterek, bu durumun "siz hepsi sizmişsiniz demek ki" şeklinde, sürecin önceden ayarlandığına dair bir imayı içerdiğini söylüyor. Yayınevinin itirazıyla satışlar bir süre devam etmiş olsa da, yaşanan bürokratik süreçler sıkıntılara yol açmış.

Kaynağın aktardığına göre, benzer sıkıntılar son dönemde başkaları için de yaşanmış. Adı "Ihli Achağ" olarak geçen bir isim ve Profesör Mustafa Öztürk'ün mealleri de bu süreçten etkilenmiş. Özellikle Mustafa Öztürk'ün mealinin yeni baskısı için bandrol almak istendiğinde, yasa henüz geçmemiş olmasına rağmen Kültür Bakanlığı'ndan kendilerine "önce Diyanet'in incelemesi lazım" dendiği, bu incelemenin aylar süreceğinin belirtildiği aktarılıyor. Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır. Kaynak, kitabın 10 sene önce basılmış ve altı baskı yapmış olmasına rağmen bu durumun yaşanmasını, "daha yasanın geçilmesinden önce uygulamayı başlatmışlar" sözleriyle eleştiriyor. Yaşanan tüm bu örnekler, kaynağa göre, hükümetin "dümen suyuna gitmeyen", "kafa yapısı olarak uyuşmayan ne kadar adam varsa", onların kitaplarını toplatıp imha etmenin yasasının çıkarılmasının hedeflendiğini gösteriyor.

Kaynağın temel argümanlarından biri, bir çevirinin nasıl yasaklanabileceği sorusu. Çevirinin aslına sadık kalma ve meslek etiği prensipleri çerçevesinde yapılması gerektiği belirtilirken, farklı kavram kullanımlarının veya yorumların engellenemeyeceği vurgulanıyor. https://www.avazturk.com Yasanın dayanağı olan "İslam'ın temel değerleri" ifadesi, kaynağa göre, "hangi İslam'ın" temel değerleri sorusunu tekrar gündeme getiriyor ve asıl temel ilkeye aykırı olanın bizzat Diyanet'in kendisi olduğu iddia ediliyor. Kaynak, İslam'da ruhban sınıfı (din adamları sınıfı) olmadığını, Hadis Suresi 27. ayetin Hristiyanların ruhban sınıfı icat etmesini eleştirerek dinde böyle bir yapının yerinin olmadığını anlattığını belirterek, Diyanet'in de tam olarak bir "ruhban sınıfı" kurumu olduğunu ve bu nedenle temelden kapatılması gerektiğini savunuyor.

Diyanet'in varlığı ve işleyişi de kaynakta sert bir şekilde eleştiriliyor. 2025 bütçesinin 39.1 milyar lira gibi devasa bir rakam olduğu ve bunun bir bakanlık bütçesi kadar büyük olduğu belirtilirken, bu bütçenin toplumun her kesiminden, hatta Diyanet'ten "razı olmayan", Alevi, ateist, dinsiz herkesten alınan vergilerle oluşturulması "haram" olarak nitelendiriliyor. Almanya'daki kiliselerin masraflarının kendi cemaatleri tarafından karşılandığı örneği verilerek, bunun daha "adil" olduğu karşılaştırması yapılıyor. Kaynak, Osmanlı gibi bir "şeriat devletinde" bile Diyanet benzeri bir kurum yokken, "laik bir cumhuriyette" böyle bir kurumun varlığını "saçmalık" olarak değerlendiriyor. Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır. Diyanet'in ilmi çalışmaların yerinin akademi (ilahiyat fakülteleri), cami işlerinin ise cemaatler olması gerektiği savunuluyor.

Kaynağın aktardığına göre, Diyanet'in başındaki kişinin (Ayasofya'da kılıçla minbere çıkan tip olarak tanımlanan) Arapça bile bilmediği, hatta bir toplantıda Arap birine tercümanla cevap verdiği örneği verilerek, böyle birinin mealleri yasaklayan bir kurumun başında olmasının ironik olduğu belirtiliyor. https://www.avazturk.com Ayrıca Diyanet personelinin "üniforma" giymesi de eleştiriliyor. Kaynak, Diyanet'in asıl varlık sebebinin, "rejimin ve rejimin sahiplerinin kralın soytarılığını yapmak" olduğunu iddia ediyor.

Kaynak, bu yasağı, Türkiye'deki "kitapların tehlikeli görülmesi" tartışmalarıyla ilişkilendiriyor. Tayyip Erdoğan'ın 2011 yılında NTV canlı yayınında söylediği "Bazı kitaplar bombalardan daha tehlikelidir" sözü hatırlatılıyor. Bu sözün bağlamı, o dönem Fetullah Gülen yapılanmasını deşifre eden Ahmet Şık'ın "İmamın Ordusu" kitabıydı ve bu kitabın tehlikeli görüldüğü, Ahmet Şık'ın bu yüzden yıllarca hapis yattığı belirtiliyor. https://www.avazturk.com Kaynak, her ne kadar o davalarda suçlu yapılar olsa da, Ahmet Şık gibi suçsuz birçok insanın da haksız yere hapsedildiğini vurguluyor. Dönem değiştikten sonra, Gülen yapılanmasıyla "paralel" yürüdüklerini anlatan "Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda" kitabını yazan Ahmet Şık'ın, bu kez "fetullahçılıktan" tekrar hapse atılmasının ise "utanmazca" bir iddia olduğu dile getiriliyor. Kaynak, bu zihniyetin devam ettiğini ve Diyanet'in kendi "din anlayışlarıyla uyuşmayan" mealleri bu yüzden "bombadan tehlikeli" gördüğünü savunuyor.

Kaynağın değerlendirmesine göre, Diyanet'in kendi mealindeki (çevirisindeki) sorunların ayetler üzerinden tek tek incelenmesi gerekse, bunun yıllarca sürebileceği ifade ediliyor. Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır. Bu yasağın çıkarılmasının arkasındaki nedenlerden birinin de, yapılan anketlerde insanların, özellikle gençlerin, geleneksel din anlayışından uzaklaştığının (deizm gibi) görülmesi ve bu "büyük akımın", "kitlesel hareketliliğin" başka kanallara kaymasını engelleme çabası olduğu öne sürülüyor. Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır.

Ancak kaynak, bu yasağın "beyhude bir çaba" olduğunu ve başarılı olamayacağını iddia ediyor. Dijital çağda bilgiye erişimin önündeki engellerin kalktığını, bilmek isteyen herkesin bir şekilde bilgiye ulaşacağını, zaten öğrenmeye niyeti olmayanların da bu kitaplar yasaklansa da, yayınlansa da okumayacağını belirtiyor. Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır. Kaynak, bu tür eylemlerle aslında uygulayıcıların kendilerini "daha da rezil ettiklerini" ve "kendi sonlarını kendi elleriyle getirdiklerini" savunarak, bu kişilerin tarihin çöplüğüne gideceğini iddia ediyor. Makale, tarihte "ezanı susturdular, camileri ahır yaptılar, Kur'an yasakladılar" diyerek laik kesimi suçlayanların, şimdi bizzat Kur'an meallerini yasaklayan konumda olmasına dikkat çekerek, ironiyi bir kez daha vurguluyor. Ülkenin "tezatlar ve saçmalıklar ülkesi" olduğu yorumuyla, durumun "uzaktan bakınca komedi, içindeyken trajedi" olduğu düşüncesiyle makale son buluyor. Bu haber makalesi https://www.avazturk.com adlı siteden alınmıştır.