Türkiye Siyasetinde Sarsıcı İddialar: CHP'ye 'Kumpas' ve Erdoğan'ın Anayasa Planında 'CIA Parmağı' Korkusu!
Türkiye'de siyasi gerilim tavan yaptı. Merdan Yanardağ, CHP'ye yönelik "kumpas ve abluka" iddialarını dile getirirken, iktidarın Ekrem İmamoğlu korkusuyla rakiplerini tasfiye etmeye çalıştığını öne sürdü. Emekli Amiral Türker Ertürk ise anayasa...
Türkiye siyaseti, son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte tansiyonun giderek yükseldiği, karşılıklı iddiaların ve analizlerin gündemi belirlediği kritik bir eşikten geçiyor. Bir yanda iktidarın muhalefete, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) yönelik hamleleri konuşulurken, diğer yanda tartışılan anayasa değişikliği gibi köklü konuların perde arkasına dair çarpıcı ve hatta küresel güçleri işaret eden iddialar dile getiriliyor. Tele1 ekranlarında Merdan Yanardağ, CHP'nin bir "kumpas ve abluka" altında olduğunu savunurken , Emekli Amiral Türker Ertürk ise Sözcü TV'de yaptığı değerlendirmelerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın anayasa planının arkasında Amerika Birleşik Devletleri ve CIA'in olduğunu öne sürerek Türkiye'nin bir "çözülme" sürecine taşınmak istendiği uyarısını yaptı [Previous source]. Bu iki farklı ancak birbiriyle ilişkili bakış açısı, ülkenin içinde bulunduğu siyasi tablonun derinliklerine işaret ediyor.
CHP'ye Yönelik 'Kumpas ve Abluka': Amaç Ne?
Merdan Yanardağ'a göre, CHP'ye yönelik "kumpas ve abluka" sürüyor ve bu durum "basit" bir olay değil . Temel hedefin CHP'ye el koymak, partiyi "eski yönetimine iade ederek" etkisizleştirmek olduğunu iddia ediyor . Bu ablukanın bir ayağını, CHP'li belediyelere yönelik operasyonlar oluşturuyor . Amaç, toplumda "bunların da bizden farkı yok" algısını yaratmak . İstanbul Belediyesi'nde beş ayrı dalga operasyon yapılmasına rağmen somut bir sonuç alınamaması dikkat çekici olarak belirtiliyor . Ancak belediyelerde yolsuzluk izlenimi yaratmak, kaynaklarını kesmek ve onları maaş ödeyemez, çöp toplayamaz hale getirerek ülkeyi yönetemeyecekleri algısını pekiştirmek hedefleniyor .
Yanardağ, bu baskının ikinci nedeninin ise CHP'nin "ezberi bozması, şaşırtması ve geri çekilmemesi" olduğunu söylüyor . Özellikle 19 Mart'taki bir gelişmeye karşı kitlelerin harekete geçirilmesi, sokağa çıkılması ve bunun geçici bir protesto eylemi değil, kalıcı iktidarı hedefleyen bir direnişe dönüşmesi, iktidarın dinci faşist bir diktatörlüğe sürükleme çabasına karşı bir duruş olarak değerlendiriliyor . Bu durumun ezberi bozduğu ve bu nedenle CHP'de mevcut "özgür özel yönetimini tasfiye etme", "eski ekibe verme" çabalarının sürdüğü iddia ediliyor . Bu kapsamda, 38. CHP kurultayının iptali davasının ertelenmesi ancak belgelerin talep edilmesi, yargılamanın devam edeceğine dair bir izlenim yarattığı belirtiliyor . Ancak hukukçuların mütalaasında, siyasi partiler yasasına göre yerel mahkemelerin bu tür bir yetkisinin olmadığı, anayasa mahkemesinin yetkili olduğu vurgulanıyor .
Ekrem İmamoğlu Korkusu ve Rakipsizleştirme Çabaları
Merdan Yanardağ, CHP'ye yönelik yüklenmenin en önemli nedenlerinden birinin "Ekrem İmamoğlu korkusu" olduğunu net bir şekilde ifade ediyor . Hedefin, Recep Tayyip Erdoğan'ı "rakipsizleştirmek", önüne açmak ve seçimde yarışamayacağı rakiplerini siyaset yapamaz hale getirmek olduğunu söylüyor . İmamoğlu'nu "hapsetmek" veya "diplomasını apar topar iptal etmeye kalkışmak" gibi girişimlerin bu korkunun işareti olduğunu belirtiyor . Yanardağ, iktidarın elinde İmamoğlu ile girebileceği her yarışı kaybedeceğine dair "sağlam raporlar" olduğunu iddia ediyor . Üstelik bu diploma tartışmasının, kendi diploması tartışmalı olan, notları belli olmayan ve kayıtlarına ulaşılamayan bir iktidar tarafından yapılmasına dikkat çekiyor . 35 yıl önce alınmış, geçerli ve geriye dönük olarak iptali mümkün olmayan bir diplomanın yetkisiz bir kurul eliyle iptal ettirilme çabasının büyük bir korku ve paniğin göstergesi olduğunu savunuyor . CHP'nin giderek yükselen çizgisi, eylem hattını büyütmesi ve toplumsal desteğinin artmasının, iktidarın sosyal tabanının erimesi ve Cumhur İttifakı'nın sıkışmasıyla birleşince, CHP'ye yönelik saldırıların arttığı yorumunu yapıyor .
Anayasa Planı ve 'CIA Projesi' İddiaları: Türkiye Çözülmeye mi Gidiyor?
Emekli Amiral Türker Ertürk ise siyasetin merkezindeki anayasa değişikliği tartışmalarına daha derin bir pencereden bakıyor. Ertürk'e göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın anayasa planının arkasında Amerika Birleşik Devletleri ve CIA var [Previous source]. Bu planın, Türkiye'yi bir "çözülme sürecine" taşımayı hedeflediğini iddia ediyor [Previous source]. Anayasayı bir "manivela" olarak kullanarak devleti teokratikleştirmeyi, monarşik, tek adamsal bir düzen kurmayı ve Erdoğan'ın hayatta olduğu sürece o makamda kalmasını amaçladığını ileri sürüyor [Previous source].
Ertürk, bu projenin yüz yıl önceki İngiltere ve işbirlikçilerinin (Vahdettin, Kürt Teali, İslam Teali) projesinin bir devamı olduğunu, bugünkü aktörlerin ise ABD, mevcut iktidar, PKK/DEM ve iktidar gücünü temsil eden "İslam Teali" olduğunu iddia ediyor [Previous source]. Irak ve Suriye'nin bölünmesinde rol oynayan ABD'nin, Türkiye'nin bölünmemesi için Kürtlerle birleşmesi gerektiğini söylediğini ve bu söylemleri dile getirenleri "akıl, fikir ve vatanseverlik"ten yoksun olmakla eleştiriyor [Previous source]. Hem iktidarın hem de PKK/DEM'in Lozan Antlaşması'na düşman olduğunu, PKK'nın Lozan ve 1924 Anayasası'nı sorunun kaynağı olarak görüp, öncesine dönmeyi hedeflediğini belirtiyor [Previous source].
Muhalefetin Konumu ve Mücadele Stratejisi
Türker Ertürk, siyasi işlerin her geçen gün kötüye gittiğini ve iktidarın giderek sertleştiğini söylerken [Previous source], muhalefetin bu duruma karşı yetersiz kaldığını, "salt eleştiri modunda" sıkışıp kaldığını ve etkisiz olduğunu düşünüyor [Previous source]. Otoriter rejimlerle mücadele etmek için "yetkin bir akıl" ve "strateji" gerektiğini vurguluyor [Previous source].
Ertürk, CHP'nin bu "açılım" projesinin ve anayasa değişikliği komisyonunun içinde asla olmaması gerektiğini, bunun kurucu değerlere "ihanet" anlamına geleceğini söylüyor [Previous source]. CHP liderliğinin "Türk-Kürt kardeşliği" gibi söylemlerini de eleştirerek, doğru ifadenin "Türk ulus kimliği altında tüm etnik, dinsel, mezhepsel yapıların eşit olduğu" olması gerektiğini belirtiyor [Previous source]. Yerel seçim başarısının nedenlerini "Atatürk" ve "iktidara karşı nefret" olarak açıklayan Ertürk, CHP'nin bu başarıyı okuyamadığını ve bütünsel bir strateji geliştiremediğini düşünüyor [Previous source]. Muhalefetin "normalleşme tuzağına" düşmemesi gerektiğini, iktidara nefes aldırmaması gerektiğini, aksi halde belediyelere saldırıların geleceğini öngördüğünü belirtiyor [Previous source].
Ertürk, muhalefetin acilen "geniş bir demokrasi bloğu" kurması gerektiğini, cumhuriyetten, kurucu ideolojiden, demokrasiden yana olan tüm kesimleri bir araya getirmesi gerektiğini öneriyor [Previous source]. Mücadelenin kişiler üzerinden değil, "hak, hukuk, adalet" ilkeleri ve değerler üzerinden yürütülmesi gerektiğini vurguluyor [Previous source]. DEM Parti'yi ise "tamamen dış güçlerin operasyon aygıtı" olarak değerlendirip, CHP'nin DEM ile değil, doğrudan halka yönelmesi gerektiğini savunuyor [Previous source]. Türkiye'nin etnik kimlikler üzerinden parçalanamayacağını aksi halde bu coğrafyada yaşamanın mümkün olmayacağını belirtiyor [Previous source].
Hukukun Üstünlüğü ve Yargı Bağımsızlığı Sorunları
Merdan Yanardağ, mevcut iktidarın anayasayı ve yasaları tanımadığını, tamamen "kaba kuvvete dayalı" hareket ettiğini iddia ediyor . Mecliste sayısal üstünlüğü kullanarak kararlar aldığını belirtiyor . Bu duruma örnek olarak Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin seçimini gösteriyor . Anayasa hükümlerine rağmen yapılan bu seçimin, Türkiye'deki yargının temel niteliğini belirleyen bu kurulun oluşumundaki usulsüzlüklere işaret ettiğini söylüyor . Yanardağ, HSK'nın mahkeme kurup kaldırdığını, Yargıtay üyelerinin kompozisyonunu değiştirdiğini ve bunun gibi müdahalelerin (örneğin Soma davasında cezaların indirilmesi gibi) herkesin gözü önünde yaşandığını belirtiyor . Kendi yaptıkları anayasaya bile uymadıklarını, 2017 referandumunda mühürsüz zarf kabulü gibi örneklerle hukuksuzlukların pervasızca yapıldığını savunuyor .
Ekonomik Çöküş ve Bağımsızlık Kaybı
Türker Ertürk, Türkiye ekonomisinin "iflas etmiş vaziyette" olduğunu ve düzelmesinin "imkansız" olduğunu söylüyor [Previous source]. Bu durumun temel nedenini, ülkede hukukun olmamasına bağlıyor [Previous source]. Hukukun olmadığı yerde yatırımın olmayacağını, paranın yurt dışına kaçırılacağını, hatta iktidara yakın müteahhitlerin bile paralarını yurt dışına taşıdığını iddia ediyor [Previous source]. Ekonomik çöküşün diğer nedenleri olarak "nitelikli insan gücü kaybı" ve "liyakat yerine sadakatin esas alınması"nı gösteriyor [Previous source]. En parlak gençlerin yurt dışına gittiğini, niteliksiz insan gücünün ise ülkeye transfer edildiğini savunuyor [Previous source]. Kamu yönetiminde liyakatin olmaması, sürdürülebilirliği tehdit ediyor [Previous source].
Ertürk'e göre, "ekonomisi bağımlı, iflas etmiş, sıcak paraya ihtiyacı olan bir ülke bağımsızlığını ve saygınlığını koruyamaz" [Previous source]. İktidarın bu durum nedeniyle ağır şantaj altında olduğunu ve tavizler vermek zorunda kaldığını düşünüyor [Previous source]. Ülkenin geleceğinin, torunların gelir kalemlerinin dahi satıldığını iddia ediyor [Previous source]. Sorunların birdenbire oluşmadığını, çözümlerin de hızlı olmayacağını, hatta nesiller alabileceğini ifade ediyor [Previous source].
Aile Yılı Tartışması: Ekonomik ve Sosyal Boyut
Kaynaklarda kısaca değinilen bir diğer konu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2026-2035 yıllarını "Aile ve Nüfus Yılı" ilan etmesi ve doğum oranlarının düşmesinin ekonomik sorunlarla ilgili olmadığı yönündeki sözleri oldu. Programdaki konuşmacılardan biri (kimliği kaynakta tam belirtilmemiş), bu ifadenin "empatiden yoksun" olduğunu ve çocuk sahibi olamayan insanları incittiğini belirtti [Previous source]. Doğum oranlarındaki düşüşün sadece ekonomik değil, sosyal nedenleri de olduğunu, insanların çocuklarını güvenli bir ortamda büyütebilme endişesi taşıdığını, yeni doğan çetesi gibi olayların ve otel yangınlarında çocukların hayatını kaybetmesinin bu endişeleri artırdığını dile getirdi [Previous source].
Acil Eylem ve Mücadele Çağrısı
Hem Merdan Yanardağ'ın "kumpas ve abluka" analizi hem de Emekli Amiral Türker Ertürk'ün "CIA parmağı" ve "çözülme" iddiaları, Türkiye'nin siyasi, hukuki ve ekonomik olarak son derece zorlu bir süreçten geçtiğine işaret ediyor. Yanardağ, Kemal Kılıçdaroğlu'na seslenerek, CHP'ye yönelik kumpas girişimine karşı kamuoyu önüne çıkıp duruş sergilemesi çağrısı yapıyor . Ertürk ise muhalefetin, özellikle de CHP'nin, kurucu değerlere, üniter yapıya ve ulus devlete sahip çıkarak, halka doğruyu anlatması ve yetkin bir stratejiyle topyekûn bir mücadele başlatması gerektiğini yineliyor [Previous source]. Aksi takdirde, her iki ismin de analizlerine göre, Türkiye Cumhuriyeti çok daha büyük tehditlerle karşı karşıya kalabilir.