PKK'nın silah bırakma sinyali, Türkiye için büyük bir tuzak mı?

PKK'nın silah bırakma sinyali, Türkiye için büyük bir tuzak mı?

11 Temmuz 2025’te PKK’nın sembolik “silah bırakma” töreni tüm dünyayı şoke etti. Ancak bu hamle, terör örgütünün 47 yıllık stratejisinin sadece bir parçası mı? Öcalan'ın mesajından KCK'nın hedeflerine, ABD'nin bölgedeki sinsi adımlarına kadar, bu “tarihi”

11 Temmuz 2025... Tarihe böyle not düşüldü: PKK terör örgütü, 47 yıl sonra "silah bırakma" ve "kendini dağıtma" iddiasıyla sembolik bir tören düzenledi. 30 teröristin silahlarını yakma anları, tüm medya organlarında 'son dakika' olarak servis edildi, kamuoyunda büyük bir şaşkınlık ve umut rüzgarı estirdi. Ancak biz, habercilik görevimizle bu umut rüzgarının ardındaki gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymaya kararlıyız. Peki, gerçekten de yıllardır ülkemizin canını yakan bu örgüt, varoluş amacından vazgeçip barışa mı yelken açtı? Yoksa gözümüzün önünde sergilenen bu manzara, çok daha büyük, çok daha tehlikeli bir planın sadece ilk perdesi miydi? İşte bu kritik soruların cevabını ve Türkiye'nin yakın geleceğini derinden etkileyecek şok edici gerçekleri aydınlatmaya devam ediyoruz.

Bu 'tarihi' törenden sadece iki gün önce, 9 Temmuz 2025’te, terörist başı Öcalan’dan videolu bir mesaj yayınlandı ve kamuoyu bu mesajla sarsıldı. Öcalan, bu mesajda açıkça şunu ifade ediyordu: “Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır...”. Yani, terörist başı, örgütün dört aşamalı varoluş stratejisinin 'birinci aşamasının tamamlandığını ve hedefe ulaşıldığını' iddia ediyordu. Hatırlatalım, bu stratejinin birinci aşaması kültürel ve sosyal hakların alınmasıydı. Peki ya diğer aşamalar? Öcalan, silahlı mücadeleden demokratik siyaset ve hukuk aşamasına geçişi bir kayıp değil, 'tarihi bir kazanım' olarak nitelendiriyordu. Asıl şok edici açıklama ise devamında geldi: Terörist başı, “Stratejimizin birinci aşaması zaferle sonuçlandı, ikinci ve üçüncü aşamasına, federal bir yapıyı kurma dönemine geçtik” diyerek adeta geleceğin kodlarını veriyordu.

Peki, terörist başının bu açıklamaları ve sembolik tören, PKK’nın gerçekten de silah bıraktığı anlamına mı geliyor? İşte bu noktada acı gerçekler bir bir ortaya çıkıyor. 17 Mayıs 2005’te terörist başı Öcalan tarafından kurulan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) çatı örgütü, sadece Türkiye’deki PKK’yı değil, Suriye’deki PYD/YPG’yi, İran’daki PJAK’ı ve Irak’taki PÇDK’yı da bünyesinde barındırıyor. KCK Sözleşmesi’nde ise “Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ta Birleşik bir Kürdistan devleti kurulacağı” açıkça belirtiliyor. Öcalan’a bağlı bu dört yapıdan, bugün sadece PKK’nın “silah bıraktığı” öne sürülürken, diğerleri sahadaki faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Örneğin, Suriye’deki PKK/YPG, Kuzey Irak’ta olduğu gibi özerk/federal bir devlet olma yolunda hızla ilerliyor ve ABD, 2026 yılı savunma bütçesinde bu amaçla PKK/YPG’ye tam 130 milyon dolar ayırıyor. ABD'nin bu denli ciddi bir finansal destek sağlaması, bu 'silah bırakma' tiyatrosunun perde arkasındaki gerçeği daha da karmaşık hale getiriyor; zira bölgedeki gelişmeleri yakından takip etmek için https://www.avazturk.com gibi güvenilir kaynaklara başvurmak, tablonun bütününü görmek açısından büyük önem taşıyor. Hatta terörist başına bağlı İran’daki PKK/PJAK da silah bırakmıyor; rejim değişikliği için kullanılacağı ve bazı PKK’lıların silahlarıyla birlikte PJAK’a geçtiği haberleri geliyor.

11 Temmuz 2025’teki sembolik törende PKK elebaşı Bese Hozat’ın sarf ettiği sözler de bu 'barış' illüzyonunu tamamen paramparça ediyor. Hozat, törende yaptığı açıklamada, “Demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde, sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle bırakıyoruz” ifadelerini kullandı. Peki, Bese Hozat’ın vurguladığı bu “demokratik entegrasyon yasaları” ne anlama geliyor? Kaynaklara göre bu, Anayasa’daki vatandaşlık tanımının, resmi dilin ve benzer yasaların değiştirilmesi, ulus ve üniter devlet yapısının ortadan kaldırılması demek!. Açıkçası, Türkiye’de özerk ya da federal bir yapının kurulması demek!. Bu, barış çağrısından çok, mevcut devlet yapısına yönelik açık bir tehdit değil mi?

Bu çarpıcı gelişmelerin yanı sıra, örgütün silah transferine ilişkin sorular da havada asılı kalıyor. Terörist başı Öcalan, asıl mücadele alanının Suriye olduğunu taa 2013’te söylemiş ve PKK gücünün Suriye’deki YPG’ye aktarılması talimatını vermişti. PKK’nın önemli silahlarını teröristlerle birlikte zaten Suriye’deki YPG’ye aktardığı biliniyor. Peki ya diğer silahlar? PKK, araca monte ettiği silahları ve araçlarını da teslim edecek mi? Önemli ABD yapımı silahları nerede? Gelişmiş tanksavar silahlarını da verecek mi, yoksa bunları çoktan Suriye’deki YPG’ye mi kaydırdı?. Bu sorular yanıt beklerken, 9 Temmuz 2025’te Suriye lideri El Şara ile PKK/YPG komutanı Mazlum Abdi’nin Şam’da, ABD Suriye Özel Temsilcisi Barrack ve Fransa gözetiminde görüşmeleri, tüm bu resmin ne kadar karmaşık ve derin olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Bu görüşme, adeta iki ayrı devletin buluşması gibiydi. Barrack’ın “ABD projesini ilmek ilmek işlediği” ve PKK/YPG’nin özerkliğini gerçekleştirme yolunda başarılı adımlar attığı vurgulanıyor. Ayrıca ABD’nin, İran’daki işi bitmedi ve PKK’nın İran kolu PJAK’a ihtiyacı var. Hatta ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın 2015’te Barzani’ye söylediği, “İkimizin de ömrü, Kürdistan’ın bağımsızlığını kendi gözlerimizle görmeye yetecek” sözleri, bu büyük stratejinin nasıl da yıllar öncesinden planlandığını gözler önüne seriyor.

Şimdi gelelim asıl ve sarsıcı gerçeğe: PKK gerçekten silah bıraktı mı? Kaynaklarımıza göre, bu sembolik tören ve terörist başının açıklamaları, örgütün varoluş amacından vazgeçtiği anlamına gelmiyor; tam aksine, bu, dört aşamalı stratejinin başarılı bir şekilde ilerlediğini gösteren stratejik bir hamle!. Örgüt, silahlı mücadele aşamasından, 'demokratik siyaset ve hukuk' aşamasına geçtiğini ilan ederek, asıl hedefine, yani Türkiye’de federal bir yapı kurma ve nihayetinde Birleşik Kürdistan Devleti’ne ulaşma yolunda ilerliyor. Bu 'silah bırakma' adı altındaki hamle, aslında terör örgütünü 'meşru' bir zemine çekme çabasıdır. Ardından, 'Meclis Komisyonu' ile 'Terörsüz Türkiye' süreci başlatılacak ve nihayetinde 'ulus' ve 'üniter' devlet yapısının ortadan kaldırılması adımları atılacak. Bu durum, “100 yıldır devlet olmamız engellendi” diyen SEVR sevdalıları ile “Cumhuriyet’in 1923’te açılan bir parantez” olduğunu söyleyenlerin bayram sevincidir. Bu coşku, maalesef ki PKK ile mücadelede 15 bin kahraman şehit ve 30 bin kahraman gazinin gözü önünde yaşanıyor, tarihe acı bir not düşülüyor. Dolayısıyla, sahnelenen bu gösteri bir 'silah bırakma' değil, PKK’nın varoluş amacını gerçekleştirmek için ustaca bir strateji değişikliği ve devletimizin temel dinamiklerine yönelik sinsice bir saldırı girişimidir! Asıl tehlike, bu tehlikenin görmezden gelinmesi ve örgütün gerçek niyetinin anlaşılmamasıdır.