Uzman isimden "chp'sizleştirme" teziyle sarsıcı iddia!

Uzman isimden "chp'sizleştirme" teziyle sarsıcı iddia!

Türkiye siyasetinde 'barış' ve 'çözüm süreci' tartışmaları yeni bir boyut kazanıyor! Gazeteci Onur Alp Yılmaz, iktidarın söylemlerinin ardındaki gerçek niyeti ifşa etti: Sri Lanka ve Putin rejimi benzetmeleriyle sömürünün sadece şekil değiştirdiğini iddia

Değerli okuyucularımız, Türkiye siyaseti son dönemde derin bir stratejik dönüşümün eşiğinde. Ülke gündemini meşgul eden "barış" ve "çözüm süreci" tartışmaları, usta gazeteci Onur Alp Yılmaz’ın dikkat çekici analizleriyle yeni ve tartışmalı bir boyut kazandı. Yılmaz, bu söylemlerin ardında yatan gerçek niyetlerin, kamuoyuna yansıtılandan çok daha farklı ve kritik olduğunu iddia ediyor. www.avazturk.com olarak bu siyasi gerilimin perde arkasını araladığımız bu haberde, Onur Alp Yılmaz'ın iddialarını tüm detaylarıyla gözler önüne sererken, Türkiye siyasetinin geleceğine dair asıl sarsıcı tezi en sona saklıyoruz.

Onur Alp Yılmaz, SÖZCÜ Televizyonu YouTube kanalında yayınlanan videodaki konuşmasında, iktidarın "barış" kelimesini dahi kullanmaktan kaçındığını net bir şekilde ifade ediyor. Yılmaz’a göre, iktidar, bu tür konuları her zaman belirli bir ahlaki çerçeveye oturtarak manipüle ediyor; bu çerçevenin dışına çıkan herkesi "barış karşıtı," "düşman," "hain" veya "şehit isteyen" gibi ağır ithamlarla yaftalıyor. Yılmaz, bu durumun, AK Parti'nin yıllardan beri kullandığı temel bir propaganda yöntemi olduğunu belirtiyor ve 2013-2015 yılları arasındaki "çözüm süreci" dönemini örnek gösteriyor. O süreçte, "barışın şeffaf olması gerektiği, toplumun ikna edilmesi gerektiği" gibi metodolojik itirazların, "kandan beslenmek," "vampir" gibi suçlamalarla karşılandığını hatırlatıyor. Ergenekon döneminde de benzer şekilde, hukuki süreçleri sorgulayanların "darbe destekçisi" olarak etiketlendiğini ekliyor.

Yılmaz, siyasi tutumdaki keskin ve ani dönüşümlere dikkat çekerek, 6 Haziran 2015 tarihinde "Kürt sorunu demokratik yöntemlerle çözülmelidir" demenin "makbul" bir ifade olduğunu, ancak sadece iki gün sonra, yani AK Parti'nin tek başına iktidarını kaybettiği 8 Haziran 2015 günü bu ifadenin "suç" haline geldiğini vurguluyor. Bu değişimin ardında yatan tek nedenin "sürecin bitmesi" olduğunu belirtiyor. Yılmaz ayrıca, 8 Haziran 2015'ten Devlet Bahçeli'nin Ekim ayındaki çağrısına kadar "savaşın kutsallığı"nı anlatan aynı insanların, o günden itibaren "barışın kutsallığı"nı anlatmaya başladığını ifade ederek, bu ahlaki kategorilerin siyasi çıkarlara göre nasıl esnetildiğini gözler önüne seriyor. Yılmaz’a göre, Sevr Barış Anlaşması ve Kurtuluş Savaşı örneğiyle de belirttiği gibi, "her ne olursa olsun savaş diye bir şey de olmaz, her ne olursa olsun barış diye de bir şey olmaz". Önemli olanın, barışın içeriği, onuru ve Türk demokrasisine ne kazandırdığı olduğunu belirtiyor.

Onur Alp Yılmaz, mevcut süreçte ortaya konulan modelin "barış" değil, "sömürünün şekil değiştirmesi" olduğunu iddia ediyor. Bu tezi desteklemek için Sri Lanka örneğini veriyor. Yılmaz, Sri Lanka'da sorun çözüldükten sonra ülkenin 2022'de ekonomik olarak "bayağı battığını," bunun "mecazi değil, gerçek anlamda" olduğunu dile getiriyor. Türkiye'deki mevcut yaklaşımın ise, "etnik kimliği tanıyayım, seni bir liderin marabası yapayım, senin adına benimle muhatap olsun, sen hiçbir siyasi talep etme" şeklinde özetlenebileceğini belirtiyor. Yılmaz, bu modeli "Putin rejimi"ne benzetmekte ısrarcı olduğunu, çünkü Rusya'daki rejimin de tam olarak bu şekilde işlediğini ifade ediyor. Yılmaz'a göre, iktidarın yapmak istediği şey, her kimliğe bir temsilci atamak ve o temsilcinin, ilgili toplumsal grup adına rejim sahibiyle konuşacak tek kişi olmasıdır. Bu modelin, Abdullah Öcalan, Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan'dan başka kimseye bir şey önermediğini iddia ederek, bunun bir "barış" değil, "sömüren insanların değişeceği, onların sabitleneceği bir düzen" olduğunu ileri sürüyor.

Yılmaz, İmralı heyetinden Pervin Buldan'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğünü ve "yol aldık" dediklerini hatırlatarak, 86 milyon vatandaş olarak bu "ilerlemeden" neden bir haber olunduğunu sorguluyor. Çözüm süreçlerinde bazı şeylerin kapalı kapılar ardında konuşulmasının normal olduğunu kabul etmekle birlikte, Türkiye'de sosyologların ve siyaset bilimcilerinin yer aldığı, toplumla diyalog kuran komisyonlar kurulmadığına dikkat çekiyor. Bu tür komisyonların, olası hassasiyetleri siyasi iradeye bildirmesi gerektiğini ancak Türkiye'de böyle bir oluşumun olmadığını belirtiyor.

Ve şimdi, Onur Alp Yılmaz'ın Türkiye siyasetine dair en sarsıcı öngörüsüyle karşı karşıyayız: Yılmaz, "Bugün Türkiye'ye demokrasi vaadeden bir iktidar, ya da bu barıştan demokrasi bekliyor olsa bir iktidar, CHP bunları yaşıyor olabilir miydi?" diye soruyor. Yılmaz’a göre, bu süreçlerde samimiyetin bir göstergesi olarak CHP'nin de dahil edilmesi gerekirdi. Ancak, Yılmaz’ın belirttiği üzere, bugün Türkiye'de "açık bir biçimde Türkiye'yi CHP'sizleştirmeye dair bir iddia" var. Yılmaz, kendi yaptıkları araştırmalar ile başka araştırmaların da gösterdiği bir gerçeği paylaşıyor: Toplumun yaklaşık yüzde 70'i süreci destekliyor, ancak Cumhuriyet Halk Partisi'nin başına gelenlerden dolayı sürece mesafeleniyor. Toplumdaki yaygın kanaatin, bu durumun Sayın Erdoğan'ın iktidarını kalıcılaştırmak için bir araç olduğu yönünde olduğunu aktarıyor. Onur Alp Yılmaz'ın bu kritik tespitleri, "barış" söylemlerinin ardında gizlenen asıl siyasi mühendisliğin, Türkiye'nin en köklü partilerinden birini siyaset sahnesinden dışlama hedefi taşıdığına işaret ediyor. www.avazturk.com olarak bu çarpıcı tezi ve Türk siyasetinin geleceğini şekillendirecek her gelişmeyi yakından takip etmeye devam edeceğiz.