Türkiye Satıldı İddiası Yürekleri Ağza Getirdi
Türkiye'nin küresel güçler tarafından "satıldığı" iddiası Zanka TV'de şok edici detaylarla masaya yatırıldı! İklim kanunu, dijital para kontrolü, orman yangınlarının gizemli zamanlaması ve ekonomi üzerindeki "fırsatçı" operasyonların ardındaki büyük planı
Türkiye siyasetinin ve gündeminin son günlerdeki en dikkat çekici başlıklarından biri, küresel güçlerin ülkemiz üzerindeki derin etkisi ve bu etkinin somutlaşmış hali olarak nitelendirilen "İklim Kanunu" oldu. Kamuoyunda yeterince ses getirmeyen, hatta adeta gözden kaçırılan bu kanun, Zanka TV ekranlarında Ferit Atay, Hamza Yardımcıoğlu ve Cem Özak'ın çarpıcı açıklamalarıyla yeniden gündeme taşındı ve ardındaki gerçekler kan dondurucu detaylarla açığa çıktı. Sadece çevre değil, ekonomi, finans ve hatta kişisel özgürlüklerimizi doğrudan etkileyecek bu kararların ardındaki büyük resim, uzman isimler tarafından titizlikle analiz edildi. Unutmayın ki bu haber makalesi, size aktaracağımız detaylarla perde arkasındaki asıl dinamikleri aydınlatmaya devam edecek ve okumaya devam ettikçe, her bir cümlenin ağırlığını daha derinden hissedeceksiniz. www.avazturk.com olarak, bu kritik gelişmeleri titizlikle mercek altına alıyor ve sizler için tüm detaylarını derliyoruz.
Zanka TV'de Ferit Atay'ın sunumuyla başlayan programda, Atay, Türkiye'nin küresel bir planın parçası olmaması için daha önce bu konuyla ilgili detaylı bilgiler verdiklerini, adeta kendilerini yırttıklarını ancak "bu kanunun meclisten geçtiğini ve öyle ortalık falan da yıkılmadığını" belirtti. Atay, muhalif vekillerin oylamaya katılmamasını ve toplumdan ciddi bir ses çıkmamasını eleştirerek, iklim başlığı altında yapılan yayınların bile reytinglerinin düşük olduğunu, bunun da toplumsal farkındalığın maalesef düşük olduğunu gösterdiğini söyledi. Atay'ın vurgusuyla, Türkiye'nin "küresel güçlerin denetimi altında", "sömürülen üçüncü dünya ülkelerinden bir tanesi olmaya" devam ettiği ve bu kanunun sadece iklimle ilgili değil, ekonomik ve finansal konularda da küresel çıkarlara hizmet ettiğini ifade etti.
Hamza Yardımcıoğlu, Ferit Atay'ın "nasıl bir başlık atarım" sorusuna atıfla, kendi içeriği olan "Türkiye satıldı" başlığını ele alarak söze başladı. Yardımcıoğlu'na göre, "Türkiye'nin önce satış sözleşmesi yapıldı o Paris İklim Anlaşmasıydı, sonra tapunun devri yapıldı o tapu da iklim kanunlarıdır". Bu konuyu 2020'den beri gündemde tuttuklarını, 2023'te geçmesi beklenen bu kanunlar için 1 milyon 200 bin imza toplayıp meclise verdiklerini ancak geri çekildikten sonra tekrar geldiğini anlattı. Tüm mücadeleye rağmen bu kanunların geçeceğini bildiğini belirten Yardımcıoğlu, tek amaçlarının bunu geciktirmek olduğunu, zira sonuçları "tokat gibi patladığı zaman" vicdanlarının rahat olacağını dile getirdi.
İklim kanununun neden bu kadar kötü olduğunu açıklayan Yardımcıoğlu, bu kanunların varacağı yerin dijital paraya geçiş ve nakitin yasaklanmasıyla "tamamen mutlak bir kontrol" olduğunu belirtti. Hatta kişiye "para harcama limitleri" getirilebileceği, parasına "vade bile koyulabileceği", yani paranın geçerlilik süresinin bile belirlenebileceği gibi şok edici iddialarda bulundu. Bir diğer hedefin ise "mülkiyetsizleştirme" olduğunu söyleyen Yardımcıoğlu, bunun 2030 ajandasının ve Birleşmiş Milletler'in sürdürülebilir kalkınma hedefleri programının bir parçası olduğunu ifade etti. Bu yasanın sadece AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla (242 evet) geçtiğini, muhalefetteki tüm vekillerin ise red oyu (140 hayır) kullandığını ancak asıl vahim durumun, "210 tane vekilin oylamaya bile katılmamış" olması olduğunu dile getirdi. Hamza Yardımcıoğlu'nun hesaplamalarına göre, katılmayan 210 vekilin 130'unun muhalefetten olduğunu ve eğer bu muhalefet vekilleri katılsaydı hayır oylarının 270'e ulaşacağını ve bu yasanın geçmeyeceğini vurguladı. Atay da bu durumun "bütün partilerin aslında bir tiyatro" sergilediğini gösterdiğini, "madem gerçekten hayır diyorsanız o zaman herkes katılsın" diyerek tepkisini dile getirdi.
Kanun yasalaştıktan sonra yandaş gazetelerde atılan manşetlere değinen Yardımcıoğlu, Yeni Şafak'ın "iklim kanunu kabul edildi 350 milyar dolar getirisi var" manşetini gösterdi. Bu 350 milyar doların, Türkiye'nin bu anlaşmayla "satıldığı" yorumlarına yol açtığını belirterek, kanunun "ozon tabakasını incelten maddeleri" gibi 90'larda kalmış bahanelerle insanları aldatmaya çalıştığını ifade etti. Asıl mevzunun "emisyon ticaret sistemi" olduğunu ve bunun 2053'e kadar 350 milyar dolar getiri sağlaması beklendiğini söyledi. Yardımcıoğlu'na göre, bu durum hızla "mülkiyetsizleştirme projesine" doğru ilerletiyor.
Özellikle dikkat çekici bir diğer nokta ise, mecliste oylamanın gündeme geldiği günlerde İzmir başta olmak üzere Türkiye'de başlayan orman yangınlarıydı. Yardımcıoğlu, bu yangınların tam da bu ortamda başlamasının, "iklim kanununa nasıl karşı çıkıyorsun bak küresel ısınma var" söylemiyle muhalif sesleri bertaraf etmek için kullanıldığını iddia etti. Cem Özak da yangınların "asimetrik savaşın bir parçası" olabileceğini ve geçmişte de kullanıldığını belirtti. Cem'in yorumuna göre, bu yangınlar, küresel ısınma paradigmasının tüm dünyada kabul edilebilmesi için ortaya konulan "delillerin bir parçası". Ferit Atay, yangınların aynı anda farklı bölgelerde, adeta "bir çizgi gibi" yanmasından şüphe duyduğunu belirtirken, Cem, bunun uydu veya mercek gibi araçlarla kasıtlı olarak yapılabileceği ihtimalini dile getirdi. Yardımcıoğlu ise, valinin açıklamasına atıfta bulunarak yangınların sabotaj olmadığını ancak elektrik tellerindeki sorunlardan kaynaklandığını itiraf etmesini, "sorumsuzluk ve kuralsızlık" olarak değerlendirdi.
Ekonomik konulara geçildiğinde Ferit Atay, "benzine indirim geldi" haberinin aslında "çok kötü bir haber" olduğunu, zira "bunlar kaşıkla veriyorsa kepçeyle alır" kuralının Türkiye'de hep işlediğini vurguladı. Nitekim hemen ardından benzine 2.26 TL zam geldiğini, enflasyonu düşük göstermek için ay sonuna yakın indirim yapılıp hemen ardından doğal gaza %25'in üzerinde zam yapıldığını belirtti. Tüm bunların, Türkiye ekonomisinin "işinin bittiğini" ve "berbat bir durumda" olduğunu gösterdiğini söyledi.
Cem Özak, enflasyon rakamlarına ve emekli/memur zamlarına değinerek, Haziran ayı enflasyonunun beklentinin altında %1.37 gerçekleştiğini ve yıllıkta %35.05 olduğunu belirtti. Bu durumun emekli ve memur açısından "hayal kırıklığı" olduğunu, zira en düşük emekli maaşının 17 bin liraya tamamlanmasının beklendiğini ancak %16.81'de kaldığını ifade etti. Özak, anayasada "devlet memuruna geçinebileceği kadar maaş verir" maddesi olmasına rağmen, şu anda devlet memurlarının "fakirlik sınırında" olduğunu ve bir kaymakamın bile maaşının 100 bin TL'nin altında kaldığını vurguladı. Dolar bazında maaşların fena görünmediğini ancak satın alma gücünün çok düştüğünü, "4.000 dolar maaş bile alsan bununla geçinemiyorsun" diyerek tuhaf ekonomik dengeyi gözler önüne serdi.
Kripto para piyasasına getirilen kısıtlamalar da programın önemli başlıklarından biriydi. Yardımcıoğlu, MASAK'ın kripto para borsalarında 48 saat çekim izni vermemesi (ilk işlem için 72 saat) ve günlük 3.000 dolar limit getirmesini eleştirdi. Yardımcıoğlu'na göre bu, devletin "ne dövize gitmeni istiyorlar, ne kripto para almanı istiyorlar, hiçbir yere gitme, TL'de kal, TL'de tokat geliyor" politikasının bir yansıması. Atay, SPK'nın Pankake Swap gibi borsalara "izinsiz kripto varlık hizmet sağlayıcı faaliyeti yürütülmesi" gerekçesiyle erişim engeli getirmeye başlamasını dile getirdi. Cem Özak, dolandırıcılık vakaları nedeniyle bir miktar devlet denetiminin faydalı olabileceğini, ancak kantarın topuzunun kaçırıldığını, "o mekanizmada kantarın topuzunu kaçırıyor işte yine denge bulunamıyor" dedi. Yardımcıoğlu ise, "devletin bu yaptığı denetim değil," diyerek "sen benim paramı diyorsun ki 48 saat diyorsun içeride tutacaksın çekemezsin sana ne benim param istediğim gibi çekerim" ifadeleriyle tepkisini gösterdi.
Programda ayrıca Ferit Atay, araçlara takılan UTTS (Ulusal Taşıt Takip Sistemi) cihazlarına değinerek, benzin istasyonunda gördüğü manzara ve vatandaşların "3 kuruş etmeyecek bir cihaza 3.000 lira para verildiği", arabalarının delindiği şikayetlerini aktardı. Yardımcıoğlu, bunun benzin üzerinden vergi kaçırmayı engellemek bahanesiyle yapıldığını ancak asıl amacın "ne kadar kilometre yaptığını, ne kadar benzin aldığını ölçmek" ve "karbon vergisi" gibi yeni vergilerin alt yapısını hazırlamak olduğunu iddia etti.
Siyasi ve toplumsal gelişmelerden bahsederken, Sözcü TV ve Halk TV'ye 8 Temmuz'dan itibaren 10 gün ekran karartma cezası verilmesi gündeme geldi. Ferit Atay ve Cem Özak, bu kararın zamanlamasının ilginç olduğunu ve "bir şeye hazırlanıyorlar" yorumunu yaptı. Cem Özak, bu 10 gün içinde "tarihi bir olay" olabileceği, hatta daha büyük bir iddia olarak "Öcalan'ın çıkma ihtimalinin" bile konuşulduğunu, bunun "Habur tiyatrosu" gibi eleştirilmemesi için bir karartma olabileceğini öne sürdü. Bu durumun, "Devlet Bahçeli'nin mutlaka bir bildiği vardır" söylemiyle karşılandığını ancak gerçeklerin zamanla ortaya çıkacağını dile getirdi.
Özetle, Zanka TV'deki bu derinlemesine analiz, Türkiye'nin sadece ekonomik bir krizle değil, aynı zamanda küresel güçlerin dayattığı çok boyutlu bir "kontrol mekanizmasıyla" karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. İklim Kanunu'nun, dijital para kontrolünden mülkiyetsizleştirmeye, orman yangınlarının ardındaki gizli gündemlerden medyaya uygulanan sansüre ve hatta araçlarımıza takılan takip sistemlerine kadar geniş bir yelpazede, hayatımızın her alanını derinden etkileyecek bir "planın" parçası olduğu iddia ediliyor. Programda konuşmacılar, tüm bu gelişmelerin bir tesadüf olmadığını, aksine "bir ajanda" dahilinde hızla ilerlediğini ve değişimin sandığımızdan çok daha hızlı gerçekleşeceğini vurguluyor. İşte tüm bu deliller ve yorumlar ışığında, Türkiye'nin sadece "satıldığı" değil, aynı zamanda topyekün bir dönüşüm ve kontrol sürecine doğru hızla sürüklendiği, gelecekte bizi nelerin beklediğinin ise, küresel denklemin bu "sahne arkası" oyunda gizli olduğu gerçeği, www.avazturk.com olarak, bu tarihi çıkışın Türkiye siyasetindeki gelecek dalgalanmaları nasıl etkileyeceğini büyük bir heyecanla takip etmeye devam edeceğiz.