Türkiye'de Hukukun Üstünlüğü Tehlikede mi?

Türkiye'de Hukukun Üstünlüğü Tehlikede mi?

Gazeteci Fatih Altaylı'nın tartışmalı tutuklanması, hukuk dünyasından siyasete geniş yankı uyandırdı. "Tehdit" suçlaması, montajlı video iddiaları ve "suyun ısındı" mesajıyla derinleşen hukuk savaşında, milyonlarca kişinin takip ettiği bir isme yapılan bu

Türkiye'nin en tanınmış gazetecilerinden Fatih Altaylı, "Cumhurbaşkanını tehdit ve hakaret" suçlamasıyla gözaltına alınıp ardından tutuklandı. Bu gelişme, medyada ve kamuoyunda büyük yankı uyandırırken, yaşanan sürecin hukuki boyutları ve toplumsal etkileri geniş çaplı tartışmalara neden oldu. Altaylı'nın tutuklanmasına gerekçe olarak "montajlanmış" ve "anlam bütünlüğü oluşturacak şekilde kurgulanmış" bir video gösterilmesi, olayın hukuksuzluk iddialarını daha da körükledi.

Olaylar, Fatih Altaylı'nın padişahların boğdurulmasıyla ilgili tarihsel bir bilgiyi paylaşmasıyla başladı. Bu sözler, sosyal medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "ömür boyu koltukta kalmasını istemeyenlerin oranı %70" anketinin devamında yapılan bir yorum olarak "tehdit" algısıyla hızla yayıldı. Ardından Cumhurbaşkanı danışmanlarından "suyun ısındı" mesajı geldi. Hukukçular ise Altaylı'nın sözlerinin "asla tehdit olmadığını" ve tehdidin unsurlarının tamamlanmadığını belirtiyorlar. Konuşmada yer alan isimsiz bir hukukçu, asıl tehdit edici olanın, "gücü elinde bulunduran ve Fatih Altaylı'ya ne yapabilir diyemeyeceğimiz, ne yapabildiğini gördüğümüz Cumhurbaşkanı başdanışmanının attığı tweet" olduğunu vurguluyor. Altaylı'nın kendisi de hakimlik ifadesinde, tutuklanmasına neden olan videonun "videoların kesilerek anlam bütünlüğü oluşturacak şekilde sanki cumhurbaşkanını tehdit ediyormuşum algısı oluşturmak için kurgulanmış ve kamuoyuna sunulmuş" bir çalışma olduğunu dile getirdi ancak bu ifade tutuklanmasının önüne geçemedi.

Fatih Altaylı'nın tutuklanmasına tepkiler çığ gibi büyüdü; hatta AKP içinden bile eleştiriler geldi. Eski AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci, Altaylı'yla bakış açılarının büyük oranda farklı olmasına rağmen, tutuklama tedbirinin mevcut durumda "isabetsiz olduğu" kanaatini açıkça beyan etti. Birinci, tehdit suçunun cezasının 6 aydan 2 yıla kadar hapis olduğunu ve kamu görevlisini tehdidin nitelikli hallerden olmadığını da ekledi. CHP lideri Özgür Özel, Halk TV'de katıldığı programda bu tutuklamanın aslında "her bir gazeteciye, YouTube'da konuşan herkese, köşe yazan herkese, canlı yayında konuşan herkese" bir gözdağı olduğunu ifade etti. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da "Ortada ne suç unsuru ne de tutuklamayı gerektirecek bir durum vardır tutuklama bir ceza değildir istisnai tedbirdir. Bu yanlıştan derhal dönülmeli fatih Altaylı serbest bırakılmalıdır" diyerek tepkisini dile getirdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve CHP Sözcüsü Deniz Yücel de benzer şekilde tutuklamaya karşı çıkan isimler arasında yer aldı. Fatih Altaylı'nın eşi de karara ilişkin, "Bugünler de geçecek boş ver daha kötü şeyler var hayatta yani zalimlerden olmak var mesela biz onlardan değiliz" sözleriyle güçlü bir duruş sergiledi. Bu hukuk mücadelesinde yaşanan tüm detaylar ve gelişmeler için güncel haber kaynaklarını, örneğin https://www.avazturk.com adresini takip edebilirsiniz.

Altaylı'nın tutuklanmasının ardından YouTube kanalında her gün yayınlanan "Yorumluyor" programı da ekibi tarafından "Fatih Altaylı Yorumlayamıyor" başlığıyla yayına alındı ve Altaylı'nın koltuğu boş bırakıldı. Süreci, Altaylı'ya eşlik eden Emre Acar anlattı. Videoda konuşan Murat Taylan, gözaltı ve tutuklama süreçlerinde sosyal medyada kişilerin geçmişinin deşifre edilmesine, yani "seceresinin dökülmesine" tepki göstererek, meselenin suçun işlenip işlenmediği olması gerektiğini vurguladı. Taylan, "ya ben cinayetle suçlanıyorum işledin mi işlemedin mi Fatih Altaylı tehdit suçlamasıyla gözaltına alındı ve tutuklandı şimdi mesele bu" diyerek, kişilerin geçmişteki zigzaklarının veya eleştirilerinin, mevcut suçlamayı gölgede bırakmaması gerektiğini savundu. Bu tür yaklaşımların, iktidarın "kendisini rahatsız eden isimleri" tutukladığında işine yaradığını ve böylece "o zaten öyle, o zaten böyle" diyen "doğrucu Davut" tiplerin ortaya çıktığını belirtti.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız da İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ekrem İmamoğlu'na yönelik soruşturmada gündeme gelen hukuki konularla ilgili dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu. Yıldız, kamuoyunun sıkça duyduğu "itiraf", "ifade" ve "etkin pişmanlık" sözlerinin ne anlama geldiğini açıklarken, özellikle "masumiyet karinesi"ne vurgu yaptı. Yıldız, Türk Gün Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin "yok hükmünde" olduğunu ve maddi gerçeğe ancak hukuka uygun delillerle ulaşılması gerektiğini belirtti. Fethi Yıldız, gözaltına alınan kişinin ifadesinin hem bir savunma hem de delil aracı olduğunu ve hakimlerin kararlarını ancak "duruşmaya getirilmiş ve huzurda tartışılmış" delillere dayandırabileceğini ifade etti. Bu açıklamalar, Altaylı'nın tutuklanmasında kullanılan montajlı video iddialarıyla birleşince, olayın hukuki meşruiyeti konusundaki şüpheleri daha da artırdı.

Tüm bu gelişmeler, Fatih Altaylı'nın tutuklanması gibi kamuoyunun yakından tanıdığı, milyonların bildiği bir isme karşı bu uygulamanın yapılabiliyorsa, ötesinin ne olabileceği sorusunu akıllara getiriyor. Murat Taylan'ın da dikkat çektiği gibi, burada meselenin Fatih Altaylı'nın kişisel geçmişinden ziyade, "hepimizin artık bir büyük hukuksuzlukla karşı karşıya olduğu, keyfe keder gözaltına alınabileceği, keyfe keder tutuklanabileceği, içeride ne kadar kalacağının belli olmadığı bir döneme işaret" etmesidir. Hukuksuzluğa itiraz etmek ve uygulamanın kendisine doğrudan itiraz etmek, her yurttaş için bir sorumluluktur. Bu durum, adalet sisteminin temel taşlarından olan masumiyet karinesi, hukuka uygun delil toplama ve yargı bağımsızlığı gibi ilkelerin ne denli tehdit altında olduğunu gözler önüne seriyor. Fatih Altaylı vakası, basit bir gazetecinin gözaltına alınmasının ötesinde, Türkiye'de her bireyin keyfi uygulamalarla karşı karşıya kalabileceği endişesini tetikleyen, hukukun üstünlüğüne dair çok daha büyük bir uyarının habercisi olabilir.