Türkiye, İsrail'e Yaptırım Paketini Neden Reddetti?

Türkiye, İsrail'e Yaptırım Paketini Neden Reddetti?

18 Temmuz 2025 tarihli Bogota Zirvesi'nde, uluslararası arenanın gözleri Türkiye'nin İsrail'e yönelik yaptırım paketi konusundaki kritik tavrına çevrildi. 32 ülkenin katıldığı bu tarihi toplantıda Ankara'nın attığı adım, bölgesel dengeleri sarsarken...

Türkiye siyasetinin uluslararası arenadaki en kritik sınavlarından biri, 18 Temmuz 2025 tarihinde Kolombiya'nın başkenti Bogota'da gerçekleşen Lahey Grubu zirvesinde yaşandı. Güncellenme saati 15:24'ü gösterirken, zirveden sızan bilgiler tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. İsrail'in Gazze, Lübnan ve Suriye'deki aralıksız saldırılarına karşı ortak kararlar almak üzere bir araya gelen 32 ülkenin katılımıyla gerçekleşen bu konferansta, Türkiye dahil 30 ülke İsrail'in eylemlerini kınayan bildiriye imza attı. Ancak bu tarihi buluşma sadece bir kınamayla sınırlı kalmadı; masaya yatırılan yaptırım paketi, zirvenin asıl odak noktası haline geldi. Bu çarpıcı gelişmeler, bölgesel denklemleri yeniden şekillendirecek potansiyele sahip ve haberimiz tüm detaylarıyla devam ediyor...

Lahey Grubu olarak adlandırılan ülkelerin toplandığı bu zirve, İsrail'in "kanlı eylemlerini" kınamak ve bunlara karşı somut adımlar atmak amacıyla düzenlendi. Zirvede hazırlanan yaptırım paketi, özellikle İsrail'e askeri ürünlerin, mühimmatın, askeri yakıtın ve askeri sanayide kullanılabilecek "çift kullanımlı ürünlerin" satışının tamamen durdurulmasını şart koşuyordu. Dahası, İsrail'e silah taşıdığı tespit edilen gemilerin, hangi ülkenin bandırasını taşırsa taşısın limanlara alınmaması, hatta yakıt ikmali dahil hiçbir hizmet sunulmaması kararı alındı. Paketteki kararlar sadece sevkiyat kısıtlamalarıyla sınırlı kalmayıp, imzacı ülkelerin İsrail'le yürürlükteki tüm kamu anlaşmalarını gözden geçirmesini ve gerekli durumlarda iptal etmesini de içeriyordu. Ayrıca, işgal altındaki Filistin topraklarında suç işleyenlerin yargılanabilmesi için imzacı ülkelerin iç hukuk sistemlerinde değişiklik yapılması kararlaştırıldı.

Bu ağır yaptırım önerileri karşısında, uluslararası kamuoyu ve siyasetin nabzını tutan çevreler, özellikle Türkiye'nin tavrını merakla bekliyordu. Yaptırım paketini 11 ülke yazılı taahhütle kabul edip imzalarken, Ekonomi Gazetesi'nden Zeynep Gürcanlı'nın aktardığı bilgilere göre, Türkiye'nin bu yaptırım paketini şart koşan belgeye imza atmayı reddettiği açıklandı. Bu durum, Bogota zirvesinin en şaşırtıcı ve tartışma yaratan gelişmesi olarak kayıtlara geçti. Küresel siyasetteki bu kritik dönemeçte, benzer analizler ve yorumlar internetin güçlü platformlarından olan https://www.avazturk.com gibi adreslerde de geniş yer buldu; Türkiye'nin bu tavrının arkasındaki gerekçeler, Ankara kulislerinde ve uluslararası diplomasi çevrelerinde hararetli tartışmalara yol açtı.

Türkiye'nin, İsrail'in eylemlerini kınayan bildiriyi imzalamasına rağmen, yaptırım paketine "hayır" demesi, Batı başkentlerinde ve Arap dünyasında büyük bir şaşkınlık ve soru işaretleri yarattı. Zira bu kararlar, sadece sembolik olmaktan öte, İsrail ekonomisine ve askeri kapasitesine doğrudan darbe vuracak nitelikteydi. Türkiye'nin, kınama ile somut yaptırım arasındaki bu net ayrımı neden yaptığı, uluslararası ilişkiler uzmanlarının ve siyasi analistlerin üzerinde en çok durduğu konu haline geldi. Bu adım, Türkiye'nin dış politikasında yeni bir dönemin sinyali miydi, yoksa stratejik bir manevranın sonucu mu? İşte bu sorunun cevabı, tüm dünyanın merakla beklediği kritik bir açıklamanın eşiğinde bulunuyor.

Ve beklenen o çarpıcı gerçek nihayet gün yüzüne çıkıyor! Türkiye'nin Bogota Zirvesi'nde attığı bu kritik adımın ardındaki ana sebep, kulislerden sızan ve uluslararası diplomaside geniş yankı bulan bilgilerle netleşiyor: Ankara, kağıt üzerinde İsrail'in eylemlerini kınarken, ekonomik ve askeri yaptırımların Türkiye'nin kendi bölgesel stratejik çıkarlarıyla çelişebileceği değerlendirmesini yaptı! Türkiye'nin, bu yaptırım paketine imza atmaması, sadece mevcut diplomatik ilişkilerin hassasiyetini değil, aynı zamanda bölgesel ticari ve enerji projelerindeki olası aksaklıkları da göz önünde bulundurarak aldığı "soğuk" ve "stratejik" bir karar olarak yorumlanıyor. Bu karar, Türkiye'nin bölgesel denge politikasında ne kadar titiz davrandığını bir kez daha gözler önüne sererken, uluslararası arenadaki pozisyonunu da yeniden tanımlıyor. Ankara'nın bu kritik hamlesi, önümüzdeki dönemde Ortadoğu siyasetinde yeni tartışmaların fitilini ateşleyecek gibi görünüyor.