Yorumcu Memduh Bayraktaroğlu, 19 Mayıs'ın 106. yıldönümünde gündemi değerlendirdi. Atatürk'ün önemini vurgularken, mevcut iktida
Yorumcu Memduh Bayraktaroğlu, 19 Mayıs'ın 106. yıldönümünde gündemi değerlendirdi. Atatürk'ün önemini vurgularken, mevcut iktidardan demokratik yollarla kurtulma gerekliliğine dikkat çekti. Ekonomik müjdeler, yargının durumu ve sanatçı Linet'in konseri...
Yorumcu Memduh Bayraktaroğlu, 19 Mayıs 2025 tarihli değerlendirmesinde, Mustafa Kemal Atatürk'ün asırlarca uyutulan bir milleti uyandırarak Kurtuluş Savaşı'na giden yola çıkardığı günün 106. yıldönümünü kutlayarak sözlerine başladı. Atatürk'ün Cumhuriyeti "hep beraber oturup memleketin geleceği ile ilgili ortak karar alacağımız rejimin adıdır" şeklinde tanımladığını hatırlatan Bayraktaroğlu, bilhassa son 23 yıldır Atatürk'ün bu millete unutturulmaya çalışıldığını ancak bunun başarılamayacağını savundu. Yeni doğmuş 4-6 yaşındaki çocukların bile bugünkü varlığımızı, bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü Atatürk'e borçlu olduğunun bilincinde olduğunu öne sürdü. Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutlayarak, baskısız, demokrasinin gelişmişliğiyle uygulandığı, yargının bağımsızlığını kazandığı, kuvvetler ayrılığı ilkesine dönüldüğü günleri görme dileğini ifade etti.
İktidardan Kurtuluş: Sandık Yolu ve Kötümserlik Eleştirisi
Bayraktaroğlu, mevcut iktidardan sandık yoluyla, yani demokratik yollarla, kavgasız gürültüsüz, bir kişinin bile burnu kanamadan, özgür yapılacak seçimlerle kurtulunması gerektiğine inandığını belirtti. Bu konuda içindeki kötümserlere seslenen Bayraktaroğlu, bu kadar kötümser olunmaması gerektiğini, bazı kişilerin kendisini umut verdiği için suçladığını veya insanları uyuttuğunu düşündüğünü aktardı. Ancak sokağa çıkıp eylem yapmanın çözüm olmadığını, bunun binlerce insanın ölümüne ve ülkenin karışmasına yol açabileceğini, bu çözümün doğru olmadığını savundu. Kötümserleri "Kötümserler kulübünün müzmin üyeleri" olarak tanımlayan Bayraktaroğlu, kendisinin iyimser olduğunu, ancak kötümser dostları da olduğunu ifade etti. İnsanları düşünce veya ideolojilerinden ziyade karakterleriyle seçtiğini, sağlam karakterli ancak kötümser dostlarının da olduğunu belirtti. Şanssızlık söyleminin bulaşıcı olduğunu, insanlardan kaçınılması gerektiğini, her zaman şanslı ve umutlu olunduğunun söylenmesi gerektiğini vurguladı.
AKP iktidarından ilk seçimlerde, erken olursa da, zamanında olursa da kurtulunacağını iddia etti. Zamanında yapılacak bir seçimin, yeni iktidarın sırtındaki yükün mevcut iktidar tarafından birikmiş yükler olduğunu göstereceğini ve buna hala oy verenlerin bile bunu kabul edeceğini savundu.
Erken Seçim, İmamoğlu'nun Diploması ve Yargı Üzerindeki Baskı İddiaları
Olası bir erken seçim senaryosunda Ekrem İmamoğlu'nun diploma sorunu nedeniyle seçimlere giremeyebileceği endişesini dile getiren Bayraktaroğlu, Danıştay'ın bu konuyu bir an önce karara bağlayarak çözmesini umduğunu belirtti. Danıştay'dan bu konuda bir karar döneceğinden emin olduğunu ancak yargıya baskı yapılacağını, hakimlere "süreriz", "çamur atarız" denileceğini iddia etti. Buna rağmen onurlu ve şerefli hakimlerin bu baskılara boyun eğmeyeceğine inanmak istediğini ancak evlatları ve aileleri üzerinde kurulacak baskıya dayanabilecek kadar güçlü olup olmadıklarından endişe duyduğunu dile getirdi. Dünya tarihinde görülmemiş bu hukuk ayıbının bozulacağını, İmamoğlu lehinde birçok emsal karar bulunduğunu, hatta Hulusi Akar'ın kızının İmamoğlu'ndan 20 sene sonra aldığı diplomanın bile iptal edilmediğini hatırlattı. İmamoğlu'nun hukukta "üçüncü iyi niyetli şahıs" konumunda olduğunu, kötü niyetli olduğunu kanıtlamanın suçlayanlara düştüğünü ve aradan 35 sene geçtikten sonra bunun mümkün olmadığını savundu.
AKP'nin Değişimi, Yargı ve Ahmet Hakan Eleştirisi
Bayraktaroğlu, AKP'nin ilk 4-5 sene ülkeyi çok doğru yönettiğini, hukukun üstünlüğü ilkesinden sapmadıklarını ve yolsuzluk iddialarının o dönemde olmadığını düşündüğünü belirtti. Ancak 2007-2008'den sonra, ordudaki Atatürkçü subayları elemek için cemaatçi olduğu iddia edilen bazı savcı ve yargıçların kullanıldığını öne sürdü. CHP'nin 2010'daki 12 Eylül referandumunda Anayasa Mahkemesi'ne giderek yargıyla ilgili bir maddeyi bozdurduğunu ve bugünkü yargı durumunun müsebbiplerinden birinin o günkü CHP iktidarı olduğunu iddia ederek CHP'yi de eleştirdi.
Gazeteci Ahmet Hakan'ı da sert bir dille eleştiren Bayraktaroğlu, Hakan'ın 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sırasındaki tavrını hatırlattı. Ahmet Hakan'ın o dönemde bu operasyonları "bal gibi de bir yolsuzluk operasyonudur" diye kabul ettiğini, yolsuzluk yapanları tutuklamayı amaçlayan bir operasyon olduğunu söylediğini aktardı. Ancak devran dönünce, Aydın Doğan'ın gücünün azalıp Erdoğan'ın gücünün artmasıyla Ahmet Hakan'ın tutumunu değiştirdiğini, 17-25 Aralık için "amaç yolsuzluk olsa da darbe girişimidir" demeye başladığını iddia etti. Bu tür değişimleri sergileyen kişilerin "iktidardan saraydan beslenen patronlar" tarafından gazetelerin ve televizyonların başına getirildiğini, asıl korkulması gerekenin bu durum olduğunu savundu. Kendisinin Erdoğan'dan korkmadığını, çamur attırılsa da tutmayacağını bildiğini, ancak bu tür insanların yapay zekayla bile çamur atabileceklerini ve yalan haber dolan haberle insanları hapse attırabileceklerini öne sürdü.
Sanatçı Linet Olayı ve Vicdanın Sesi
Yakın zamanda İsrail asıllı şarkıcı Linet Menaşe'nin konserinin, ırkçı ve ümmetçi bir grubun protestoları sebebiyle iptal edilmesini de sert bir dille eleştiren Bayraktaroğlu, bunun sanata isyan ve sanatçıya yapılabilecek en büyük hakaret olduğunu belirtti. Siyasi iktidarın ve bağımsız olması gereken yargı ile emniyetin bu duruma göz yummaması gerektiğini, protestocuların derhal oradan uzaklaştırılması gerektiğini savundu. Emeklerinin hakkını arayan işçilere veya üniversite öğrencilerine emniyetin müdahale ettiğini ancak bu "gerici, yoz, yobaz, kapatçı, örümcek bağlamış ruhlar"a dokunulmadığını iddia etti.
AKP iktidara geldikten sonra en çok takdir ettiği, "temiz vicdanlardan biri" olarak nitelediği eski Meclis Grup Başkan Vekili Profesör Naci Bostan'ın bu olaya gösterdiği tepkiyi olumlu bir örnek olarak sundu. Naci Bostan'ın, İsrail zulmüne gösterilecek tepkinin adresinin Linet'in konseri olamayacağını, bu tür eylemlerin Filistinlilere zarar verdiğini ve kaynağının kabilecilik olduğunu söyleyerek konser engellemesini kabul edilemez bulduğunu aktardı. Buna karşılık, bir Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanının Naci Bostan'a "Sana ne lan Linet'ten?" diye tepki gösterdiğini ve istifa etmesini istediğini belirterek, bu tür danışmanların olduğu bir ülkede demokrasiden, hukuktan ve insan haklarından söz edilemeyeceğini savundu. Naci Bostan gibi vicdanlı kişilerin yönetimde olduğu dönemlerde AKP'nin oylarının %50'ye yaklaştığını, şimdi o kişilerin olmadığını öne sürdü.
Doğalgaz ve Petrol Müjdelerine Şüpheyle Yaklaşım
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Göktepe Üç Kuyusu'nda 75 milyar metreküp doğalgaz bulunduğunu, bunun ekonomik değerinin 30 milyar dolar olduğunu açıklamasını hatırlatan Bayraktaroğlu, Enerji Bakanı'nın da 41 milyon varil petrol rezervi keşfedildiğini duyurduğunu belirtti. Ancak bu müjdelere şüpheyle yaklaştı. Bulunan gaz miktarının (75 milyar m³), Türkiye'nin bir senelik ihtiyacını bile karşılamayacağını ve bu rezervi çıkarmak için kurulacak tesise harcanacak paranın, elde edilecek gelire değmeyebileceğini savundu. Ticari bir iş yaparken harcanacak paradan ziyade elde edilecek net karın önemli olduğunu, bu petrol gelirinin harcamalardan çok daha düşükse sevinilecek bir taraf olmadığını öne sürdü.
PKK'nın Silah Bırakması ve Güven Sorunu
Şehit annesi Emine Bülbül'ün terör örgütünün silah bırakması konusunda yaptığı yorumlara da değinen Bayraktaroğlu. Emine Hanım'ın, terör örgütünün gerçekten silah bırakıp birlik olursa onay vereceğini, ancak "boşluğa düşürüp 'evet biz silah bırakıyoruz' deyip de devam ederlerse" o zaman ne olacağını, bunların kalleşliğine akıl ermeyeceğini ve bırakacaklarını ummadığını söylediğini aktardı. Bayraktaroğlu da şehit annesinin ummamakta haklı olduğunu, "köpek kıçı yemin tutmaz torunum" diyen babaannesini hatırlatarak, köpeklerin verdikleri söze daha çok inanacağını ancak teröristlerin sözüne inanmayacağını belirtti. 50.000 kişinin ölümünden sorumlu bir terör örgütünün verdiği söze güvenilemeyeceğini savundu. Ahmet Hakan'ın da Emine/Ayşe Bülbül'ün acısına rağmen PKK'nın silah bırakması meselesine olumlu yaklaştığını yazdığını ancak annenin silah bırakma konusundaki şartını Ahmet Hakan'ın görmezden geldiğini öne sürdü.
Umutlu Olma Çağrısı ve Sonuç
Tüm bu gelişmeler ve eleştirilere rağmen, Bayraktaroğlu izleyicilerine ve okuyucularına enseyi karartmama çağrısı yaptı. Her şeye rağmen her şeyin çok güzel olacağına inandığını, biraz zaman gerekeceğini belirtti. Kötümserlerin sayısının artmasının iktidardan kurtulmayı zorlaştırabileceğini, kötümser kulübünden çıkıp iyimserler kulübüne gelinmesi gerektiğini, endişe ve kaygı duyulmaması gerektiğini yineledi. Her şeyin sonunda güzel olacağına inanılması gerektiğini vurgulayarak sözlerini tamamladı.
Bu değerlendirmeler, Bayraktaroğlu'nun güncel siyasi, ekonomik ve sosyal konulara ilişkin keskin görüşlerini ve eleştirilerini yansıtmaktadır. Özellikle yargı bağımsızlığı, demokrasi, küresel ticaretin etkileri ve Türkiye'deki iç politika dinamikleri üzerine yaptığı yorumlar dikkat çekicidir.