Şehitlerin Ardındaki Acı Gerçek Gündeme Oturdu!
Irak'ın kuzeyinde yaşanan acı kayıpların ardından, şehit düşen sözleşmeli erlerin yürek dağlayan son sözleri ve ardındaki çarpıcı gerçekler Türkiye'yi sarstı. Bir "dükkan hayali" ile başlayan yolculukların şehadetle son bulması, toplumsal vicdanda derin..
Türkiye, Irak'ın kuzeyinden gelen şehadet haberleriyle bir kez daha derinden sarsılırken, 12 kahraman evladımızın kaybı tüm ülkeyi yasa boğdu. Ancak bu acı haberlerin yanı sıra, şehitlerden birinin, sözleşmeli er Celalettin Uyanık’ın mağaraya girmeden hemen önce arkadaşının cep telefonuyla kaydettiği o son veda videosu, milli vicdanı derinden etkileyen ve uzun süredir tartışılan bir gerçeği gün yüzüne çıkardı. Bu video, sadece bir askerin son sözleri değil, aynı zamanda yoksulluğun ve hayallerin kesiştiği noktada yaşanan derin bir dramın simgesi haline geldi. Haberimizin devamında, bu trajik olayın tüm boyutlarını, geçmişten günümüze uzanan detaylarıyla ele alacak, milli hizmetin ve fedakarlığın ardındaki görünmez duvarı gözler önüne sereceğiz. Ülkenin vicdanını sarsan bu derinlemesine araştırmayı www.avazturk.com olarak sizlere sunmaya devam ediyoruz.
Şehit Celalettin Uyanık'ın arkadaşının sorduğu "devrem, şehit olmadan önce son sözlerin nedir" sorusuna, "Türkiye’ye selam gönderiyorum, gönüllü olarak hastane mağarasına giriyorum, olur da bana bir şey olursa, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki sözleşmeli erleri unutmayın, tüm sözleşmeli erlere yardımcı olun" yanıtını vermesi, kahramanlarımızın içinde bulunduğu durumu net bir şekilde ortaya koydu. Bu iç burkan sözler, akıllara 2017 yılında televizyonlarda bangır bangır yayınlanan bir "kamu spotunu" getirdi. O kamu spotunda, bir köy kahvesinde, ağaç altındaki tahta masada dalgın dalgın oturan bir delikanlının hikayesi anlatılıyordu.
Delikanlı, arkadaşının "hayırdır kardeş, neden böyle kara kara düşünüyorsun?" sorusuna, "kanka, askerlik vatan borcu ama, aileme kim bakacak?" diye yanıt veriyordu. Bu sahne, tarlada bahçede çalışıp ailesini geçindiren, ancak askerlik yaşı gelince yaşlı anne babasının gelirinin kesileceğini düşünen binlerce yoksul gencin ortak derdini yansıtıyordu. Tam bu sırada, yanına gelen arkadaşı "Bizim eski mahalledeki Mehmet’i hatırlıyor musun, bizim Mehmet sözleşmeli er olmuş, şu kadar lira civarında maaşla üç yıl boyunca görev yapmış, sonra ikramiyesiyle birlikte terhis olmuş, hatta memleketine gidip dükkan açmış" diyerek ona bir "çözüm" sunuyordu. Bu sözleri duyan delikanlının yüzünde aniden güller açıyor, sevinçle "üç yılda hem vatan borcunu öde, hem maaş al, üç yıl sonra da işini kur, nasıl başvuracağız?" diye soruyordu. Yanıt ise kolaydı: "Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın internet sitesine giriyorsun, gerisi kolay!". "Onurunla Çalış, Hayaline Ulaş!" sloganıyla yayınlanan bu reklamın, ne yazık ki "asker millet" geleneğini, "askerliğini anca parayla yapan millet" haline getirdiği, vatan görevinin **"işsiz mesleği"**ne dönüştürüldüğü ve milli şuur kavramının yerine "dükkan" konulduğu eleştirileri o dönemde de dile getirilmişti. Bu çelişkili durumun, www.avazturk.com olarak da vurguladığımız gibi, toplumsal adaletin ve milli değerlerin sorgulanmasına yol açtığı apaçık ortada.
Bu kamu spotuyla eş zamanlı olarak, bedelli askerlik uygulaması da devreye sokuldu. Bu, "ensen kalınsa canın sağolsun, garibansan vatan sağolsun" zihniyetinin bir yansıması olarak görüldü. Dükkan alacak kadar parası olanlar bedelini ödeyip askerlikten yırtarken, dükkan alma hayali kuran yoksul çocuklar Irak’a, Suriye’ye, namlunun ucuna, mağaralara gönderildi. Şehit Celalettin Uyanık da işte o kamu spotunda, o köy kahvesinde, ağaç altındaki tahta masada "dükkan" hayali kuran, gariban delikanlılarımızdan biriydi.
Şehit Celalettin Uyanık’ın son isteği olan "Sözleşmeli erleri unutmayın" çağrısı, hafızalara kazındı. Celalettin, dokuz çocuklu ailenin en küçüğüydü. 24 yaşındaydı, işsizdi. Bitlis’in Mutki ilçesine bağlı Dereyolu köyündendi ve kerpiç bir evde yaşıyordu. Dört yıl önce tezkere bırakıp, maaş karşılığında sözleşmeli er olmuştu. Celalettin’le birlikte şehit düşen diğer sözleşmeli erler de benzer kaderleri paylaşıyordu: 23 yaşındaki Özkan Özkanlı Aksaray’ın Ortaköy ilçesine bağlı Namıkışla köyündendi; 25 yaşındaki Mahsun Yeşildemir Bitlis’in Adilcevaz ilçesine bağlı Karaşeyh köyündendi; 24 yaşındaki Ahmet Gültekin Malatya’nın Pütürge ilçesine bağlı Bölünmez köyüne kayıtlıydı; 22 yaşındaki Ahmet Kuşak ise Balıkesir’in Kepsut ilçesine bağlı Alagüney köyündendi. Kaynaklar, "Hepsi tıpkı Celalettin gibi işsizdiler, maaş karşılığında sözleşmeli er olmuşlardı" bilgisini aktarıyor.
Tüm bu yaşananlar ışığında, kamuoyunda hala büyük bir soru işareti belirginliğini koruyor: "Hâlâ merak ediliyor, nasıl oluyor da sadece gariban köy çocukları şehit oluyor?". Bu soru, yalnızca bir merakın ötesinde, toplumsal bir vicdan hesaplaşmasını da beraberinde getiriyor. Ancak bu sorgulamanın daha da ötesine geçen, asıl sorulması gereken bir soru var ki, işte o soru, bu dramın tüm çıplaklığını gözler önüne seriyor. Bu soru, yıllardır süregelen bu iki zıt gerçeği, yani vatan borcu ile bireysel beklentileri bir araya getiren zihniyetin yüzleşmesi gereken en temel meseleyi işaret ediyor. İşte bu, bir milletin vicdanına yöneltilen, cevabı sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki ve insani boyutlarda aranan, www.avazturk.com olarak bizleri de derinden sarsan o en can alıcı sorudur: Bir şehit, kaç dükkan?.